Hangi mütedeyyin ailenin/ebeveynin endişesini sorarsanız ilk dillendireceği, ahlaki yozlaşma ve inancın zemin kaybetmesi olacaktır. Hatta bu endişe yaşantısında dinin fazla yer edinmediği birçok ebeveynin de ortak endişesi… Zira hiçbir tehlike ahlaki yozlaşma kadar ürkütücü değildir. Birçok tehlike var ki sadece fertlerle sınırlı kalır. Ferdin hayatını, geleceğini tehdit eder ama ahlak ile ilgili tehlike toplumun geleceğini tehdit eder.
Ahlaki yozlaşmanın olduğu yerde tüm değer yargıları aşınır hatta yok olur, yerini insanlıktan, rabbanilikten neşet etmeyen, hayvani dürtülerden sadır olan değer yargılarına bırakır ki bu o toplumun helaki demektir. Tarih sahnesinden silinmesine, istikbalsiz bir toplum olmasına neden olur. İstikbali olmayan toplumun ebedilik duyguları tehlike sinyalleri verir ve toplum, toplumun fertleri ile huzur, saadet, selamet gibi idealler arasına fersahlar girer. Belki de bu umudu tamamıyla ölür. Namus mefhumu yok olur, güvensizlik hâkim olur ve her yer anarşinin tahakkümüne girer. Saldırıların tamamı artık insanın iç dünyasına, ruhuna, kalbine yönelmiştir. Böyle bir toplum tıpkı Semud, Ad ve İrem kavmi helak olmuş demektir.
Sokakta yürüyen herkes ahlaki yozlaşmanın hangi boyutlarda olduğunu az çok tahmin edebilir. Özellikle gençler arasında yozlaşma kesinlikle herkesin tahmin ettiğinin üzerinde bir vakaya dönüşmüş durumdadır.
Geçenlerde sokakta yürürken onüç-ondört yaşlarında bir kız çocuğunun bir erkeğe ettiği galiz küfürleri – ki normalde böyle bir küfür ağzını iplerini koparan bir erkeğin dahi kullanması toplumu tiksindirir – duyduğumda tehlikenin aslında benim tahmin ettiğimin çok üzerinde olduğunun farkına vardığımı zannettim. Ta ki bu konuyu birkaç lise öğrencisi ile konuşuncaya kadar. Meğer işittiklerim devede kulak imiş… Böyle bir nesil ile on yıl sonrasına merhaba diyen hiçbir toplum, hiçbir devlet, hiçbir İslami cemaat ideallerden bahsedemez, değerlerden bahsedemez, huzurdan bahsedemez… Kendisi için bir gelecekten bahsedemez. Evet, Allah (cc) ölüden diriyi çıkarmaya muktedirdir ama bir toplum kendisini değiştirmedikçe Allah (cc) onu değiştirmez.
Müslüman bir millet olarak bu toplumun her ferdi sokaktaki ahlaksızlıktan tiksinir, hatta bu ahlaksızlığı sergileyenler bile başkalarında gördüğü aynı ahlaksızlıktan tiksinti duyabilir… Ahlaki yozlaşmanın önünün alınmasında herkes hemfikirdir, ama büyük hayalleri olup gezip tozmaktan ve bu hayallerini güzel bir hikâye gibi dillendirmekten öteye geçmeyen hayalperestlerin durumuna düşülmemesi gerekir.
Ahlaki yozlaşmanın en büyük ilacının Kur’an olduğu hepimizin malumudur. Kur’an her şeye ilaçtır, ama ahlaksızlığı tedavi etmedeki etkisi “Güzel Ahlakı” tamamlamak için gönderilen Peygambere verilen Kur’an’ın ahlaksızlığı tedavideki etkisi şüphesiz daha büyük olacaktır. Kim diyebilir ki şu anki ahlaki yozlaşma 28 Şubat sürecinde toplum ile Kur’an arasına engeller koyan projenin ürünü değildir.
Okulların tatil olduğu ve Kur’an sezonunun başladığı dönemin başındayız. Kur’an eğitiminin iki aylık bir sezonla sınırlandırılmış olması ve bizim dahi bunu kanıksamış olmamız bile aslında 28 Şubat’ın ne kadar da kapsamlı bir proje olduğunu ve etkisinin daha uzun süre devam edeceğini göstermesi açısından yeterlidir, ama şimdilik en azından bu imkânı en azami derecede kullanmak için her Müslüman’ın sefer olması gereken İmam Şafii’nin aslında kendisinden söz ettiği cihadın ta kendisidir.
Kesinlikle bu seferberlik sadece sabahları çocuğumuzu başımızdan savmak diye tabir edilebilecek olan; çocuğumuzu camiye atıp ya da yollayıp günlük hayatımıza dönmek şeklinde olmamalı… Tam aksine en az Kur’an dersi veren imam kadar çocuğumuzun Kur’an eğitimi ile ilgilenmeli, imama yardımcı olmalıyız. İmamla koordineli bir şekilde en az imam kadar kendimizi görevli bilirsek geleceğimizi kurtarmanın tohumlarını atmış olduğumuzun huzuruna varabiliriz. Aksi halde gelecekteki bütün çöküntülerden bugünkü her ebeveyn sorumlu olacaktır. Başta da; “Eğer bir toplum İslam’a göre kurulu değilse sorumlu mü’min onu değiştirmekle mükelleftir” şuurunda olan Müslüman birey ve aileler.
Unutmayalım ki ahlaksız bir topluma peygamber olarak gönderilen Hz. Lut ve ona iman eden aile bireylerinin en belirgin özellikleri “İffetli” olmalarıdır.
Kur’an eğitiminin kâmil olduğu ve bunun sünnetle te’yid edildiği kâmil ahlakla mücehhez bir topluma kavuşturması dileği ile…