Hata yapmak, günah işlemek iyi bir şey değil; ama farkına vardığında ya da uyarıldığında “hakka teslim olup” yanlıştan dönmek erdemdir.
Kur’an-ı Kerim’de bunun “müttakilerin vasıflarından” olduğu zikredilir:
“Ve 'çirkin bir hayasızlık' işledikleri ya da nefislerine zulmettikleri zaman, Allah'ı hatırlayıp hemen günahlarından dolayı bağışlanma isteyenlerdir. Allah'tan başka günahları bağışlayan kimdir? Bir de onlar yaptıkları (kötü şeylerde) bile bile ısrar etmeyenlerdir.” (Al-i İmran/135)
Tabii “yanlıştan dönme” ve hakka teslimiyet konusunda bireyin etkilendiği meseleler kadar toplumun bir kısmını etkileyen meseleler de vardır.
Hatası ortaya çıktığında “kulağının üzerine yatıp” insan hafızasının unutkanlığına güvenmek maalesef en çok başvurulan yöntemlerdendir. Özellikle siyaset dünyasında…
Siyaset, bir pazarlama ve reklam işi haline geldiği için kimi yöneticiler ya da yönetmeye talip olanlar toplumsal yönü de olan hatalarıyla yüzleşmek, helalleşmek gibi davranışların puan kaybettireceğini düşünüyorlar.
Oysa yaptıkları çoğu zaman sadece kendilerini değil toplumun bir kesimini de etkilemekte, zarar verebilmektedir.
Yerinde ve zamanında “doğru tavır belirleyememe”nin bile kötülüğün devamına sebep olabileceği, geç gelen adaletin adaletsizlik olacağı herkesin malumudur.
Yanlışlar ayan beyan ortada olduğu zamanlarda bile “hakka teslim olmak” yerine “maksadımı aşan bir tutumdu” diyerek aradan sıyrılma çabası ahirette kaybettireceği gibi dünyada da kaybettiriyor.
Kur’an’ın “en güzel örnek” dediği Peygamberde ve Aziz Peygamber’in terbiyesinden geçmiş sahabede güzel örnekler vardır oysa.
Buyurun sorumlu, adil ve “hakka teslim” olmaya güzel bir örneklik…
Hz. Ömer, bir gece vakti Abdurrahman b. Avf’ın evine geldi.
Abdurrahman: “Ey müminlerin emiri! Senin gecenin bu saatinde buraya kalkıp gelmenin sebebi nedir?” diye sorunca, Hz. Ömer, “Çarşının bir kenarına bir grup insan eşyasını koymuş. Şehirdeki hırsızların bunlara göz koyup sahiplerine zarar vermelerinden korktum, onun için geldim; gel de onları bekleyelim,” diye karşılık verdi.
Beraberce çarşıya gittiler, çarşının bir kenarında yere oturup orada sohbet etmeye başladılar. Bir ara gözlerine bir ışık göründü.
Hz. Ömer, “Ben uyku saatinden sonra lamba yakılmamasını emretmemiş miydim?” dedi ve ışığa yöneldiler. O lambanın yanık olduğu yere vardıklarında bir grubun şarap içmekte olduklarını gördüler ve ev sahibini tanıdılar.
Sabah olunca, ev sahibini çağırttı Halife ve ona, “Ey filan! Dün gece arkadaşlarınla birlikte şarap içiyordunuz?” dedi.
Adam, “Ey müminlerin emiri! Nereden öğrendin?” diye sorunca, Hz. Ömer: “Gözümle gördüm”, diye karşılık verdi.
Bunun üzerine adam, “Yüce Allah seni başkalarının evini gözetlemekten alıkoymadı mı? Peki, neden bu emri çiğniyorsun?” diye sordu.
Hz. Ömer, yaptığı şeyin “gizlice gözetleme” olduğunu ve Müslümanların bundan men edildiğini hatırladı ve pişman oldu.
Adamı serbest bıraktı.
Bir günahı önlemek için bile gayrı meşru bir yol kullanılamaz ve bu hakkı çiğnemek anlamına gelir.
Hakka teslim olmak Hz. Ömer’i küçültmedi, itibarsızlaştırmadı. Aksine onun tarihe “adalet timsali” olarak geçmesini sağladı.
Adalet “her hakkı hak sahibine vermektir” ve adalet kitabının hiçbir yerinde kişi ya da kurumların itibarının zedelenmemesi için haksızlığa göz yumulması yoktur.