Arap Baharı, 17 Aralık 2010'da Tunuslu seyyar satıcı Muhammed Buazizi'nin kendini ateşe vermesiyle başladı. Buazizi'nin kendini yakmasıyla başlayan hareket, kısa sürede tüm ülkede halk ayaklanmalarına döndü. Halkın gittikçe büyüyen ve aralıksız devam eden protestoları neticesinde, 14 Ocak 2011'de 23 yıl boyunca iktidarını zorbalıkla sürdüren Zeynel Abidin Bin Ali ülkeyi terk etmek zorunda kaldı. Yüzlerce insanın ölümüne sebep olan protestolar, diktatör Zeynel Abidin'in devrilmesiyle yerini sevinç gösterilerine bıraktı.
Tunus'ta başlayan protestolar kısa sürede diğer Arap ülkelerine de yayıldı. Mısır, Yemen, Cezayir, Libya, Bahreyn ve Suriye halkı, yıllardır zulüm ve baskıyla ülkeyi idare eden yöneticileri protesto etmek amacıyla sokaklara döküldü ve uygulanan baskıcı politikaları, yolsuzluk, işsizlik ve gelir dağılımındaki eşitsizliği eleştirdi. Halk gösterileri Tunus'ta netice verdiği gibi, Mısır'da da 30 yıldır iktidarda bulunan Hüsnü Mübarek'in istifasıyla neticelendi.
2011'in Mart ayında başlayan Suriye'deki halk ayaklanmaları, diğer ülkelerdeki gibi sonuçlanmadı. Esed rejiminin halk protestolarına karşı verdiği cevap çok sert ve acımasız oldu. Buna karşın halk yine de geri adım atmadı ve kendi sivil ordusunu oluşturarak çatışmaya başladı.
Suriye'de 2011'de başlayan iç savaş maalesef hala devam ediyor. Yıllardır devam eden bu savaşın kaybedeni de halk oluyor, ölenler masum çocuklar oluyor. 2011'den bu yana yüz binlerce ölüm yaşandı, milyonlarca Suriyeli göç etti, kimisi yeni bir yaşam umuduyla çıktığı yolculuk sırasında Akdeniz'in soğuk sularında can verdi.
Rejim güçleri iç savaşın başladığı günlerden bu yana büyük katliamlar yaptı, sivil insanların bulunduğu yerlere savaş uçaklarıyla saldırdı. Ayırım yapmaksızın şehirlere bombalar yağdırarak tarih boyunca unutulmayacak savaş suçları işledi.
2014'te ABD'nin başını çektiği koalisyon güçleri IŞİD bahanesiyle şehirlere bombalar yağdırdı, binlerce masum bu saldırılar sonucunda hayatını kaybetti. İslam dünyasının dağınıklığını fırsat bilen emperyalistler, etnik ve mezhepsel fitneler ortaya atarak Müslümanları birbirine kırdırdı ve aralarına nifak soktu. Maalesef, emperyal güçler bu şer stratejilerinde başarılı oldu.
Suriye'de Esed rejimine destek veren Rusya da katliamlar yapmaktan geri durmadı. Rejim ve Rus güçleri son zamanlarda Halep'e yönelik saldırılarını yoğunlaştırdı. Her hava saldırısında onlarca Halepli tonluk bombalarla enkaza dönen binaların altında can verdi. Hastaneler, okullar ve ekmek almak için fırın önlerinde bulunan siviller hedef gözetilerek bombalandı. Ve bu saldırılar sistematik olarak hala devam ediyor.
Yüzyılın dramının yaşandığı Halep'te insanlığın çetin bir imtihana tabi tutulduğunu biliyoruz. Çünkü her güne Halep'e yapılan yeni saldırılarla uyanıyor, katliamların durmasına engel olamamanın üzüntüsünü ve acziyetini yaşıyoruz. Halep'te insanlık gözlerimizin önünde sessiz sessiz ölürken, Rabbimize münacatta bulunmaktan başka bir şey yapamıyoruz.
Savaş uçaklarının ölüm kustuğu masumlara ellerimizi fiili olarak uzatamamanın hüznü içerisinde ‘Vakit dua vaktidir' diyerek ellerimizi Rabbimize açıyoruz. Rabbimizden, Müslümanlar arasına fitne tohumları eken emperyalistlerin ve masumları tonluk bombalarla katleden zalimlerin cezalarını geciktirmemesini ve ümmete de özüne dönmeyi nasip etmesini diliyoruz. Biliyoruz ki, Müslümanlar özüne dönerse zalimler zulümlerini icra edemeyecek ve mazlumlar rahat bir nefes alacaktır.