Hal-i Pür Melalimiz ve “Rabbi İnni Mağlubun Fentesir”

Sait ŞAHİN

Sonunda korkulan oldu: Mısır’da darbeci güçler, Firavunca katliam yaptılar. Önce İslam aleminin gözünün içine baka baka darbe yaptılar. Sonrasında da dünyanın gözü önünde katliam yaptılar. Malesef Mısır’daki katliam, İslam aleminin gözünü gafletin perdelemiş ve ihanetin bürümüş olduğunu; dünyanın da gören gözü, işiten kulağı ve hisseden kalbinin olmadığını göstermiştir. Evet, gözleri var fakat onunla görmezler, kulakları var ancak onunla işitmezler ve kalpleri var ama onunla hissetmezler. Onlar hakikatte hayvan gibidirler, bel edell(belki de daha aşağı…)


İnsanlık şu anda çok kalın çizgilerle üç sınıfa ayrışmış: Zalim ve mazlum bir de gafiller… İslam coğrafyasında çok büyük zulümler yaşanıyor. Zalim Batı ve Batı destekli işbirlikçiler, Müslüman halklara kan kusturuyorlar. Mazlum Müslüman halklar ise bu zalimlerin elinde kan ağlıyor. Adeta cennet ve cehennem tablosu yaşanıyor. Bir kez daha ortaya çıktı ki cennet ucuz değil, cehennem dahi lüzumsuz değil. Ve zalimler için yaşasın cehennem!


Zalim-mazlum denklemi cennet-cehennem tablosu arz ederken gafillerin konumu da acaba A’raf mıdır? A’raf, İslam’a düşmanlığın bu kadar ağır katliamlara dönüştüğü bir zamanın şahitleri olan Müslüman halkların gafletini kabul eder ve onlara yer verir mi acaba?
Mısır’daki darbe ve katliamın konuşulacak çok tarafları var elbet. Ancak bana göre bir o kadar da Müslüman halkların ve ülkelerin gafleti/tepkisizliği ve gösterilen tepkilerin mahiyeti konuşulmalı.


Mısır’daki darbenin ve katliamların başından beri pek çok Müslüman gibi beni de en çok yaralayan yönü, verilmeyen tepkilerle birlikte verilen tepkiler... Kendimizi kandırmadan açıkça söylemek gerekirse, tepkilerin manzarası hali pür melalimizin göstergesi. En ciddi tepkiyi veren Türkiye’de bile yaşanan büyük katliama rağmen tepki amaçlı organizasyonlarda bir araya gelenler orta nüfuslu şehirlerde birkaç yüz kişi; İstanbul da dâhil büyükşehirlerde birkaç bin kişiden ibaret. Vakanın vahameti zannedersem İslami liderler ve şahsiyetlerin, cemaatlerin ve STK’ların başlarını önlerine düşürmesi lazım. Düşürmüyorsa, bu da gafletin başka bir türü. Başımızı ellerimizin arasına alma vakti geldi ve çoktandır geçiyor bile.


İktidarın destek verdiği tepkilerde, Müslüman ülkenin çok sayıda cemaatleri, dernekleri olarak niçin Müslüman halkı tepki meydanlarında toplayamıyoruz? Kimsenin kendi yaptıklarını yeterli görmeden yapmadıklarını ve yanlış yaptıklarını sorgulamak adına bunu ciddi ciddi düşünmemiz gerekmiyor mu? Bana göre bunun bir kaç sebebi var:
1- Gülen Cemaati gibi bazı büyük cemaatlerin bu zulümlere tepki vermeyişi (yazarlar üzerinden verilen tepkiler konumuzun dışında)
2- Cemaat ve derneklerin, İslami çalışmaların hakkını vermeyişi. (Ki vermiş olsalardı bilinçli bir halk kitlesi oluşur ve meydanları doldururdu)
3- Duyarlı cemaat ve STK’lar arasındaki kopukluk, diyalogsuzluk.
Potansiyel ve etki açısından merkez konumunda olan İstanbul, bu yönüyle tahlil edilirse –ki bu saatten sonra çok ciddi tahlil edilmeli- hastalıklarımızın sebepleri çok net anlaşılır.


Dikkat ettiyseniz, Mısır darbesinin başından beri cemaat, STK, Hoca, Hocaefendi, yazar, hatip cenneti olan İstanbul’da yapılan gösterilerin hiçbirinde on bin kişi bir araya getirilemedi. Üstelik üzerinde ihtilafın olmadığı bir ülkenin zulmü söz konusu olmasına ve normal halk maneviyatının dahi yükseldiği Ramazan gibi kutsal bir aya rağmen... Bu mevzuda İstanbul’a öncülük eden dernek ve şahsiyetlerin başlarını kum dünyalarından çıkarması lazım. Çünkü sorumluluk büyük yönleri ile onlarda. Ve kendilerine şu soruları sormaları gerekiyor:


Biz, her defasında kaç STK ve aktivist olarak bir araya geldik, diyalog çevrelerini ne kadar geniş tuttuk, katılımı artırmak için halk tabanı olanları ne kadar sürece dâhil ettik? Yoksa oluşturdukları tekelde avunur dururlar. Ne yazık ki sonrasında da dövünür dururlar. Yapılanları ve yaptıklarını yeterli görenler ise ya çap sorunu aşıyor veya sorumluluklarının vebalini görmüyorlar malesef.


Mısır’da darbe oldu, katliamlar oldu, Gazze hayat kapısını kaybediyor, İslam ümmeti gelecek kaybediyor, İslam coğrafyası yer altı ve yer üstü zenginliklerini kaybediyor. Bütün bunlara rağmen Müslümanlar hakkıyla bir araya gelemedi. Yazık değil mi? Bugün değil de ne zaman? Mağlubiyetin sebeplerinden Allah’a sığınıyoruz ve halimizi Allah’a arz ediyoruz: “Rebbi İnni Mağlubun Fentesir.” “Rabbim! Ben mağlup oldum, sen yardım et!”(Kamer: 10)


Evet, Ya Rabb! Biz mağlup olduk, gaflette mağlup olduk, ihtilaflarda mağlup olduk, Mısırlı kardeşlerimiz ise takatta mağlup oldu, sen yardım et. Sen bizim mağlubiyetlerimizi onlara yardımına engel kılma!
Mısır’da OHAL ilan edildi. Bu süreçte belki olağanüstü katliamlar işlenmeye devam edecek. Ancak bu olağanüstü halin sokak ve meydanlarda bir hükmü olmayacak. Mısır’ın olağanüstü direnişçileri sergileyecekleri olağanüstü hallerle zafere ulaşacaklar inşaallah.
 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.