Gündemin değişme hızının neredeyse dakikalara kadar vardığı bir coğrafyada bazen çok yeni ve ehemm sayılan bazı gelişme/meseleler yerini çabucak yeni bir gelişmenin yerine bırakıyor veya gerçekten uzun uzadıya irdelenmesi gereken birçok mesele bu hızlı değişimin etkisiyle unutuluyor.
BDP/PKK bileşen ve versiyonlarının Kürdistan coğrafyasında horozlanma ve kendi dışındaki gayretlere tahammülsüzlüğü/buna bağlı olarak saldırganlığı, Bingöl Cezaevi’nden PKK’li mahkumların firarı/yakalanmasının beraberinde cevapsız kalan birçok sorunun irdelenmesi “Demokratikleşme Paketi”nin açıklanmasıyla şimdilik başka bir yazı/sohbete kaldı gibi...
Şunu söylemeden de geçmek olmaz:
Hakka dayanmayan hiçbir güç, güç değildir ve haddini aşan, orantısız/zalimane her girişim de başarısızlığa mahkumdur...
Son çıkan pakete verilen isim bir kere sorunludur:
“Demokratikleşme!...” ama başbakan’ın paket açıklanmadan önce “Şaşıracaksınız, inanamayacaksınız!” türünden iddialı ve ısrarlı açıklamaları yeniden bir hüsn-ü zanla “hayırlara vesile olsun!” temennisiyle olumlu bir beklentiye yerini bıraktı.
GDO’lu besinlerin bedenimizde açtığı tahrifat ve şu anlık tedavisi neredeyse mümkün olmayan hastalıklara neden olduğunu bilmeyenimiz veya bunlardan bir şekilde şikayetçi olanımız yok gibi.. Ki son zamanlarda “sebze, meyve, et...” benzeri ürünlerde iştiyaklı bir şekilde doğal olana yöneliş, beden kimyasına uymayan nesnelere karşı bir reddiyedir.
Batıdan ithal kavramlar, ne kadar süslü ve albenili de olsa bizim fıtrata ve hakka dayanan kimyamıza uymuyor.
“Demokrasi, modernizm, laiklik, liberalizm, ırkçılık...” gibi ruh dünyamıza ve manevi yapımıza uymayan Batı kaynaklı kavramların da “inanç, kişilik, aile, sosyal” yönümüzde yaptığı tahribat, yol açtığı yıkım ortadadır. Bu kavramları ilahlaştıran ve onlara asla dokunulmasına tahammül etmeyen batı ve taklitçilerinin menfaatlerine yarayan her yerde bu kavramların helvadan put misali, defalarca iç edildiğine/yenildiğine şahit olduk.
Alnı secdeli, yüzü nurani, başı örtülü insanların “hak ve doğruluğa” özleminin bir yansıması olarak oylarına talip olan ve onlardan teveccüh görüp üç dönemdir iktidarda olanların hala Müslüman bir toplumun kimyasıyla uyuşmayan kavramlar üzerinden ve onlara adeta aşık olmuş bir edayla “hak, adalet, özgürlük, çözüm” arayışına girmesi artık samimi olduklarını tevil edemez bir hal almıştır.
Çıraklık, kalfalık, ustalık...
Bir masal daha bitti...
Bol öpücüklü/teveccühlü vaatlerle halkı sisteme entegre eden hatta birçok İslamî düşünenleri açılan kıytırık paketlerle rehavete düşüren anlayış, “İyi uykular ve merhaba neo 28 Şubat” dercesine bu halkın umut ve duygularıyla oynuyor ve “yeni paketler, başka baharlarla” oyalama taktiğini sürdürüyor.
Elbette dişe dokunan, olumlu maddeler de var. Bütün bu değerlendirmeler “ Ne çıkarsa bahtıma o dolsun kaşığıma” dedirtmemeli. Kaşığın hakkı neyse vebali boynuna, sorumluluğu omuzlarına alanlar, onu vermelidir.
Şişirilen, reklam reytingi kıran duyurularla açılan/açıklanan paket “Dağ, fare bile doğurmadı” dedirtti.
Çocuklarımıza yıllardır dayatılan ve laik, Türkçü bir bürokratın çocuğu için yazdığı bir andı kaldırmak güzeldir, başörtüyü kamuda serbest hale getirmek ve anadilde eğitime zemin hazırlamak bir haktır; ama hak verilirken ne minnet etmek, ne de hakkı eksik vermek kimsenin hakkı değildir. Hak birilerinin tekelinde değildir, kainatın sahibi/yaratıcısı Allah’ın kullarına verdiği/sunduğu kutsal bir lütuftur; dolayısıyla hak verilmez, alınır.
İktidarda olanlar gasp edilen “ İslamî ve insani haklar” körleşmiş bir zihniyetten alsınlar diye teveccüh gördüler ve seçildiler.
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, paketle ilgili eleştiriler üzerine diyor ki:
“Yeni demokratikleşme, yeni özgürlük alanları siyasetin alanını genişletme çalışmaları Türkiye’de bundan sonra da devam edecektir. Yeterli görmeyenlere bugünden müjdeyi verebilirim, sizin göstereceğiniz her olumlu nokta, her olumlu eleştiri ve öneri bizim önümüzü açacaktır.”
Biz de olumlu eleştiri ve önerimizi açıkça söylüyoruz:
“ Hak, insani ve İslami’dir. Bunu guguk kuşuna çevirerek, sınırlayarak, minnet ederek , zamana yayarak değil hemen ve bir seferde verin; yoksa bir müddetliğine de olsa hakkı gasp edenlerden olma hesabını vermezsiniz!”
Allah’a emanetsiniz!