Halepçe katliamının, vahşetinin üzerinden otuz üç yıl geçti. Ama acısı hala taptaze… Halepçe halkının üzerindeki psikolojik ve fiziki etkisi de sürüyor. Dünya zalimleri tarafından unutturulmaya çalışılan bu kara sayfa her zaman hatırlanmalı ki zalimlerin çirkin çehresini halklar tanısın. Ben yedi yıl önce İnzar Dergisi için yazdığım yazıda Halepçe’ye seslenmiş, onunla dertleşmiştim. Güncelliğine binaen Doğruhaber okuyucusuyla paylaşmak istedim. İşte ağıtım:
Seni anmak için kalemi aldım elime. Senden bahsetmek için… Mazlumiyetini ümmetin mazlum evlatlarına hatırlatmak için… Ah Halepçe! Ah Halepçe’m! Seni nasıl anlatsam bilmem ki! Seni anlatmaya, senin acını, acılarla delik deşik olmuş yüreğinin içindeki matemi anlatmaya hangi kalemin gücü yeter?
Seni anmak için kalemi aldım elime. Senden bahsetmek için… Mazlumiyetini ümmetin mazlum evlatlarına hatırlatmak için…
Ah Halepçe! Ah Halepçe’m! Seni nasıl anlatsam bilmem ki! Seni anlatmaya, senin acını, acılarla delik deşik olmuş yüreğinin içindeki matemi anlatmaya hangi kalemin gücü yeter? Ellerim titriyor senden bahsederken, utanç içinde kıvranıyor her yanım. Yanaklarımdan aşağı süzülen gözyaşlarım engel oluyor seni yazmama ey nazlı yurdum, ey mazlumiyetin, acı ve kederin anavatanı!
Nice acılar yaşadı bu ümmet. Nice ihanetleri ve zulümleri yudumladı çobansız kalmış Müslüman halklar. Basra ve Kerbela bataklıklarında Saddam’ın katil uçaklarından kaçamayan on binlerce erkek ve kadının kanlı çamura bulanmış cesetleri için gözyaşları döktük. Şehit Hama’nın acı dolu çığlıkları hala kulaklarımızda çınlamakta. Ya Felluce’nin kahredici acısı, uşak çizmelerin tutsağı olmuş mazlum Abadan… İlahi ilmin ve insani bilimin iftihar kaynağı, âlimler otağı Bağdat’ın yanmış, yıkılmış hali… Kimsesiz, çaresiz, mahzun ve sahipsiz ümmetimin başına yağmur gibi yağan hangi beladan, katliamdan ve yıkımdan bahsedeyim ki? Yamyam Budistlerin elleriyle diri diri yakılan Arakanlı kardeş ve bacılardan mı, ırkçı Yahudiler tarafından kahkahalar eşliğinde taşlarla kolları kırılan Filistinli çocuktan mı, açlıktan ölmeleri yetmiyormuş gibi faşit Avrupa askerlerinin silahlandırdığı Hıristiyan çetelerin caddelerin ortasında işkencelerle öldürdüğü bahtı kara Afrika’nın siyahî Müslümanlarından mı?
Ama ey Halepçe’m! Senin acın hiç birininki gibi değil. Senin ağlayanın bile olmadı ey Halepçe’m! Senin için matem yakmadı kimse. Senin suçun o kadar büyük ki ırkçılığı ilah edinmiş tağutların gözünde, senin için ağlamayı bile çok gördüler bize… Senin için ağlamak, sana matem tutmak kavmiyetçilik oldu zalimlerin kitabında… Senin suçun katmerliydi; sen hem Kürt’tün hem de Müslüman…
Senin için ağlamayı, sana gözyaşı dökmeyi iftihar sayıyorum ey Halepçe’m! Ey ölüm pahasına, ölüm kusan kimyasallarla kapkara kesilip cansız yere düşme pahasına Müslümanlığından, imanından vazgeçmeyen, safını İslam’dan ve Müslümanlardan yana seçmekle iftihar eden Halepçe’m! Hiç unutmayacağım seni, hiç unutmayacağız seni. Barbar batının kimyasallarıyla kapkara kesilmiş binlerce şehit ve şehideye ağıt yakmaktan vazgeçmeyeceğiz. Senin ölüm bulutlarıyla kararmış sokak ve caddelerinde birbirlerine sarılarak ruhlarını yüce yaratıcıya teslim etmiş masum yavruların cesetleri arasında dolaşarak ağıt yakan, kısılmış sesiyle halini rabbine şikâyet eden yaşlı dedenin matemine ortak olmaktan vazgeçmeyeceğiz. Dünya durdukça yavrusunu kucaklayıp ölümden kaçmak isterken kapının eşiğinde yavrusuyla beraber ölümün kucağına düşen baba için feryat edip katillerine beddua etmekten vazgeçmeyeceğiz!
Ah Halepçe’m! Kalbimin tam ortasında acıdan bir yumak gibi duran Halepçe’m! Çok şey borçlu sana bu ümmet. Asimanınla, cadde ve sokaklarınla, bağrında büyüttüğün iman ve onur timsali çocuklarınla, suyun ve toprağınla kendini kurban ettin Müslüman halkları gaflet okyanusunda boğulmaktan kurtarmak için. Hakk ve batılı, zalim ve mazlumu birbirinden ayıran keskin bir kılıç oldun. Özgürlük, adalet, insan hakları, barış, demokrasi, uygarlık nutukları çeken Barbar Batının ve onun uşaklığını yapan yerli hainlerin vahşet ve cinayette en yırtıcı hayvanları bile geride bıraktıklarını ispatladın tüm dünyaya…
Ey Halepçe’m! Hüzün bahçemin solmayan gülü… Yüreğimi keder darbeleriyle kanatan hançer! Ne zaman hatırlasa seni, kanlı gözyaşları döken gözlerime batmış diken! Vicdanımı bir mengene gibi sıkıp yerlere çarpan bilinç! Uyuyan kalbimi, uyuşukluk yorganı içinde hapsolmuş ruhumu iman rüzgârıyla sarsan tufan! Adaleti zalimlerin kapısında aradığımı öğrettin bana. Demokrasi maskesi takınıp hümanizm nutukları atan şarlatanların ellerinden akan mazlum kanlarını gösterdin bana. Soykırımcı cellâtların uygarlıktan talan ve sömürüyü, cinayet ve katliamları kastettiklerini senden öğrendim ben.
Mazlum ve yetim Kürdistan’ımın topraklarını bereketli kanınla sulayan Halepçe’m! Kıyamete kadar senin için ağlayacağım! Ve kıyamete kadar katillerine lanet edeceğim! Benim ve ümmetimin uyanışına kendini kurban edişini asla unutmayacak, senin gibi onurlu bir vatana sahip olduğum için Rabbime yaşadıkça şükranlarımı sunacağım!
Ey Halepçe’m! Sen benim vatanımsın! Tüm mazlum Müslümanların vatanı…