Bundan tam 30 yıl önce Halepçe'de yüzyılımızın en korkunç katliamlarından biri yaşandı. Katliamlardan biri diyoruz, zira neredeyse her yıl coğrafyamızda bir katliam yaşanmaktadır. İşte bu katliamda, resmi verilere göre beş binden fazla insan kimyasal bir saldırı ile bir anda öldürüldüler. Bu katliamı yapan zalim Saddam, batılı efendilerinden almış olduğu kimyasal silahlarla ve yine batılı efendilerinden aldığı emir ile Halepçe'deki Kürtlerin üzerine yağmur gibi kimyasal bombalar yağdırdı.
Bu katliamda kadın, çocuk ihtiyar binlerce insan mazlumane bir şekilde katledildi. Bu katliam gerçekleştirilirken, Saddam'ın yanında batılı efendileri İngilizler, Fransızlar, Almanlar ve tabii ABD vardı. Saddam, silahları bu emperyalist, insanlık düşmanlarından almıştı. Katil Saddam onların tetikçiliğini yaptı. On binlerce insanı kendi ülkesinde öldürdü. Halepçe katliamı ile zulmünü bütün dünyaya duyurdu. Ve taşeronluk süresi bitince de batılı efendileri tarafından çok zelil bir şekilde infaz edildi.
Aslında içimizdeki taşeronların ve uşakların sonu genelde böyle olmuştur. Batılılar içimizden devşirdikleri Saddam gibi taşeronları önce amaçları doğrultusunda kullanırlar, sonra da işlerini onlara gördürdükten sonra, bir çırpıda ortadan kaldırırlar. Çünkü onların yerine getireceği yeni taşeronlara daha büyük ihanetler yaptırmak istiyorlar. Kullanılmaya müsait içimizdeki kâhyalar kendi halklarına ve değer yargılarına ihanet ettikleri müddetçe de Saddam gibi zelil bir son ile karşılaşacaklardır.
Onlar böyle zelil bir son ile bu dünyadan giderlerken, geride bıraktıkları katliamlarla kendi halkları nezdinde lanetle hatırlanacaklardır. Halklarına karşı sergiledikleri ihanetleri ise bir lanet halkası gibi kıyamete kadar bu yola başvuracak olanların boynuna geçmeyi bekleyen bir tasma gibi karşılarında duracaktır.
Halepçe mazlumları ise dünyadaki diğer bütün mazlumlar gibi hayırla ve rahmetle anılacaklardır. Onların mazlum bir şekilde katledilişleri, masum çocukların canavarca öldürülmeleri, kadın ve ihtiyarların çığlıkları ve acı içerisinde çaresizce döktükleri gözyaşlarının masumiyeti konuşulacaktır. Bu mazlumlar, bu fani dünyada rahat bir nefes bile almalarına müsaade etmeyen kimyasal silahlar sahibi zalimlerle hesaplaşmak üzere kıvrana kıvrana ruhlarını teslim ettiler.
Ama ne diyor ilmin kapısı Haydar-ı Kerrar: "Mazlumun zalimden öcünü alacağı gün, şüphesiz zalimin zulmettiği günden daha çetin olacaktır." Biz böyle bir güne inandığımızdan dolayı zalimlerin bu dünyada yaptıkları zulümlerinin karşılıksız kalmayacağı gibi, daha bu dünyada iken bile çok zelil bir şekilde helak olup gittiklerini de görüyoruz. Ancak bu zalimlerin çirkin ve kara yüzlerinin görülmesi için bütün vicdan sahibi insanların, onların bu lanetli zulüm düzenlerinin yıkılması için de çalışması gerekmektedir.
Fakat bundan daha acı olan ise, İslam dünyasında katliamların ardı arkasının kesilmemesidir. Neredeyse her bir İslam beldesinde çok acı bir şekilde yaşadığı bir 'Halepçe'si olmaya devam etmektedir. Bugün Suriye, Yemen, Afganistan ve daha birçok İslam beldesi, nerdeyse her gün birer 'Halepçe' yaşamaktadırlar. Bu katliamları yapan yerli taşeronlar değişse de, azmettiriciler ve çoğu zaman direk saldırganlar olan batılı insanlık düşmanı devletler olmuştur. Dün 'Halepçe'yi acımasızca bize yaşatanlar, bugün aynı acımasızlıkla Suriyeleri, Yemenleri bize yaşatmaktadırlar.
Halepçe mazlumiyetin resmidir. Halepçe kimsesizliğin adıdır. Halepçe, masum çocukların nefes almalarının bile çok görüldüğü bir hüzün girdabıdır. Halepçe, zalim ve katillerin kara vicdanıdır. Halepçe bütün yeryüzü mazlum ve mustazafların acı çığlığıdır.