15 Temmuz darbesinden sonra, özellikle FETÖcülerin devlet kademelerinden temizlenmesi ve yeni sızmaların olmaması için getirilen güvenlik soruşturması, tam bir zulüm mekanizmasına dönüşmüştür.
Tamamen keyfi bir tutumla güvenlik soruşturması bahane edilerek, insanlar işlerinden atılmakta, yeni işe alınanlar ise olumsuz raporlar verilerek işe başlatılmamaktadır. Kişilerin hayatını karartan bu uygulamalar, insanlarda bir bezginliğe ve umutsuzluğa sebep olmaktadır.
Şu anda, fi tarihinde herhangi bir sebepten dolayı gözaltına alınan, ya da yakın akrabasından biri siyasi bir sebepten dolayı mimliyse, yapılan güvenlik soruşturmasıyla yıllardır çalıştığı işten atılıyor. Yeni işe girecek olanlar da bu gibi sebeplerden dolayı işe alınmıyor!
Daha önce devletin bütün işleyişini FETÖ'ye devreden Ak Parti iktidarı, o dönem de bu kesimin eliyle nasıl bir çok haksızlıklara sebep olduysa, şimdi de bütün ipleri milliyetçi ırkçı kafatasçılar ile Kemalist zihniyetin eline vererek, aynı haksızlıklara ve zulümlere sebep olmaktadır. Bunların özellikle Kürtlere karşı bilinen ırkçı ve ayrımcı tavırları, zulmü daha da katmerleştirmektedir. Devletle zamanında herhangi bir sebepten dolayı sorunu olan ve adı kayıtlara geçen insanlar için, özellikle çocukları konusunda artık bir belirsizlik ve ümitsizlik söz konusudur. Çocuğum okuyup bir meslek sahibi olsa da, nasıl olsa devlet iş vermeyecek gerçeği karşısında, insanlar doğal olarak karamsarlık içerisindedirler.
Tamamen kabilecilik anlayışıyla hareket eden bu anlayış için, şu anda Türkiye'de bir çok insan potansiyel suçlu durumunda olup, onlara göre kesinlikle bir çok haktan yararlanma hakkı yoktur. Hatta şu anda Cumhurbaşkanı Erdoğan normal bir vatandaş olsa, kendisi veya çocukları devlette bir işe yerleşme konusunda başvuru yapsa, 1997’de Siirt'teki konuşmasından dolayı, “halkı sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge farklılığı gözeterek kin ve düşmanlığa tahrik ettiği" gerekçesiyle ceza aldığından, güvenlik soruşturmaları olumsuz sonuçlanacaktır. İş bu kadar vahim duruma gelmiştir.
Devletin işleyişini bu marjinal ayrımcı zihniyetin eline veren iktidar, toplumun temeline dinamit koymakta olduğunun farkında mıdır acaba?
Bu gidiş toplumsal fay hatlarının daha da derinleşmesine ve büyük toplumsal patlamalara sebebiyet verecektir. Devletin iplerini eline geçiren ırkçı ve Kemalist zihniyet hiçbir devirde olmadığı kadar pervasız davranarak, insanları düşüncelerine göre sınıflandırmakta, FETÖcüler gibi “bizden olmayanlar haindir, devletin imkanlarından yararlanma hakkı yoktur” anlayışını ellerindeki yetkiye dayanarak, insanların hak ve hukukunu gasp etmekte ve bu yetkiyi çok hoyratça bir şekilde kullanmaktadırlar.
Hak ve adaletin hâkim olmadığı bir toplum veya devlette, kuralsızlık ve adaletsizlik egemen olur. İnsanların gelecekleri, yetkiyi elinde bulunduranların insafına terk edilmiş olur. OHAL şartlarında olsa dahi, insanların temel hakları saklıdır ve buna riayet edilmesi gerekir. Kişilerin yakın akrabalarından veya uzun süre önce herhangi bir sebepten dolayı mahkemelere yolu düşmüş ve sonradan ya beraat veya cezasını çekmiş ve meri yaslara göre de suçlu sayılmayan birine, kalkıp suçluymuş gibi muamele etmek ve haklarını gasp etmek, sanırım hiçbir hukuk sisteminde yeri olmayan bir haksızlık ve adaletsizlik örneğidir.
FETÖ’nün belki de bu ülkeye yaptığı en büyük kötülük, ne kadar kötü de olsa var olan kuralları laçkalaştırıp kendine yontmasıdır. Onların zamanında onlardan olmayan veya referans vermedikleri hiç kimse işlerini yürütemiyordu. Dolayısıyla herkesi kendine mecbur bırakarak istediklerini yaptırabilmekteydiler. Bundan dolayı da onları sevmediği ve istemediği halde, sırf kendi konumunu veya ticaretini korumak için, bir çok insan onlara yanaşmak zorunda kaldı.
Şu anda devletin işleyişinin ellerine verildiği ırkçı ve tekçi zihniyet de aynı metodu uygulamaktadır. FETÖ üzerinden, toplumda var olan ve kendi anlayışlarına uymayan bütün kesimleri, sözde “vatanseverlik ve milliyetçilik” hamaseti üzerinden hain damgası vurulmakta ve dışlanmaktadır. Müslüman halkların İslam kardeşliği temelinde eşit haklara sahip olması gerektiğini ifade eden Mehmet Göktaş hocanın, Erzurum Üniversitesinde bu kafatasçıların saldırısına maruz kalması, bunun en açık örneğidir. Her şeye ırkçı bir gözle bakan ve kendi ırklarını dünyanın merkezinde gören bu çarpık zihniyet, tıpkı Yahudiler gibi kendi ırklarını bütün ırklardan üstün görüp herkesi kendi hizmetçileri olarak görmektedir.
Bu çarpık zihniyetlerin nezdinde, 15 Temmuz’da FETÖ darbesine karşı sokağa dökülen bir çok kesime bile şu anda kuşkuyla yaklaşılmakta ve bertaraf edilmesi gereken düşman gözüyle bakılmaktadır. Yarın benzeri bir kalkışma karşısında Ak Parti iktidarı ve Erdoğan, 15 Temmuz'da kendisine destek veren bu kesimlerden bir çoğunu yanında bulamazsa şaşırmamalıdır. Üstelik de tıpkı daha önce FETÖ’cülerde olduğu gibi, şu anda bütün yetkileri ellerine verdiği ırkçı ve faşist Kemalist kesimin eliyle bir darbenin gerçekleştirilmesi uzak bir ihtimal değildir.
Zor gününde kendilerine destek veren kesimleri mağdur edip küstüren iktidar, deyim yerindeyse ayağına kurşun sıkmaktadır. İktidarın ve Erdoğan’ın şu andaki durumu, "Dostlarını uzaklaştırdılar; düşmanlarını yakınlaştırdılar. Yakınlaştırdıkları düşmanları dost olmadı ama, uzaklaştırdıkları dostları düşman oldu!" sözüne ne kadar da uyuyor…