UYKU VE YATMA ADABI
İslam’ın öğretilerinde tüm hayatı kuşatıcılık vardır. Hayatımızın tüm aşamalarında o öğretilere yer vermemiz halinde, iki cihanda da mutlu insanlardan olacağımızın müjdesini gerek Yüce Allah (cc) Kitabı Keriminde, gerek Resulullah (sav) Sünneti Seniyesiyle ve gerekse de sahabeler kendi hayatlarında bizzat yaşayarak vermişlerdir. İşte bu öğretilerden biri de uyku ve yatma adabıdır. Şüphesiz ki bunlarda da bir adap vardır. Bu adabı yerine getirmemiz halinde, günlük hayatımız aynı zamanda bir ibadete dönüşecektir.
Bu adaplardan bazılarını şöyle sıralayabiliriz:
1-Uyumadan önce abdest almak ve misvak kullanmak.
2-Yumuşak döşekleri sermek suretiyle fazla konfora kaçılmamak. Bu konuda ifrata kaçmaksızın normal bir şekilde hareket edilmelidir.
3-Uyku iyice ağırlık vermeden uyumamak. Gece kalkıp ibadet etmek için uykuyu alabilmek hariç, uykusu gelmediği halde kişi kendisini uykuya zorlamamalıdır.
4- Yüzü kıbleye çevirerek uyumak. Bu, sadece yüzü çevirmek şeklinde olabileceği gibi tüm vücut kıbleyi görecek şekilde uzanmakla da olur.
5-Uyumadan önce dua etmek. Duada; “Ey Rabbim! Senin isminle yanımı yere koyuyorum. Ve yine senin isminle yanımı kaldırıyorum” denilir. Ayet el Kursi ve Bakara sûresinin son ayetini okumak müstehabtır. Bakara sûresinin 163 ve 164. ayetlerini okumak da müstehabtır.
6-Uykuya hazırlandığı zaman uykunun bir nevi ölüm olduğunu, uyanmanın da bir türlü haşr olduğunu hatırlamak. Zümer Suresi 42. ayette bu konuyla ilgili olarak; “Allah nefislerin ölümü zamanında, henüz ölmemişlerin de uykuları sırasında canlarını alır.” buyurulmaktadır.
7-Uyandıktan sonra Allah Resulünün (sav) yaptığı şu duayı okumak: “Ğaffar (çok bağışlayıcı), Aziz (herkese galib olan) göklerin ve yerin arasındaki varlıkların yoktan var edicisi, Kahhar (çokça kahredici) ve bir olan Allah’tan başka mabud yoktur.” (İbn-i Seni, Ebu Naim) (İhya-ı Ulum-ud Din C.3 shf.227)
Peygamberim Efendimiz (sav); “Sizden biriniz, geceleyin döşeğinden kalktıktan sonra, ona dönüp yatacağı zaman onu izarının eteği ile üç kez çırpsın. Çünkü kendisinden sonra neler olduğunu ve nelerin gelip yatağın üzerinde yattığını -yerini aldığını- bilemez. Döşeğine yatmak istediğinde sağ yanının üzerine yatsın. Yattığı yanı döşeğe koyduğu zaman; ‘Allah’ım! Seni tesbih ve tenzih ederim. Ya Rab! Yanımı Senin isminle döşeğe koydum Senin isminle kaldırırım. Eğer ruhumu tutup alıkoysan ona rahmet ve mağfiret ihsan buyur. Eğer geri salarsan Salih kullarını koruduğun gibi onu koru.’ Uyandığı zaman da; ‘Hamd olsun Allah’a ki beni cesedimde afiyetle kıldı. Ruhumu bana geri çevirdi ve zikri için bana geri verdi’ desin” buyurmuşlardır. (Buhari, Muslim, Tirmizi, Ahmed b. Hanbel ,R.Salihin C.5 shf.141)
Peygamberimiz, karnının üzerine (yüzükoyun) yatan bir adama rastlayınca “İşte bu, Allah’ın sevmediği bir yatış şeklidir” buyurdu. (Ahmed b. Hanbel)
Dört çeşit uyuma şekli vardır:
1-Sırtüstü uyumak. Bu şekilde uyumak peygamberlerin uykusudur. Hz.Peygamber bu şekilde uzanarak yatar yer ve göklerin yaratılışını düşünürlerdi.
2-Sağ yana yatmak. Bu tarz uyumak alim ve abid kimselere mahsustur. Böyle yatmak efdaldır.
3-Sol taraf üzerine uyumak. Böyle uyumak sultanların, padişahların uykusudur. Onlar yediklerini hazmetmek için bu tarzda yatarlar.
4-Yüzüstü uyumak. Bu biçimde uyku şeytanlara mahsustur.Ayrıca bayanlarda sırt üstü uyumak, erkeklerde de yüzüstü yatmak mekruhtur. (İhya C.3 shf.334 –İslam Fıkhı Züheyli C.1)
Yatmadan önce kişinin üzerini örtüp yatması en efdal olan şekildir. Uyku esnasında kişi kendisinde olmadığından şuursuz bir şekilde avret yeri açılabilir veya benzer durumlar olabildiğinden özellikle toplu yaşanılan yerlerde veya benzer durumlarda üzerini örtmesi şart, yalnız iken müstehabtır. Ölümle uyku birdir.
KONUŞMA, GÜLME VE AĞLAMA ADABI
Allah’ın yarattıkları arasında en fesih ve en tatlı konuşanı, anlatmak istediğini en kısa şekilde yerli yerinde anlatabilen ve en tatlı sözlü olan Hz.Peygamber (sav) idi. Öyle ki O’nun konuşması kalbin kavşaklarını tutar ruhları esir ederdi. Buna düşmanları da tanıklık ederdi. Konuştuğu zaman açık sözle tane tane konuşurdu, sözlerini biri saymaya kalksa sayabilirdi. Ne ezberlenmeyecek şekilde çarçabuk, ne de konuşmasının kelimeleri arasında anlam kopukluğuna sebep olacak kadar aralıklar vererek kesik kesik konuşurdu. Hz.Aişe der ki: “Allah Resulü (sav) sizin bu konuşmalarınız gibi sözü peşi peşine sıralamazdı. Ancak açık bir sözle tane tane konuşurdu. Meclisinde bulunanlar konuştuklarını ezberleyebilirdi.”(Tirmizi) Çoğu zaman anlaşılsın diye sözü üç defa tekrar ederdi. Selam verdiğinde üç defa selam verirdi. Uzun zaman susardı; gereksiz konuşmazdı. Söze avurtlarıyla başlar yine onlarla noktalardı. Konuşmalarında az sözle çok mana ifade edecek cümleler kullanırdı. Anlatacağını ayrıntılarıyla anlatır; ne boş yere nede gereksiz kısaltmalarda bulunurdu. Lüzumsuz konularda konuşmazdı. Yalnız sevabını umduğu konularda konuşurdu. Bir şeyden hoşlanmadığında yüzünden anlaşılırdı. Sözleri ve davranışları arasında aşırı ve çirkin şeyler bulunmazdı. Gürültüyle ve bağıra bağıra konuşan biri değildi.
Gülüşü tebessüm şeklinde idi. En fazla güldüğünde azı dişleri görünürdü. Gülünecek şeylere gülerdi. Onlar ise öylesine şaşılan, ender olarak rastlanan şeylerdi.
Hz. Peygamber’in (sav) ağlaması da gülüşü gibi vasattı. Nasıl kahkaha ile gülmez idiyse, ağlarken de yüksek sesle ağlamazdı. Ancak gözleri yaşla dolar boşalırdı. Göğsünden bir inilti duyulurdu.
Kimi zaman ölüye merhametten, kimi zaman ümmeti için koktuğundan ve onlara olan şefkatinden, kimi zaman Allah korkusundan, kimi zaman da Kur’an dinlerken ağlardı. Kur’an dinlerken ağlayışı korku ve haşyetle hemdem olan bir iştiyak, muhabbet ve sevgi ağlayışıdır. Oğlu İbrahim vefat ettiğinde gözleri yaşla doldu ve ona olan muhabbetinden ağladı ve buyurdu ki: “Göz yaşla dolar, kalp mahzun olur. Rabbimizi hoşnut etmeyecek şey söylemeyiz. Biz Sana gerçekten üzülüyoruz ey İbrahim!” (Buhari, Müslüm, Ebu Davut) Kızlarından birinin ruhunu teslim ettiğini gördüğünde ağladı. İbni Mes’ud O’na (sav), Nisa suresini okurken; “Her ümmete bir şahit getirdiğimiz ve Seni de (Ey Muhammed) bunlara şahit getirdiğimiz vakit halleri ne olacak?” (Nisa:41) ayetine geldiğinde Peygamberimiz (sav) ağladı. (Buhari-Müslim) Osman b. Mahzun vefat ettiğinde ağladı. Güneş tutulduğunda ağladı ve küsuf namazı kıldı. Namazda ağlamaya başladı ve şöyle dedi: “Rabbim! Sen bana, ben onların arasında iken ve onlar bağışlanma dilerken onlara azab etmeyeceğini vaat etmemiş miydin?” (Ebu Davut, Tirmizi) Zaman zaman gece namazında ağlardı. Kur’an dinlerken ağlanmasını tavsiye etmiştir. En büyük örnek Peygamber (sav)’dır. (Z.Mead C.1 shf.166)
İnzar Dergisi