“Güney'deki Ülke”, “Kuzey'deki Koridorla” Paralel mi?!

Said El KURDİ

Ortadoğu'da başlayan her bir değişim/dizayn dalgası için ilk adım sayılabilecek önemli olaylar ya da tarihler baz alınır.

Mesela 2003 Irak işgali ile başlayan süreç…

Mesela 2011'de aniden patlak veren “Arap Baharı”…

Mesela Arap Baharı'nın Suriye ayağı ile başlayan çatışmalar…

Öncesi ve sonrasıyla çok daha fazla örnek sıralanabilir. Neticede her bir olayın sonucu başka bir stratejiye kapı aralamaktadır. Aslında dünden bugüne yaşananlar ya da bugünden yarına yaşanacak olanlar, aynı zincirin farklı halkaları gibi birbiriyle tamamen ilintilidir.

Bugün bünyesinde barındırdığı kargaşa, karmaşa ve tehlike potansiyeli ile sıcak gündemimizi işgal eden Irak ve Suriye merkezli hadiseler için de muayyen bir başlangıç belirlenecekse, bu, artık Suriye'ye sarkan Arap Baharı'nın çatışmaya dönüşmüş evresi değildir. Sebep-sonuç ilişkisi bağlamında bir çok durum birbiriyle ilişkili olsa da halihazırda yaşananlar etrafında şekillendirilen yeni strateji için bir başlangıç tespitinde bulunacaksak, o da kesinlikle 2013 yılı içerisinde yeniden karılan kartların bugün için yeni bir strateji olarak karşımıza çıkmış olmasıdır.

Neden 2013 yılı?

Bugün yaşananlar, kaynak olarak 2011'de ayaklanmanın iç çatışmaya dönüştüğü Suriye zemini ile doğrudan alakalı. 2013 yılına kadar Suriye'deki çatışmalar, bileşenleri ve destekleyicileri ile beraber bilinen tarz, ittifak ve kısır döngüye dönüşen çatışmalarla çıkmaza girmişti. Kimyasal silahlar üzerinden yapılan saldırı, şantaj ve suçlamalar, ABD-Rus ikilisinin Suriye'deki kimyasal silahlar konusunda yaptıkları anlaşmayla neticelendi. Bu konuda yapılan anlaşmanın Eylül 2013'e denk gelmesini bir yere not edin.

Bu aşamadan sonra bilinen Suriye stratejisi paramparça oldu. Başta Türkiye ve ABD olmak üzere “Suriye'nin Dostları” grubundaki üyelerin her biri farklı bir kulvara savruldu. İttifak, resmen ihtilaflara dönüştü. En önemli ortak yönleri olan Esad'ın devrilmesi stratejisi tamamen rafa kaldırıldı.

Geçen yazımızda maddelerini sıraladığımız ABD ile İran arasındaki Umman Anlaşması'nın imzalanma tarihi yine 2013.

Bitti denilen İran ile P5+1 ülkeleri arasındaki nükleer müzâkerelerin yeniden başlayacağının, hatta uzlaşmanın daha da mümkün olduğunun açıklandığı tarih yine 2013 idi ve büyük ihtimalle Suriye stratejisine endeksli bir gelişme idi. Ki, imzalanan Umman anlaşmasından da bağımsız değildi.

Daha önce Suriye'de ayırım gözetilmeden her türlü imkânlarla desteklenen muhalifler arasında ılımlı-radikal ayırımına gidilmesi ve IŞİD isminin öne çıkarılmasının tarihi 2013.

Türkiye'de “Çözüm sürecinin” fiili olarak start alması, yine Suriye'de dağılan eski stratejinin bir yansıması idi ve 2013 yılının başında gerçekleşiyordu.

Çokça tartışılan ve başta Amerika olmak üzere tüm Batı'nın tepkisini çeken Türkiye ile Güney Kürdistan yönetimi arasındaki petrol ve doğalgaz anlaşmasının imzalanma tarihi yine 2013 yılı idi.

2014'ün sonu 2015'in ilk günlerinde peşpeşe iki büyük taarruzla başlayan Paralel Yapı ile AKP hükümetinin ilk karşılaşmasının, perde gerisinde örtülü savaşa dönüştüğü tarih yine 2013 yılı idi.

Amerika'nın Selahattin Demirtaş ve BDP yönetimi öncülüğünde, Öcalan ve Çözüm süreci karşıtı çevrelerin tümünü davet ederek New York'ta BDP bürosu açılmasına izin vermesi ve “Kürt Kongresini” düzenleterek resmi himaye sağlaması Ekim 2013'te gerçekleşti.

Newyork'ta BDP bürosu açılışı ve “Kürt Kongresi'nden” sadece üç ay sonra PYD'nin Kanton ilanı 2014'ün ilk günlerine sarksa da köklerin atıldığı tarih yine 2013.

2013 yılının ajandasını bölgesel ve yerel/lokal düzeydeki sürpriz gelişmelerle daha da şişirmek mümkündür. Kaldı ki 2014 ve 2015'e damga vuran önemli hadiselerin aşağı yukarı tümünün belirli bir ajandaya bağlandığı yıl, kesinlikle 2013'tür.

IŞİD'in aniden Irak sahasında parlaması, Musul'u aldıktan sonra Erbil'e yönelmesi, eş zamanlı olarak Kobani başta olmak üzere Rojava'da harekete geçmesi, PKK'nin bunu bahane ederek vahşiyane tavırlar sergilemesi, 6-8 Ekim vahşeti ve daha birçok olay. Tümünün stratejik planlaması 2013 yılına aittir.

Şu anda yaşananları küresel hesaplar, bölgesel dizayn ve yerel/lokal uygulamalarda hedeflenen stratejiler temelinde geniş bir şekilde irdelemek mümkündür.

Ancak meseleyi burada Türkiye, Güney Kürdistan ve Kürt gruplar üzerinden kısaca irdelemekle yetinelim.

2013 Stratejisi: Paralel/PKK/YNK “İN”; AKP/KDP “OUT”

Türkiye ile Güney Kürdistan yönetimini, yapılan 2013 yılı stratejik planlamalarına göre kaybedenler kulübünde zikretmek mümkündür. Daha doğrusu kaybedenler kulübüne dahil edilenler, Türkiye'de AKP hükümeti ve “Dönemin Başbakanı” Erdoğan, Güney Kürdistan'da ise KDP yönetimi ve Mesut Barzani.

Erdoğan-Barzani ikilisi, çalkantılı bölgede sadece birlikte poz vermekle “çevreye” rahatsızlık vermediler elbette. Güney Kürdistan Petrol ve doğalgazı üzerinde, Amerika ve Batı'nın tüm itirazlarına rağmen yaptıkları anlaşma, her ikisini de hedef tahtasına oturtmaya yetti.

Nitekim geleneksel yolsuzluk alışkanlıklarını bir tarafa bırakırsak, Halkbank merkezli 17-25 Aralık operasyonlarının en büyük hedefi, aslında itirazları kulak ardı eden Barzani-Erdoğan arasındaki petrol anlaşması idi.

Bu aşamadan sonra bölge her taraftan karıştırıldı. Tüm karışıklıklarda da malum Kürt gruplar, daha doğrusu AKP-KDP karşıtı Yoldaş Kürt gruplar atbaşı oynamaya başladı. Türkiye'de AKP ve Tayyip Erdoğan iktidarını devirmek için tüm kozlar HDPKK üzerinden sahaya sürüldü. Nitekim son seçim sonuçları, HDPKK kozunun bir nebze de olsa işe yaradığı ortaya çıktı.

Barzani'yi bertaraf etme rolü de yine PKK ve Güney'deki ideolojik yoldaşları olan YNK ve GORAN üzerinden sahaya sürüldü.

“Barzani Bertaraf Edilecek!”

İsterseniz bu duruma daha yakından bakmak için 28 Ekim 2013'de Newyork'ta BDP bürosu açılışı ve “Kürt Kongresi'nden” iki gün önce, yani 26 Ekim 2013 günü medyaya sızan ve  Paralel Yapı elemanları arasında geçen bir ses kaydında yer alan konuşmaya bir göz atalım.

Telefonun bir ucunda yer alan ve merkezdeki birine rapor şeklinde sunulan bilgileri aktaran kişi, medyadaki iddialara göre Paralel'in israil temsilcisi Süleyman Hamit Müftigil'dir.

Müftigil'in verdiği bilgiler kısaca şöyle: 

“28 Ekim 2013'te BDP'nin New York bürosu açılıyor. Selahattin Demirtaş ve bütün Kürt diasporası buraya geliyor. İmralı'dakinin karşısında olan dünyadaki herkes oraya geliyor. ABD orada resmi olarak en büyük kongre merkezini tahsis etti ve kendi korumasına aldı. Bunun anlamı, Amerika oradan çıkacak her kararı tanıyacak anlamı çıkıyor. Buna, benim sevdiğim Güneydeki ülke de destek veriyor. ABD, Güney'deki ülke ve Kürt kardeşlerimiz birlikte hareket edip güçbirliği edecekler. Bu da aynı zamanda İmralı'dakinin bertaraf edildiği anlamına geliyor. Yani artık İmralı'dakinin hükmü bitti. Bundan sonra tekrar silahlı, çatışmalı bir dönem geliyor. Çünkü İmralı'daki hapiste olduğu için mecburen Yandaş olmak zorunda, ama diğerleri öyle değil.

(Karşıdaki ses) Yani dağdakiler artık ipini koparıyorlar…

Evet. Bir de Barzani'nin bertaraf edilmesi gerekiyor. Biliyorsunuz, Salih Müslim'in en son Kuzey Irak'a girişi engellendi. Bu, büyük bir kavga yarattı, bu kavganın sonucu Barzani'nin bertaraf edilmesini gerektiriyor. Barzani'nin Kürt ulusuyla bir alakasının olmadığına karar verdiler… Kongre olarak bertaraf edilmesine karar verdiler. Yakında onu bertaraf edecekler.

(Karşıdaki ses): O zaman Türkiye'de hareket bayağı artacaktır.

Abi zatenTürkiye'de halkı uyutmuşlar, halk aptal, zavallı.”

Medyada aynı kişiye ait başka ses kayıtları da var. Orada da Erdoğan'ın bertaraf edileceği ve Erdoğansız hükümetin kurulacağı özellikle vurgulanıyor.

Türkiye'de Paralel, Güney'deki ülke ve ABD! Hükümet her ne kadar “Üst Akıl” demek durumunda olsa da artık anlayın “Üst Aklın” kim veya ne olduğunu…

Güney'de Barzani'nin “bitirilmesine” karar veren “Üst Akıl” korosuna yukardakilere ek olarak PKK, YNK ve GORAN'ı da eklerseniz, AKP-Erdoğan ve KDP-Barzani etrafındaki çemberin tüm aktörlerini tamamlamış olursunuz. Sonradan eklemlenenler ise, ya tek kullanımlık tüfeklerden, ya da sadece “komşuda pişer bize de düşer” tadındaki gönüllü partnerlerden sayabilirsiniz.

“Üst Akıl”, Erdoğan'ın kellesi karşılığında Paralel'e; Barzani'nin kellesi karşılığında da Güney'deki Yoldaşlar korosuna koltuk veya statü vaat etmektedir.

Son seçimlerde AKP'nin tek başına iktidar olamaması, “Üst Aklın” ilk ama eksik başarısı oldu.

Barzani'ye karşı ilk siyasi hamle ise geçen hafta Bölge Başkanlığı kanununda yapılmak istenen yasa değişikliği girişimi şeklinde oldu. Bölge Başkanı seçimleri halk tarafından yapılmaktadır. İstenen yasa değişikliği ise, Bölge Başkanının parlemento tarafından belirlenmesi. KDP karşıtı yoldaşlar blokunun vekil sayısının KDP'ninkinden daha fazla olduğu düşünülürse, HDP'nin “Üst Akıl” sözcülüğünü yaptığı “Seni Başkan seçtirmeyeceğiz” sloganının aynısının Güney'deki yoldaşlar korosunca Barzani'ye yönelik fiili bir hareketlenmeye dönüştüğünü rahatlıkla görmek mümkündür.

Aslında bu durum, biraz da AKP-Erdoğan ile KDP-Barzani arasındaki benzerliklere de ayna tutmaktadır.

Erdoğan-Barzani; Benzerlikleri Hiç de Az Değil…

İkisi de iktidardan düşürülmek istenmekte, ton farklılığı olsa da ikisi de IŞİD üzerinden sıkıştırılmakta, ikisi de bir zamanlar iş tuttukları eski partnerlerince pasifize edilmek istenmektedir.

Elbette “Üst Akıl” tarafından kıskaca alınmaları hasebiyle sadece haklı veya sadece mağdur konumda değiller. Biraz da uygulayageldikleri kötü politikaları onları mağdur havasına sokmaktadır.

Mesela AKP ve Erdoğan, Paralel'in teşvikiyle HDPKK üzerinden sıkıştırılmaktadır. Sıkıştırılmanın etkin olması, “Çözüm süreci” denen evrede uyguladığı ucube politikalarla örgüte sınırsız alan açmış olmasının bir yansımasıdır. PKK'ye her türlü alanı açtı, tüm imkânlarla donattı, kan üstüne kan tazelemesine bilerek göz yumdu. Gelinen noktada ise, HDPKK, sağlanan devasa imkânlarla “düşmanın eline geçen” ölümcül silaha dönüştü.

Aynı durum KDP-Barzani için de geçerli.

Barzani'nin “Kardeş kanı akmasın” kuralı, bir yönüyle Erdoğan'ın “cenazeler gelmesin” sözünün eş anlamlısı gibiydi. Ama “kardeş” dediğin şey, imkân bulduğunda seni de yutacak canavara dönüşme eğilimini gösteriyorsa, buna göz yummak da saflıktır. IŞİD'in Güney sahasına in(diril)mesinden sonra “Üst Aklın” organize ettiği PKK/YNK ikilisi, şu anda Barzani ve KDP'sini yutma eğilimine girmiş durumdadır. YNK, PKK'yi Güney'e yerleştirmek için adeta sırtında taşımaktadır. Barzani'nin her seferde “Bağımsızlık” fikrini dillendirdiğinde PKK ve YNK'den yükselen itirazları göz önüne alırsanız, durumun vehametini daha iyi anlarsınız. PKK ve YNK, tüm adımlarını KDP ve Barzani'yi etkisizleştirmek üzerinden atarken, Barzani hala “Kardeş kanı akmasın” modundadır.

“Üst Akıl” ve yereldeki bileşenleri Rojava üzerinden tüm Kürtleri etkileyerek ABD'nin maskotluğuna dönüştürmeye çabalıyor. Kürt gençleri kafileler halinde ölüme gönderilip ABD'nin koridor sevdasına peşkeş çekiliyor. Kuzey'de PKK/PYD üzerinden, Güney'de PKK/YNK üzerinden estirilen “sempatik rüzgar”, Kürt halkını deli saçması bir çılgınlığın pençesine itiyor.

“Analar ağlamasın” denilen bir “sürecin” vardığı nokta, hergün onlarca, yüzlerce Kürt gencinin dağa, Rojava'ya kaldırılmasına yol açtı, açıyor. Rojava'daki “savaş tiyatrosu” ve bu tiyatrodan doğan cenazeler Kuzey Kürtlerini, salt intikam duygularıyla donatarak daha fazla Amerikan askeri olmaya itiyor.

Kuzey Kürtleri çıldırtılarak bir yandan Amerikan lejyonerliğine, bir taraftan da iç siyaset dizaynının mezesi haline getirilmek isteniyor.

Güney Kürtleri ise aynı şekilde PKK/YNK ve ardındaki “malum ikilinin” teşvikleriyle çıldırtılarak KDP'yi boğacak bir kıvama, belki de iç çatışmaya hazır hale getirilmek isteniyor.

Pasif Savunmadan Çıkarlar mı?

Erdoğan ve AKP'si, en son sınırdan müdahale üzerine bir taktik geliştirerek kendince “Artık yeter” demeye başladı. Artık hamle yapacağının işaretini verdi. Müdahale eder mi, ederse doğru mu, yanlış mı, sonuç ne olur, şimdilik tartışma konusu.

Barzani'nin, alınmak istenen kıskaca nasıl bir tepki vereceği ise şimdilik belli değil. Hatta olası bir hamleden önce bir kontratakla karşılaşması bile sürpriz sayılmayabilir. Geçen hafta karşılaştığı kontratak, karşıt siyasi kanallardan geldi. Ancak gelişmelere bakılırsa fiili/askeri kontrataklar bile sürpriz sayılmayacak gibi. Hatta bunun önce kimlerden geleceği bile tartışmalı.

IŞİD'ten mi, PKK/YNK/GORAN'dan mı?!

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.