Hamd âlemlerin Rabbine, salât ve selâm da O'nun pak Rasûlüne olsun.
Pazar günü bir akrabamızın düğünü vardı. Düğün veya cenaze gibi kalabalık yerleri bilirsiniz. Uzun zamandır birbirini görmemiş insanlar bir araya gelir. Hele de 3-5 yaşlarında çocuğunuz varsa başlarsınız akrabalarla tanıştırmaya… Biz de öyle yaptık. Yaparken de insanların psikolojilerini ön planda tutarak, biraz da kalpleri ısınsın diye ‘güzel abla', ‘güzel insan' diye bahsettik.
Ertesi gün kahvaltıda kızım paçalarını dizlerine kadar sıyırmış oturuyor. Sobanın karşısında oturuyor diye sıcaklamıştır, dedim. Az sonra demesin mi “Anne bak, güzel olmuş mu?” “Olur mu anneciğim, üstünü başını açmak güzel bir hareket değil.” dedim. Kızımdan kışın soğuğunu Adana sıcağına çeviren bir cümle geldi: “Ama anne düğündeki güzel ablaların bacağı açıktı? İnsanlar abla olunca bacaklarını açarlar.” Daha fazla tahammül edemedim. “Tamam, bi sus ve beni takip et.” dedim. Diğer odaya gittik ve alelade bir çekmeceyi açtım. Bunları görüyor musun, diye sordum. Evet dedi. Gördükleri yıllar önce sattığımız ve o dönemden elimizde kalan takılardı. Cam ve plastik boncuklu, metal aparatlı onlarca takı işte…
Sonra bir yer gösterdim. “Burda bir şey görüyor musun peki?” dedim. Hayır, dedi. Eşyaları kaldırdım, altından bir küçük kutu çıkardım, içinde de ufak bir takı… “Bunu sakladım çünkü hepsinden daha değerli. Aynı zamanda emanet… Değerli olan şeyler saklanır, öyle ortalıkta sergilenmez. Bedenimiz de Allah'tan bize emanettir ve zarar görmemesi için her yönden korumamız, saklamamız gerekir.” dedim. Bu açıklamadan sonra hamdolsun pijamanın paçaları hemen indi, odaya gidildi, kahvaltıya kaldığı yerden devam edildi(!). O yedi, ben yutkundum…
Nasıl büyük bir hata yapmıştım. Tesettürlü olanları zaten bir yerlerde görüyor diye açık saçık olanlarla hususi tanıştırmış ve ‘güzel' diye bahsetmiştim. Kendi kendime “Sen beyninden aşağı inen bu kaynar suları hak ediyorsun.” dedim.
Küçük hanımın kafası hâlâ karışıktı. “O ablalar kötü mü anne?” dedi. Hayır dedim. “O zaman neden öyle giyinmişler?” “Bilmiyorlar anneciğim. Bilseler onlar da örtünürler.” “İyi o zaman bir daha düğüne gidersek onlara öğretelim…”
Ne zor bir halmiş insanlarla birlikte çocuğunu idare etmek. İnsanları sevindireyim derken çocuğunun zihnini bulandırmak ne kötüymüş. Çocuklar mânâ ve iç güzelliğinden anlamadıkları için, biri hakkında bir söz söylediğinizde direkt olarak kıyafetiyle yargılıyorlar. “Kıyafeti böyle olanlar şöyledir.” şeklinde düşünüyorlar. Çocuklarımızın algıları bizim yönlendirmemizle şekilleniyor ve bu algı ileriki yaşlarda da çocuğun çocuğu etkileyecek fikir ve davranışlara dönüşüyor.
Rabbim çocuklarımızın mânâ hamurunu doğru yoğurmayı nasip etsin cümlemize. Yanlış algılardan, yanlış fikirlerden korusun hepsini.