6 Adar (Mart) 1988’in karanlığını, Halepçe’nin yanan masumiyeti aydınlatıyordu.
-Tarihler; küfür ve zulümde ileri gidenlerin sadece güce dayalı kazandıkları zaferlerden bahseder. Firavunlar, tiranlar; komünist, faşist, kapitalist rejimlerin kazandıkları zaferler böyledir. Burada güçlü olan haklıdır; hak ise güçsüzdür.
-İman ve adalete dayanan güç odaklarının da kazandığı zaferler vardır.
Her halukarda tedarik ve teçhizatı olan kazanmış. Çünkü o meydanlarda güç konuşur; zor fenni bozar amma;
-Bütün bunların dışında kazanılan bir zafer de vardır ki gücünü masumiyetinden alır. İnleyen yer ve ağlayan gökler; kerb u bela bu zaferlerin tercümanıdır. Bu zaferlerin büyüklüğü; ÂH u FERYATLARLA, çekilen acıların şiddetiyle, vücudun dengesini sarsan ağrıların derecesiyle ölçülür.
Gücünü masumiyetinden alır çünkü masumdur Meryem gibi, Kevser’dir Fatıma gibi, ateş çemberinin ortasındadır Ashab-ı Uhdut gibi…
Ölüm; elma kokularına bürünerek sinsice gelir. Çocuklar, tanımsız bir sevinçle koşar, babaların yiğitliği erir, annelerin hayat veren sineleri kurur..
“…dayê bihna sêvan tê… bavo bêhna min nayê! Yadê ez fetisîm.. bazdin… zûkin… em dermankirin bavo! Li min daye… li min bavo… Mala min mirat bu… ocax u hêtûna min kor bu..!” Acının bu meydanı rakipsizdir.
Kimin nerede, kime, niçin, nasıl ölüm yağdırdığını dünya bilir!
“Sal 1988, 16 ê Adarê... Îro dîsa li Deşta Silêmaniyê, li kêleka Hendirê, li bajarê Helebçê / Fermana me Kurdan e! Ferman e, ferman e... Ax hewar! Hewar! Hewar..!”
İnsanlığın gereğince okunamamış bu destanları; yerin ve göklerin kaydettiği bu zaferleri çoktur.
Bunları, tertemiz milletler kazanabilmiştir hem de istemeden!
Dört Kitab’ın kaydettiği mazlumların zaferleri bunlardır. Amerika, Afrika hatta Asya YERLİLERİNİN, Beyaz Korsanların tükürülesi lanetli yüzlerine yazdığı; oradan da insanlık iz’an ve vicdanına, oradan da Arş-ı Alaya işlediği destan budur.
İmam Hüseyn’in, Kerbela’da yazığı destan da budur. Öyle bir destan ki; maktulleri kıyamete kadar rahmetle, katilleri de lanetle anılacaktır.
Bir de bunların, “Hakk’ın Divanı’ndaki duruşmaları” vardır. “Allah’ın hesabı seridir…”
Tarih boyunca fillerin tepindiği, küresel hâkim güçlerin hesaplaştığı Kürdistan coğrafyası, -belki- acıların çocuğunu yaşayagelmiştir.
“Lorîg, kilam u gotinên dengbêjan” (Ozanların ağıtları) bunun belgeleridir.
Palo, Genç, Dersim, Koçgiri, Zilan, Ağrı, Mahabad… “Ma Helepçe hindik e?
Zalimler; böyle bir zaferi kazanamaz; böyle bir zaferin destanını yazamaz! Bu, ne zor ve zorbalığın kazanabileceği; ne orduların kazanabileceği bir zaferdir! Yumruğuyla konuşan milletler de yazamaz!
Mazlumların bu masum destanlarını sahiplenmeliyiz. Çünkü sahipsiz bırakılan bu destanlar; asıl failler, zalimler tarafından bir araç olarak kullanılır. Zalimler de insan olduklarını ispatlama gereği duyarlar.
Mazlum Halepçe; hewara bêkes u bındestan e! Halepçe; kimsesiz tutsakların imdat çığlığıdır!
Saddam; Batı adına halklarını kontrol eden, zenginliklerini korsanlara sunan bir katil haşeredir. Bunlar; Haçlı Batının müsaade ettiği kadar yaşayabilen aşağılık kuklalardır.
Halepçe ise Kerbala’daki Al-i Beyt gibi; ölürken dirildi, düşerken şahlandı! Buradaki masumiyet, elbette dünya ve ahiretimize nice faydalar verdi, verecektir de…
Halepçe bir hayat nehridir! Hiçbir despot, retçi ve inkârcı sevinmesin! Bölge ülkeleri de artık görsün ve anlasın!
Ayıptır! Günahtır! Cinayettir! Yerin inlediği, Arş-ı Ala’nın kaydettiği Masumiyet Mekteplerimiz’in hakkı ve hukuku teslim edilmelidir! Gayretullah’a dokunmadan… Wesselam!
HİSSE:
1-Erkeklik ayağa düştü, mêrani nemaye..” denilse de gam değil! TBMM bünyesinde, “Kadına Yönelik Şiddeti Araştırma Komisyonu” kuruldu.
İnsan Hakları çerçevesinde çözüm yetmemiş demek!
Artık; “Jinik, derî veke înşallah ez hatim(!?)” (Hanım, kapıyı aç inşallah ben geldim) diyeceğiz…!
2-Haçlı Batı; terörist ve terörizmde ayrımcılık yapıyor. Batı medyası; Yeni Zelanda Camiindeki Haçlı Cani’nin katliamına; “Hıristiyan terör örgütü; aşırı dinci radikalizm..” hatta terör bile diyemedi. “Silahllı saldırı” imiş(!?!).
Neymiş? Haklı olmanın yetmediği bir dünya!
3-insanlık onuru ve bekasını ilgilendiren Halepçe Soykırımı, yıldönümünde, kayda değer bir gündem oluşturmadı. Bu vahşeti geçen bir insanlık suçu hala oluşmadığı için ümmetin ekseri bile zaruretten konuştu.
…fakat; “Mü’minler ANCAK kardeştir..!”
4-1933’ten beri amentü yerine dayatılan andımız; tekrar gündemde. Yerliden ürken Beyaz azgın azınlık, bilimselliğine inanmadığı cahili adeti, “bilerek, planlayarak, ısrarla” ısıtıyor.
Cahiliyeyi, halka işlemekte pek başarısız oldukları da denemez.
Sayın Cumhurbaşkanı, muhafazakâr tabanını incitme pahasına, düşmanlarını kazanma israfına girse de adamlar kararlı.
Ayasofya başimamına saldıran iktidarın mestureli bayanlarının kulakları çınlasın!
5-Birbirlerinin kanını emseler doymayacak şu şer, küfür-inkar cephesi; bizim mahalledeki talan söz konusu olduğunda kusursuz bir birlik oluşturuyorlar.
Düşündüm de “ya bize bırakamayacakları kadar çok zenginliklerimiz vardır ya da İslamiyet; kendi şer düzenlerini sarsabilecek tek alternatiftir; bize rağmen…