Kurban, hac, yoksulu sevindirme ve bayram gibi yoğun bir ilahi iklimin arefesindeyiz. Hac yönelme, kurban yaklaşma, bayram ise buluşma diye tarif ediliyor. Hac'da heyecan, kurbanda fedakârlık, bayramda ise sevindirme gibi nice manalar var. Ve hepsinin özünde bir diğerimiz yani değerimiz saklı. Hac zaten birlikte aynı zamanda aynı mekânda eda edilecek bir ibadet. Kurban ve bayram da yakınlarla ve hatırlanan fakirlerle ancak anlam kazanıyor.
Ama kurbanı bayram yapan tabi ki alınan gönüller ve dualar. En kısa ve en etkili dua alma yöntemi ise adaletli olmaktır. İnanın adil iseniz kim olduğunuzun ve neyi nasıl yaşadığınızın çok da önemi yok. Tıpkı adaletli olmadığınızda dindarlığınızın bile kıymet-i harbiyesinin olmaması gibi.
Hac, Allah'ın evine, şiarlarına, davetine, emrine itaate, Hz. İbrahim(as) ve Hz. Muhammed(sav) hatırasına yönelmek ise oradan alınacak en eşsiz hediye adalet olsa gerektir.
Kurbanda hikmet, Allah'a, rızasına, cemaline, cinanına, dostlarına ve kullarına yaklaşmak ise bunun adaletten hali olması muhaldir.
Bayram, sıla-ı rahim, ziyaret, ihsan, misafir ağırlama, acıları ve sevinçleri paylaşma, dargınlığı bitirme, affetme, hasbihal etme, ferahlatma, yürek soğutma ise konuştuğumuz şey tamamen adalettir.
Gücünüz, paranız, imkânlarınız yetersiz olabilir. Fakat haksızlık yapmaktan çok korkuyorsanız, siz çok büyük bir hazineye ve kudrete sahipsiniz demektir.
Şimdi şu garip ülkede nice gurbetin hüznüne dolanmış mazlumlar var. Düşünsenize çeyrek asırdır haccına, kurbanına, bayramına pranga vurulmuş, İbrahim yürekli Yusufi'ler adalet bekliyor. Onların geride boynu bükük bırakılan Hacer'leri, İsmail'leri anne ve babaları adalet bekliyor.
Dile kolay kırk bayram, geçmiş. Çoğunun annesi ya da babası, suçu neydi ki? diye soranlara, “suçu Kur'an dersi vermekti, suçu camiye gitmekti, zalime boyun eğmemekti, Muhammedi(sav) olmaktı, İbrahimi(as) olmaktı” diye diye veda ettiler.
Son sözü oğluuum! olan annelerin yüreğini şimdi siz hangi kurbanla tartacaksınız.
Arkadaşları ders dinlerken kendisi babasını birkaç dakikalığına göreceği görüş gününü düşünen çocukları hangi bayram harçlığı ile teselli edebilirsiniz ki?
Ve Allah'ın evine vardığınızda çevrenizdeki dua havuzuna bir Yusufi'nin gözyaşları damlamışsa ve yirmi yıldır haksız yere dört duvar arasında bırakılan bir mazlumun avuçları Mekke ile Medine'nin sahibine ‘Ya Rab!' diye halini arz ettikten sonra hasretin çizgi çizgi nurlandırdığı yüze sürülmüşse Hacer-ül Esved sizden o elleri sormaz mı?
Hayatı imtihan olarak görenler için tabi ki mekânın darlığı veya genişliği değil imanın derecesi esastır. Onlar af istemiyorlar. Neyin affını isteyecekler, ‘camiye gittik, Allah taraftarı olalım dedik bundan dolayı bizi affedin' mi diyecekler? ‘Bize zulmedip tuzaklar kurdular, şu an çoğu tutuklanmış olan hâkim ve savcılarıyla bize ceza yağdırdılar ama siz bizi affedin' mi diyecekler?
Hayır, onlar Balyoz ve Ergenekon dosyalarına yapılan muameleden fazlasını istemiyorlar. Yeniden yargılanma ve adaletli bir karar. Hepsi bu.
Çelişkileri halletmeden kronik sorunların hiçbiri çözülmez. Bu tüm ülke meseleleri için de geçerli. Nasıl ki, Kürdün kimliğini, yok sayan Kemalist zihniyet sistem olarak kabul edildiği sürece problem giderilemiyorsa, mağduriyetler giderilmeden de huzur temin edilemez.
Son FETÖ darbe girişimi ile Yusufi'lerin durumu çok açık bir çelişki olarak çözüm beklemektedir. Bunu görmezden gelmek veya her zaman dendiği gibi zamana bırakmak, apaçık zulme ortak olmaktır.
Kurban Bayramınız mübarek olsun.