Kim Allah için hacceder, bu esnada kötü işlerden ve Allah’a karşı gelmekten sakınırsa -kul hakkı müstesna- anasından doğduğu gün gibi (günahlarından arınmış olarak evine) döner.” (Tac: 2/106)
Hac farizasını eda ettikten sonra Mekke’de daha yapılacak birçok vacip ve sünnet ibadetler olduğu gibi, bir takım şiarlar hükmünde olan mekânlar ve ziyaretler de vardır. Ayrıca Medine’ye gidip Resulullah sallallahu aleyhi vesellemin Ravzasını ziyaret etmek ve orada gidilmesi gereken daha birçok mekânlar ve ziyaretler de vardır.
“Beni vefatımdan sonra ziyaret eden, sağlığımda ziyaret etmiş gibidir” buyuran ve ziyaretçilerine şefaat vadeden peygamberimizin, Ravza-i Mutahhara’sını mutlaka ziyaret etmek gerekir. “esselamu aleyke Ya Resulallah” diyerek “Cennet köşelerinden bir köşede” namaz kılmak, ağlamak, dua etmek ve şefaat dilemek…
Ve: “Ya Resulallah! Sen gideli ümmet olarak sahipsiz kaldık. Kotalarla, vizelerle ve gümrük vergilerini vererek ancak sana gelebiliyoruz. Ümmetin, kanayan coğrafyanın içerisinde kan ağlıyor, kimsesizler, yetimler seni bekliyor; insanlık seni arıyor, dünya “Asrı Saadetine” susadı, zulüm yine ta arşa dayandı. Ya Resulallah!” diyerek dert dökmek ve oradan alınan ilhamla yeni çareler aramak lazımdır.
Şimdi de biraz şu anda o mekânları dolaşıp ziyaret etmekte olan hacı kardeşlerimle bir sefere çıkmak ve hayalen onlara bir az muhabbet etmek istiyorum!
Ey Allah’ın evinin misafirleri ve peygamber âşıkları! Haccınız mebrur ve Say’ınız meşkûr olsun! Hac nüsüklerinden sonra mutlaka Peygambere kucak açmış, muhacirleri bağrına basmış Şehri Medine’yi ziyaret edeceksiniz. Ol Resul-i Zişan’ın Ravzasına varınca inşaAllah selamımızı unutmayacak, bizim yerimize de biraz dert dökeceksiniz! Uhud’u, Hendeği, Hayber’i yerinde yaşayacaksınız. O mekânları dolaşırken Sahabenin koşuşlarını, kılıç seslerini duyacak ve daha kurumamış kanlarının akışını seyredeceksiniz.
Habbab’ın sırtını dağlayan ateşe dokunacak, Bilal’in kızgın taşlar altında “ahad-ahad” diye bağırdığı çöle dokunacak ve onun çığlıklarını, iniltilerini duyacaksınız. Yasir’in, Sümeyye’nin şehadet sahnelerini izler gibi, Ammar’ın hıçkırıklarını duyar gibi acılar hissedeceksiniz. Ve birden kurtarıcı olarak yetişen Ebu Bekir’i hatırlayacaksınız. Ah o Ebu Bekir! Güçsüz Müslümanların müşriklerin elinde can çekişirken yetişip malıyla kurtaran Ebu Bekir… Şimdi yine güçsüzler yetimler seni bekliyor! Arakan, Suriye, Filistin seni bekliyor... Neredesin ey Ebu Bekir!
Ve Uhud’a gideceksiniz! Orada Hamza’ya fırlatılan mızrağın havada uçuşunu hissedecek, sevgililer sevgilisine atılan taşlara, belki ellerinizle dokunacaksınız. O sevgilinin dişi kırık ve çenesi yarık halde sığındığı mağaraya ve okçu tepesine çıkacaksınız. Uhud şehitliği önünde dua ederken hayalen geçmişe gidecek, şehitlerin hayatını hatırlayacaksınız. Hani Mus’ab Bin Umeyr’in örtecek kefeni yoktu ya! Hani Hz. Hamza’nın ciğerleri parçalanmıştı ya!
Ve bir daha dönüp Hira’ya gideceksiniz! Sevgililer sevgilisinin niçin haftalarca orada inzivaya çekildiğini daha iyi anlayacaksınız. Orada; “İkra= Allah’ın adıyla oku” sesini duyacak gibi Cebrail’in vahiyle inişini hissedeceksiniz. Resulullah’ın korku ve heyecan içinde ve titreyerek aşağılara inişini görür gibi yüce misyonun ağırlığını daha iyi anlayacaksınız.
Sonra Sevr’e yani Resulullah’ın hicret esnasında gizlendiği mağaraya çıkacaksınız! Onun, mekânlar için en sevdiği Mekke’den ayrılışını ve hasretini yaşayacaksınız. Çektiği çileyi, gördüğü baskıyı, zulmü ve yaşadığı zorlukları hatırlayacaksınız.
İhramla kefeni, Arafat’la mahşeri, tavafla Beyti Mamur’u yaşayacaksınız. Buradan giderken tüm Müslümanları, oradan gelirken de tüm hacıları, Mekke’yi, Medine’yi ve Kâbe’yi temsil edeceksiniz.
Artık bundan sonra sizler, ayaklı birer Mekke ve birer Medine olarak, o onura lâyık bir şekilde bir yaşam tarzına bürüneceksiniz... Bir daha günah iklimine girmemeye, kirlenmemeye ve defterinizi karartmamaya dikkat edeceksiniz.
Yüce Mevla’mızdan, gidenlerin tekrar gitmeyi, gitmeyenlerin de yakın bir zamanda gitmelerini nasip ve müyesser etmesi dileğiyle.