Medeniyet denilen şey, güzel sanatlardan meydana gelen bir terkiptir. Güzel konuşma ve güzel yazma ise, başlı başına bir sanattır ve belki en güzel sanatlardandır. Kimi insan vardır güzel konuşur, fakat güzel yazamaz; kimi insanlar da güzel yazar, kalemi kuvvetlidir, fakat güzel konuşamaz. Demek ki bu bir kabiliyet işidir. Önemli olan, doğuştan bir potansiyel olarak Allah'ın bir lütfu ve nimeti olarak verilen bu beyan yeteneğimizi kontrole ve disipline alıp doğru yolda kullanmaktır.
Herkesin mahir bir yazar veya meşhur bir hatip olması beklenemez, zaten mümkün de değildir. İnsanlar arasında sözü dinlenen, güzel ve düzgün konuşan, anlattığı ve tebliğ ettiği anlaşılan, yazıyla ve sözüyle meramını güzel bir üslupla sunabilen birçok insan bulunabilir. Ama sözü yerinde ve zamanında söylemek ayrı bir maharettir. Kullanma zamanı geçmiş sözler ne kadar edebi olursa olsun pek etki yaratamaz, kalplere nüfuz edemez.
Bütün bunlarla birlikte güzel yazmak veya edebi konuşup dili güzel kullanmak hiçbir zaman gaye olmamalıdır. Dil bir araçtır, bir anlaşma vasıtasıdır. Bu aracı çok iyi kullanabilmek için esas gayeden uzaklaşarak hayatı bu uğurda harcamamak gerekir. Asıl amaç dindir, dine hizmettir. Dil ise araçtır, aracı amaç edinmemek gerekir.
Kur'an'a göre, güzel gayeye, güzel vasıtalarla gidilir. Kur'an, gayemizi belirtirken, vasıtaları da belirtmiştir. Her türlü aracı değil; Kur'an ve Sünnetin belirlediği ya da bizi özgür bırakarak mubah kıldığı araçlarla gayeye doğru yol almamızı istemiştir. Zira dil, kötü bir gayeye hizmet edebilir veya kötü bir işe alet edilebilir. Hatta şekil ve üslup yönüyle "güzel" yargısı verilen konuşma ve yazma da şerre alet olabilir.
Sözün ve kalemin kuvvetli etkisi sebebiyle bazı samimiyetsiz insanlar, açıkgöz çıkarcılar, insanları söz oltasıyla kolayca avlayabilmekte, yoldan çıkarabilmektedirler. Kur'an kültürüne sahip olmayan nice insanlar, sözün sahte güzelliğine kanarak kolaylıkla sömürülebilmekte, nice kurnaz politikacılar laf cambazlığı yaparak batıl anlayışlarını kolaylıkla yığınlara empoze edebilmektedir.
Halkın edebiyat yapmak, edebiyat parçalamak diye eleştiriyle yaklaştığı ve olumsuz tavır aldığı şekil ve kılıf makyajından ibaret yaldızlı sözler bu türdendir. Kur'an-ı Kerim, Şuara (şairler) sûresinde bu çeşit nefse hoş gelen, aslında ise hiç de güzel ve gerçekçi olmayan, dışı süslü olduğu için, cahillerin güzel zannettiği sözlerden bahseder. Mümin olmayan şairler, hatipler ve yazarların sanal, sahte ve aldatıcı güzelliğe sahip olan yaldızlı sözleri tenkit edilerek, Müslümanların bu tür kişi ve sözlere karşı dikkatli olmaları tavsiye edilmiştir
Yaldızlı sözlerle, süslü kelimelerle yalanı gerçek gibi, bâtılı hak giysisiyle göstermeye çalışan laf cambazları, politikacı ve edebiyatçılar, her dönemde ve her yerde görülebilmektedir. Sözlerini daha çok seçili kelimelerle veya kafiyeli şiirlerle ya da kulağa ve nefse hoş gelebilecek özelliklerle süslemeye gayret gösteren bu insanların sözleri yapmacıktır, samimiyetsizdir. Daha çok, duygulara hitap eden heyecan amaçlı sözlerdir.
Sözü sihir olarak kullanıp gerçeği dil maharetiyle farklı gösteren, batıl bir inancı veya haramları hoş gösteren, değersizi değerliye tercih ettirmeyi amaçlayan bu sözleri bir Müslümanın iyi tanıması, değer vermemesi gerekir. Müslümanın, güzel rolündeki büyülü maske takan cadıyı teşhis edebilmesi için, öncelikle gerçek güzeli iyi bilmesi, onunla irtibat içinde olması gerekir. Çünkü bir şeyin sahtesini fark edebilmek için önce aslını tanımak gerekir.
Allah rasulü sallallahu aleyhi vesellem, bu konuda şöyle buyurur: "İneğin geviş getirmesi gibi, dilini sağa sola çevirerek belağat göstermeye çıkan kimselere Allah buğz eder." (Ebu Davud) dilini ve kalemini iyi kullananlardan olmanız dileğiyle.