Bir zamanlar otlağın birinde bir öküz sürüsü yaşarmış. Çevredeki aslanlar kendilerine saldırınca, birlik olup savunma yaptıklarından aslanlar bir şey yapamazmış. Güçle bir şey yapamayacaklarını anlayan aslanlar farklı yollara başvururlar. Öküz sürüsünün lideri ‘Boz Öküz'e elçiler gönderirler. Aslanlar, aslında barışsever olduklarını aralarındaki bütün sorun ve problemin ‘Sarı Öküz'den kaynaklandığını söyleyerek Sarı Öküz'ün kendilerine verilmesini isterler.
‘Boz Öküz' ve heyeti aslanların sözlerine kanarak ‘Sarı Öküz'ü yemeleri için aslanlara verirler. Aralarında bir tek ‘Benekli Öküz' karşı çıkar; ama kimseyi ikna edemez.
Bir süre sonra aslanlar yine aynı albenili sözler ve tehditlerle bu kez ‘Uzun Kuyruk'u isterler. ‘Sarı Öküz'ün ardından Uzun Kuyruk da aslanlara yem olarak verilir. Benekli Öküz yine karşı çıkar; ama nafile.
Aslanların istekleri bitmez. “Verin şunu, verin bunu”, diyerek öküzleri birer birer parçalayarak midelerine indirirler. Sayıları azalan öküzler artık mukavemet de gösteremezler. Aslanlar artık bahane ileri sürmeden tehditler savurarak istedikleri öküzü alıp götürmeye başlarlar. Öküz sürüsü bitme aşamasına gelir.
Geriye kalan öküzlerden biri liderleri Boz öküze, ‘Ne oldu bize, nerede kaybettik biz bu savaşı' der.
Boz Öküz, Benekli Öküz''ün sözlerini gözleri nemli bir şekilde hatırlayarak ‘Biz, Sarı Öküz'ü verdiğimiz gün bu savaşı kaybettik' der.
Hikâyenin tafsilatı farklı kaynaklarda uzun uzadıya anlatılmaktadır.
Türkiye ile Amerika arasında Rahip Brunson üzerinden devam eden hesaplaşma bana Sarı Öküz hikâyesini hatırlattı.
Rahip, adeta Sarı Öküz oluverdi.
Rahip verilse de mesele bitmeyecek, Amerika'nın istek ve şantajları devam edecektir. Varılan mutabakat üzeri geçen hafta Amerika'ya giden dokuz kişilik heyetin önüne farklı istek ve talepler konuldu.
Osman Kavala, Enis Berberberoğlu, Selahattin Demirtaş ve Amerikan konsolosluğunda çalışan Türkiye vatandaşlarının da aralarında olduğu on beş kişilik bir listenin müzakere edilmeden derhal serbest bırakılması istenmiş.
Bunun ardından, S-400 füze anlaşmansının iptali, Siyonistlerle daha sıkı bir ilişki, Kudüs ve Filistin davasına olan ilgi ve desteğin kesilmesi, fetö operasyonlarının bitirilmesi, Rusya, İran ve Çin ile olan ilişkilerin sonlandırılması, İran'a yönelik ambargoya uyulması, Türkiye'deki İslami cemaatlere yönelik operasyonların başlatılması ve nihayetinde Amerika'ya tamamen teslimiyet…
Elli sene sonra da olsa, yüz sene sonra da olsa Türkiye bu gerçekle yüzleşmek zorundadır. Amerika, Türkiye gibi ülkelerle karşılıklı menfaat ve çıkara dayalı bir ilişki değil, kendisine biat ve kesin teslimiyet ister.
Son yıllarda alttan alta olan mücadele ve sürtüşme, Trump ve dolar hamlesiyle alenileşti. Türkiye ekonomisi çok güçlü ve mükemmel olmayabilir. Hatalı ve yanlış politikalar yürürlükte olabilir. Ama bir iki gün içinde doların yüzde otuz değer kazanması, son iki ay içerisinde 4 liradan yedi liraya dayanması ekonomik göstergelerle açıklanamaz.
Hükümeti, C.başkanı Tayyip Erdoğan'ı ve haklı ya da haksız, politikalarını beğenmiyor, sevmiyor, karşıt ve muhalif olunabilir. Ama bir Müslüman ve Türkiyeli olarak emperyalist Amerikan'ın Türkiye'yi teslim alma hamlelerine sessiz kalınamaz, salt hükümetin ve Cumhurbaşkanın meselesiymiş gibi değerlendirilemez.
Hükümet ve cumhurbaşkanı Amerika'ya karşı onurlu bir şekilde durmaya devam etmeli, hakkı ve halkı gözeterek bu süreci olabilecek en az zayiat ve en karlı bir şekilde atlatmanın hesabını yapmalıdır.