İslami yapılanma; ilk insanla beraber var olagelmiş; Kültürel yapılanmadaki tartışmasız üstünlük hariç hâlihazırda, beşerî-seküler yapılanmaya karşı en talihsiz dönemlerinden birini de yaşamaktadır.
İdeoloji ve zihniyetlerin bu döngüsü, şüphesiz Rabbimizin; “Kime çok ömür verirsek, yaratılışını tersine çeviririz. Anlamaz mısınız?” (Yasin 68) ilkesi gereğincedir. Örneklendirirsek; İslam Toplumlarının son kalesi Osmanlı İmparatorluğunun sadece çöküş süreci üç yüz yıl sürmüş ki bu, Batı şahlanışının tüm ömründen fazladır.
Bir toplumun yaşadığı üstünlük ve mağlup durumların ikisi de İlahi İmtihandır. Esasen, zalim veya adil olup olmayacağımız; şükür veya nankörlükten hangisini seçebileceğimizin başka bir terazisi de olamaz. Kişi, millet veya devletler, bu durumlarda sınıfı geçer veya kalırlar.
Buna göre, İslami ve seküler güç cephelerini değerlendirelim.
a-Kültürel cephe: İslam toplumu; ilahi kaynaklı olduğundan, membaı güçlüdür. Her zaman ve zemine hitab eden ilkelere sahip oluduğundan kullanışlıdır; ortak aklın kabullendiği değerleri emrettiği için de medenidir, eşsizdir.
Her düşünce ve ideoloji; mutlaka çıkar ve egoya varan hisler taşır. Ego; insanı, ferdi merkez alır. Malum insan; yer yüzünün “çok cahil ve çok zalim..” bir mahlukudur.
Kültür; bir toplumun, tarih boyunca birikildiği maddi manevi değerlerinin tümü olduğuna göre İslam’ın da Hz Âdem’den beri birikmiş değerlerin yekûnu olduğu; diğer zihniyetleri süreç ve hacim olarak da gölgeleyeceği bir hakikat. Sair milletlerin maddi manevi kazanımlarının, bir diğer millet veya zihniyet tarafından imha edilme gerçeği vardır; Astek-İnka medeniyeti gibi.
Esasen, nice emperyal millet ve devletlerin hedef aldığı ama karşısında tutunamadığı tek kültür de İslam kültürüdür. Moğolları yenen bir İslam ordusu olmadığı halde Moğolların, İslam toplumu içinde eriyip dönüşmeleri manidardır.
Günümüzün pedagojik eğitim görmüş emperyalizminin; İslami coğrafyalara başta ahlaksızlık olmak üzere, değerleri itibarsız yapması, paralel yapılarını iktidara getirerek lüks ve sefahati yayması; Afrika’ya -iletişimde- G5’leri taşıması.. bu korku ve acımasız mücadelenin bir süreğidir.
b-Siyasi Cephe: Burada, -kendi şartlarında değerlendirilmesi gereken İran İslam Cumhuriyeti’ni hariç tutarsak- ekseri devletleşme süreciyle tanışmamış; muhalefetteki cephelerdir.
İslami Muhalefet; farklı coğrafyalarda verdiği mücadelesini; kurduğu partiler, cemaat, örgütler, cemiyetler aracılığıyla yürütmekte. Mücadelenin “..Müslümanların ilki olmakla emredilmiş..”(Zümer 12) fertlere kadar düştüğü diyarlar bile vardır.
Ümmet bilincinin ağır yara aldığı günümüzde, küresel anlamda bir hak-hukuk mücadelesi veya kazanımdan bahsetmek zor.
Batıyı yakın geçmişte yakıp yıkan ırk ve mezhep değerlerin, bizde de “tanışma ve rahmet vesilesi olmanın” sınırlarını zorladığı bir vakıa.
İnsan kaynakları ve tecrübe bakımından yeterli olan Siyasi cephe; tevhidi yapılanmada ciddi sorunlar yaşıyor.
c-Askeri cephe’de kıyaslanamaz bir orantısızlık vardır. Yerel, bölgesel mücadele veren devlet dışı yapılar, hatta devletler; Batı’nın nemalanacağı silah ve araçları kullanmaktadır.
d-Ekonomik yapı; Merhum Mücahit Erbakan’ın teşhisleri konuşulsa da Batı’dan gelen dalgalanmalara bağlıdır. Yerli üretim, pazarlama; kalite; dışa bağımlılık; enflasyon; faiz.. gibi sorunların tümünü yaşıyoruz.
Uluslararası geçerliği olan bir para birimi oluşturamamışız.
Halkı Müslüman her ülkenin ekonomik bağımsızlığa yönelik attığı her adımın; başta Yahudi Sermaye olmak üzere, emperyalist dünyanın yakın takibinde olduğu; anında çökertilmek istendiği de aşikârdır amma:
Elhamdülillah! Yine de derman istemiyoruz. Perçemimizden Yakalamış Olan Ağır İlahi İmtihanların verdiği bir bilinç; sevdirdiği Aşkımızın DERDİYLE de tanışıyoruz:
“Aşk Derdiyle hoşem el çek ilacımdan tabip
Kılma derman derdime ki İLACIM ZEHRi Dermanındadır” (Fûzûlî) vesselam.