Liberalizmin en büyük iddiası, dini, ırkı, rengi ne olursa olsun herkesin kendisini güvende hissettiği bir dünya idi. Liberallere göre herkes, kendisini küreselleşen/köyleşen dünyanın bir vatandaşı gibi hissedecek; hakkını ulusal mahkemelerde alamadığında uluslar arası mahkemelerde alabilecek. Uluslar arası yasalar, herkesin lehine olacak; ulusal yasalardaki aksaklıklar giderilinceye kadar uluslar arası kurumlar, ulusal kurumları baskı altında tutmaya devam edecek. Son noktada yeryüzünde haksızlığa uğramayan kimse kalmayacaktır.
Önümüze konan tablo bu kadar adaletli, bu kadar tozpembe, bu kadar çekiciydi. Dolayısıyla onun gerçekleşmesine hizmet etmeyen herkes de zalimdi, huzur ve refah içindeki bir dünyanın gerçekleşmesi önünde ortadan kaldırılması gereken bir engeldi.
Oysa bu tozpembe teorinin pratiği tam zıt yönde işledi. Öyle bir noktaya geldik ki bugün yöneten veya yönetilen hiç kimse güvende değil.
Ne Beyaz Saray'daki Trump güvende… Ne Washington'daki kulübesinde yaşayan zenci…
Ne Avrupa'nın şatolardan dönme demokrasi mabetlerinde yaşayan liderleri ne Avrupa'ya sığınan Suriyeli mülteci…
Ne diktatör Sisi ne zindanlardaki Cumhurbaşkanı Mursi…
Hatta ne Gazze'deki Filistinli ne Tel Aviv'deki Yahudi…
Herkes ama herkes adeta musibet gününü gözlüyor, başına gelecek kötü hâlin nöbetini tutuyor.
Eskiden uluslar arası yasalar sadece güçlüler için işlerdi, şimdi güçlüler için işlediği dahi meçhul… Küreselci liberalizm; Marksist ideolojiyi kapitalizm için işleterek ahlaka savaş açtı, insanlığın bütün değerlerini kâr dışında hiçbir şey düşünmeyen Yahudi sermayedârın değirmeninde öğütüp canavarlara yedirdi. Her tür değerin ayaklar altına alındığı bir dünyada kimin ne yapacağı namalum…
İstanbul Emniyeti'nde bir polis memuru, namazında niyazında, hanımının başı örtülü… İyi bir muvahhit olduğu düşüncesiyle kendisini imha etmeye niyetlenmiş bir gencin kolunda iken o gencin özenle sakladığı bıçağın darbelerinin hedefi oluyor, canından oluyor. Saldırıyı yapan öldürüleceğini bile bile, hakkında hiçbir şey bilmediği bir genci vuruyor.
Sadece bu tablo, dünyanın nasıl bir anlaşılmazlığa büründüğünü anlamaya yetiyor.
Küreselci liberalizmin en büyük iddialarından biri şeffaflıktı, küreselci liberaller her şeyin bir camın altında göründüğünden daha net görüneceğini iddia etmişlerdi. Oysa hızlı iletişim ve ulaşımın eseri yenidünyada her şey simsiyah bir perde altında. Her şey karmakarışık… Eskinin dünyası, kötü ama yasalıydı. Küreselci liberalizmin dünyası hem kötü hem yasasız… Şu anda dünyada olup bitenleri tutarlılık içinde açıklayabilecek tek kişi yok.
Modern dünya hiyerarşisinin tepesinde Amerika var, bu malum… Peki, Amerika'nın başında kim var? İşte bu, hem Obama'lı hem Trump'lı Amerika'da meçhul… Sahi, İstanbul'da intihar saldırısı düşünen adam, dünyanın bu kadar sözde şeffaflaştığı bir zamanda emri kimden aldı, hangi ülkenin vatandaşından, hangi uluslar arası sistemin şebekesinden, neden dünyada başka bir yer değil de İstanbul? Dünyanın en iyi güvenlik uzmanları bile bu konuda tutarsızlığa düşmeden bir şey söyleyebilecek durumda değil.
Ya da Amerika'nın Virginia eyaletindeki ırkçı eylemciler… Ku Klux Klan örgütünün mensupları Trump'ın isteğiyle mi harekete geçiyor yoksa Trump'ı devirmek isteyenlerce mi?
Trump'ın isteğiyle harekete geçmişlerse Trump, yönettiği bir ülkede anarşizmi niye istesin? Trump'ı devirmek isteyenlerce harekete geçmişlerse bir başkanın kendi fanatiklerince devrilmesinin ortamının hazırlanmasını sözde her şeyin şeffaf olacağı yenidünyanın gerçekliği içinde kim, nasıl açıklayacak?
Post-modernizm, yasasızlık ve şekilsizliktir, denir. Post-modern küreselci liberalizm, gerçekten her yasayı ihlal etti, her şekli bozdu.
Bizde hakim bir anlayış var: Yahudilerin yönettiği bir dünya emanda değil. Peki, Yahudilerin en sonuç alabilir güç olduğu bugünün dünyasında Yahudiler emanda mı? Buna ne israil'in sözde savcısı ne Filistin'de katlettiği canlar için değil, yediği birkaç kuruş Yahudi parası için savcının soruşturmasına uğrayan Netanyahu “Evet!” diyebilir.
Küreselci liberalizm, Trump'ı devirerek kendisine yönelen tehdidi ortadan kaldırabileceğine, böylece en azından kendisinin güvende yaşadığı bir dünya oluşturabileceğine inanmak istiyor. Devirebilir mi meçhul… Devirirse küreselci liberalizm güvende olur mu o da meçhul…
Bilinmezlik, insan için en büyük tehdittir.
İnsan, dünyanın geleceği konusunda hiçbir zaman bu kadar cahil; âlimler hiçbir zaman bu kadar çaresiz kalmamıştı.
Dünyaya hakim olduğu hâlde “kendi kriterleri içinde” güven sağlamayan, insana yönelen tehditleri ortadan kaldırmayan bir düzen yıkılır.
Mevcut dünya düzeni, bu koşullar altında yıkılmaya mahkûmdur. Zira dengeyi bulmamış, hatta “düzen” demeyi bile hak etmemiş yapısı içinde ayakta durması Sünnettullah gereği imkânsız…
Güveni arayan insan için mühim olan, bunun yerini neyin alacağıdır?
Çin veya Rusya'nın hâkimiyetindeki bir dünya mı? Komünizmin cenderesinden geçmiş, insanlığın tüm değerlerini alt üst ederek küreselci liberalizmin dünya hâkimiyetine kuluçka olmuş sosyalizmi zorbaca uygulamış bu iki ülke adil bir dünya teşkil edebilir mi? Evet, bunlar güven ortamı oluşturabilir, diyecek birileri var mı?
Hayır, yöneten ve yönetilen olarak bütün insanlık güven arayışında ve o arayışın adresi hiç kuşkusuz ahir zamanın önderi, Muhammed'ül Emin sallallahü aleyhi vesellem'dir.
Bütün insanlık, Müslim veya gayri müslim, yöneten veya yönetilen bilerek veya bilmeyerek Onun vaat ettiği güveni arıyor.
Ahir zamanın önderi Odur. Ona uymadan bu devirde huzuru bulmak imkânsız…
İnsanın ulaştığı bilgi gücüyle kendi kendisini yönetme iddiası “Tarihin Sonu” iddiası gibi çürük çıkmış, fiyaskoyla neticelenmiştir.
Beşerin beşere adalet dağıtmayacağı en son örneğiyle anlaşılmıştır.
İnsanlık, insanı aşan bir büyüğe, bir adalet kaynağına muhtaç… O büyük, O adalet kaynağı Allah'tır. Mevcut belirsizlikten kurtulmanın yolu O'na sığınmaktır, O'nun kanunlarına bağlanmaktır. O kanunları vazeden Kur'an'dır. İnsanlık Kur'an'a muhtaçtır, Kur'an'ın vahyolunduğu Hz. Muhammed Mustafa'ya muhtaçtır.
Amerika'nın siyahîsi ya da Güney Amerika kökenlisi zulme uğradığını biliyor ama kurtuluşun yolunu bilmiyor. Bir bölümü ise zulme uğradığının farkında bile değil.
Bugünkü dünyada Müslümanların yapacağı, Amerika'nın kendilerine adil davranmasını sağlamak değil, Amerikalılara Amerika'nın kendilerine zulmettiğini fark ettirmek ve o zulümden nasıl kurtulabileceklerini öğretmektir.
Güvensiz bir dünyadan kurtuluşun yolu budur.