Bu ay ki yazımızda "Kıyamet günü, müminin terazisinde güzel ahlaktan daha ağır gelecek bir amel bulunmaz."(Tirmizi) hadisini hayatının merkezine yerleştirip, güzel ahlakıyla bizlere örnek olan Hz. Abdullah b. Amr’ın hayatını ele alacağız.
Hz. Abdullah b. Amr kimdir.
Hz. Abdullah, Hicretten 7 yıl evvel, merhametin ve güzel ahlakın azaldığı, güçlünün ve zenginin zayıfı ezdiği bir dönemde “Ümmu’l Bilad” yani şehirlerin annesi olarak bilinen Mekke- i Mukerreme’de dünyaya gelmiştir. Babası, Arapların dâhisi olarak bilinen, Mekke’nin diplomasi işleriyle meşgul olan Hz. Amr b. el-Âs, annesi ise Râite bint Münibe’dir. Peygamber efendimiz, iman etmesine rağmen ismi cahiliye ile bağlantılı olan veya hiç bir şey ifade etmeyen bir çok sahabenin adını İslami olanlarıyla değiştirmiştir. Bunlardan bir tanesi de Hz. Abdullah’tır. Asıl ismi Âs olan Hz. Abdullah, Müslüman olduğu zaman, peygamber efendimiz ona en çok sevdiği isim olan Abdullah adını vermiştir. Künyesi ise Ebû Muhammed’dir. Hz. Abdullah, bir Müslüman için olmazsa olmaz olan güzel ahlakı, yaşantısın merkezine almıştı. Çünkü âlemlerin rabbi olan Allah’ın habibine olan nidasina tanıklık etmişti: “Ey Peygamber! Allah'ın rahmeti sebebiyle sen onlara (Sahabeye) yumuşak davrandın. Eğer onlara karşı kırıcı ve sert olsaydın, çevrenden dağılıp giderlerdi.” (Âl-i İmrân 159)
Hz. Abdullah b. Amr’ın hayatı.
Hz. Abdullah; önceleri İslam aleyhinde bulunmuş, daha sonra ise hakikat güneşinin farkına vararak ömrünün geri kalanını İslam’a hizmet ile geçirmiş ve babası Hz. Amr b. Âs’tan önce iman edip Müslüman olmuştur. Daha sonra babasının da hidayetiyle birlikte beraber Medine’ye hicret etmişlerdir. Başarıya ulaşmış bütün davalara bakıldığında, azimleriyle ve fedakârlıklarıyla gençlerin ön plana çıktığı görülmektedir. Resulullah'ın ashabına da baktığımızda, İslam’ın gönüllerde yer edinmesi için gayretle çalışanların çoğunun gençlerden olduğunu görmekteyiz. İşte bu gençlerden biride güzel ahlak abidesi olan Hz. Abdullah b. Amr idi.
Resulullah’a benzemek için elinden geleni yapan Hz. Abdullah, peygamber efendimizi bir gölge gibi takip ederdi. O’nun (s.a.v) bütün söylediklerinin hakikat olduğunu bildiği için bunların mutlaka kaydedilmesi gerektiğine inanıyordu. Bundan dolayı ilk defa hadisleri yazmaya teşebbüs eden sahabe olmuştur. Resulullah’ın da müsaade etmesiyle bu hayırlı işi omuzlayan Hz. Abdullah, bu şekilde birçok hadisin günümüze gelmesine yardımcı olmuştur. Hz. Abdullah, yazmış olduğu bu hadislere: “es-Sahifetü’s-Sadıka (Doğru sahifeler)” adını vermiş ve onu sürekli yanında bulundurmuştur. Vefatına yakın bir dönemde, bu sahifeleri talebesi ve tabiîn neslinin âlimlerinden olan Mücahid’e vermiştir. Böylelikle ismi İslam Tarihine “Hadis Kâtiplerinin Rehberi” olarak geçmiştir.
Hz. Abdullah’ın güzel ahlak ile birlikte prensip hâline getirdiği bir diğer özelliği ise sabah namazlarından sonra yatmamasıydı. Hayatını anlatan kitaplar okunduğunda Hz. Abdullah’ın sabah namazlarından sonra yatmamakla birlikte ailesine, öğrencilerine ve komşularına da olan sevgisinden dolayı “Kalkın ne olur kalkın! Bu vakit yatma vakti değil. İlahi tecellilere ve ilahi bereketlere muhatap olma vaktidir. Vallahi! Bu vakitlerin bereketi insana Cenneti kazandırır.” diyerek Resulullah’ın bir sünnetinin daha hayatlarda yer edinmesi için çabalardı. Çünkü kendisi de biliyordu ki Kur’ an ve sünnetin üzerinde durduğu en önemli konulardan biri uyku düzeniydi. “Sizin için geceyi bir örtü, uykuyu bir dinlenme, gündüzü de yeniden hayata uyanıp çalışmak üzere yeryüzünde dağılma vakti kılan O’dur.” (Furkan 47)
"Rızıkların dağılması sabah namazından sonra olur.” (Hadis-i Şerif) Bunun için bir Müslümanın, rızkının dağıtıldığı sabah namazından sonrasını ilim, ibadet veya dünyalık mâişetlerle geçirmesi gerekir.
Hz. Abdullah, kulun Rabbinin yanındaki değerinin dünyalık şeylerle değil de ancak takva ile artabileceğini bildiği için Zühd ve takvaya çok önem verirdi. İnsanların kalplerinin ise ancak yumuşaklıkla ve güzel dille kazanılabileceğini yaşantısıyla belirtiyordu. Hz. Abdullah, ayrıca yabancı dil bilen sahabelerden biriydi. Süryanice’yi biliyor, bu dilde yazılmış kitapları ise rahatlıkla okuyabiliyordu. İbranice olan Tevrat’ı da okuyup, anlıyordu. Hz. Abdullah, Peygamber efendimizin “İlim öğrenmek kadın-erkek her Müslümana farzdır.”(Îbn Mâce) hadisine binâen, ilimle çok meşgul olurdu. Hadis ve fıkıh bilgisinden dolayı “Abâdile” diye bilinen 4 Abdullah’tan biri olmuştur. Bununla birlikte birçok sahabe gibi Kur' an’ı baştan sona ezberleyip, Kur’an hafızlarından biri olmuştur.
Hz Abdullah, o zamanın süper gücü olarak kabul edilen Bizans İmparatorluğuna karşı yapılan Yermük Savaşı’nda bulunmuş, bu savaşta ordu sancaktarlığını yapmıştır. Sayı ve teçhizat açısından İslam ordusundan kat be kat kuvvetli olan Bizans; Müslümanların azim, fedakârlık ve mücadeleleri neticesinde mağlup olmuştur. Bir müddet Kûfe ve Mısır valiliği de yapan Hz. Abdullah, bir çok sahabe gibi İslam’a hizmette nerde bir ihtiyaç varsa ve talep edilmesi durumunda fedakarlıklar gösterip orda olmaya çalışıyordu. Yüzlerce öğrencisinin arasında, tâbiînin önemli simalarından olan Saîd b. Müseyyeb, Urve b. Zübeyr, Tâvûs, Şa‘bî, İkrime, Atâ, Mücâhid, Hasan-ı Basrî gibi şahsiyetler daha o yıllarda İslami ilimleri sistematik bir hale getirip günümüze ulaştırmaya yardımcı olmuşlardır.
Hz. Abdullah’ın en belirgin özelliklerinden diğer bir tanesi ise aklına takılan soruları efendimize sorması idi. Çünkü oda farkındaydı ki; Cevabı araştırılmayan sorular bir müddet sonra insanın maneviyatına ve düşüncelerine zarar verebiliyordu. Bununla ilgili Rabbimiz “Eğer bilmiyorsanız bilenlere sorun.” ayetiyle, biz Müslümanların sürekli bir arayış içinde olmamızı ve hakikati aramamızı bizden istemektedir. Çünkü önceki kimi semavi dinlerde kutsal kitapları ancak bir zümrenin anlayabileceği ve bunun için insanların o zümreye uymaları düşüncesi hakim olduğundan dolayı, insanların haktan ayrıldığı görülmektedir. Hz. Abdullah bir tavsiyesinde ise "Çok ağlayın! Ağlayamazsanız, ağlamaklı bir halde bulunun.” demektedir. Bu şekilde; insanoğlunun Hâlıkına acziyetini belirtip, rızasını kazanabileceğini anlatmaktadır.
Hz. Abdullah b. Amr’ın vefatı.
Hz. Abdullah, Resulullah’ın vefatından 55 yıl sonra, Hz. Yusuf’un diyarı olan Mısır’ın Kahire şehrinde vefat etmiştir. Allah’u Teâla bizlere Hz. Abdullah’ın ahlakını örnek alıp, insanlara ve İslam’a faydalı olabilmeyi nasip eylesin.
Abdulselam Demir
KAYNAKÇA:
1-Üsdül Ğabe, Îbn Sa’ d.
2-İslamansiklopedisi.org.tr
3-Siyervakfi.org