Irak Kürdistanı seçim sonuçlarının ortaya çıkardığı tablo, yakın gelecekle ilgili öngörüde bulunmak isteyenlere ciddi veriler sunmaktadır.
PDK’nin oylarını artırması sürpriz olmadı. Çünkü PDK’nin,(hatasıyla sevabıyla) ortaya koyduğu halktan yana, halkın değerleriyle, inancıyla, örf ve adetleri ile barışık politikaları bu sonucu beraberinde getirdi.
“Yekgırto”ve “Komela İslam” gibi İslami referanslı partilerin oylarını artırması esas itibarı ile Kürdistan’daki halkların anatomosine ışık tutacak bir nitelik arz etmektedir.
Talabani’nin sosyalist YNK’sinin oy kaybına uğraması biraz şaşkınlık oluştursa da bunun beklenen bir gelişme olduğu söylenebilir. Geleceği iyi okuyup koyu sosyalizmden kopma sinyalleri veren “Goran” yükselişe geçti.
Burada esas olarak üzerinde durulması gereken, PKK’nin Irak Kürdistanı versiyonu olan PÇDK’nin yaşadığı fiyaskodur.
Her ne kadar PKK medyası seçimlere şaibe bulaştırmaya çalışıp her zamanki manipülatif ve provokatif dilini kullansa da, Üsküdar’ı geçen atlıyı geri getirmeye muvaffak olamadı, olamaz da...
Evet, PKK Irak Kürdistanı’nda tam bir hezimet yaşadı. Bunun neden böyle olduğunu anlamak için derin akademik bilgilere sahip bir analist ya da stratejist olmaya gerek yok.
Kürdistan’ın dokusu ile uyumsuzluk problemi bulunan bir yapının bu topraklarda neşvünema bulması mümkün değildir.
“Güney için geçerli olan bu tespit Kuzey için yani Türkiye için geçerli değildir.” denilebilir, çünkü bu topraklarda malum zihniyetin taban bulduğu ve kısmen de olsa bir başarı sağladığı göz önündedir.
Otuz yıllık bir süreçte Kürt halkının sadece % 15’inin desteğini almış olmayı şahsen ben, bir başarı olarak görmediğim gibi, bu başarıdaki(!) en büyük payın 80-90 yıldır ağır Türkçü-şoven politikaları uygulayan sisteme ait olduğunu düşünüyorum.
Evet, çok açık olarak ifade edelim: Varsa böyle bir başarı, bunun çoğu, insanlık dışı uygulamalara imza atan hatta çoğu olayda(Şeyh Said Efendi, Geliyê Zila, Dersim Katliamı vs.) insanlığa karşı işlenen en ağır suçları ve cürümleri irtikâp eden rejimin bizatihi kendisine aittir.
PKK ve bileşenleri bu otuz yıllık süreçte kendi dışındaki yapıları ve özellikle de mütedeyyin camiaları tasfiye etme teşebbüsünde bulunmasaydı, halkla ve halkın değerleriyle uyumlu olabilseydi çok rahat bir şekilde Kuzey’in PYD’si olabilirdi.
Ne yazık ki PKK, bırakın halkın değerleriyle barışmayı, halka ait ne kadar değer varsa, bunları Kemalist modernleşmenin 1930’lu yılların jakobenizmine ait terminolojisi ve çok kötü bir kopyası ile gericilik- ilericilik kavramları üzerinden okumayı tercih etti.
HÜDA PAR’ın siyaset arenasına çıkması, Kürt halkının beklentisini oluşturan ne kadar değer varsa(başta din ve dil olmak üzere) bu partinin söylem ve pratiğinde olması, birilerini fena halde rahatsız etmişe benziyor.
Kürt halkının İslam dini ile şerefyab olmuş ve mezcolmuş yapısına sekülerizmi, kadın modernleşmesini(!) dikte etmeye çalışmak, suyu tersine akıtmaya çalışmaktır.
Halkın bu yapısını görmemek hezimete giden yolda olmaktır. Bu yapı ile savaşılmaz. 80-90 yıl öncekinin diktatörleri, İran Şahı, Cemal Abdünnasırlar, Burgibalar vs. bu savaşı kaybettiler.
Amerika’yı kendilerinin keşfettiklerini sanıp alemi kör, herkesi sersem zanneden PKK’nin bayatlamış yol ve yöntemlerle Kürdistan’da lokal düzeyde bu meş’um sonuca varacağını düşünmesi tam bir aymazlıktır.
Neron’a öykünüp koca bir bölgeyi ateşe atmaktan çekinmeyen maceraperestlerin, Kürt halkına yaşatacakları yeni acıları umursamadıkları görülüyor.
Yol ve kimlik kontrollerinden, üst aramalarından bıkmış yaralı bir halka, tekrar bu kâbusu yaşatmayı devrimcilik ya da halkçılık zannedenler, Başur’daki seçimlerden ders çıkarmalı ve yol haritasını buna göre belirlemelidirler.
Çatışma ortamının halka verdiği zararın çok iyi farkında olan Kürt entelektüellerine de elbette bir görev düşüyor: PKK’yi eleştirmekten imtina etme titizliği içindeki “Aman provokasyonlara gelmeyin!” ucuzluğuna düşmeden, sürekli saldıran tarafı deşifre edip mahkûm etmek.
İslami, insani ve Kürdistani duruş budur.