ABD yönetimi her ne kadar “Hedefimiz İran’daki rejimi değiştirmek değil” dese de açıkça görünen o ki amaçları rejimin değiştirilmesi.
ABD açısından bakıldığında dünyanın birçok ülkesinde gerçekleştirdiği darbelerle, işgallerle rejimleri veya siyasi idareleri değiştirmesi olağan hale gelmiş bulunuyor. İran bu operasyonlardan birini (Musaddık’a darbe olayını) daha önce yaşasa da o sadece bir yönetim değişikliğiydi. Ancak bu seferkinde hem yönetim hem rejim değişikliği hem de toprağının parçalanması hedefleniyor.
Trump’ın başında bulunduğu ulusalcı akımın uygulamaya koyduğu son yaptırımlarla İran’ın ciddi bir ekonomik darboğaza sürüklediği kesin. Öyle ki İranlı bir yetkili “İran-Irak savaşında dahi bu denli ekonomik sıkıntı yaşamadık” itirafında bulundu.
ABD, ilk aşama yaptırımlarla İran'ın dolar, altın ve değerli madenlere erişimini yasaklarken, bu ülkenin çelik, kömür, alüminyum ticareti ile otomotiv ve sivil havacılık sektörlerini de hedef aldı. 5 Kasım'da getirilen ikinci aşama yaptırımlarla da Tahran'ın petrol ve enerji ticareti darbe aldı.
ABD yaptırımlarının etkisi İran ekonomisini çöküşe doğru sürüklüyor gibi. İran resmi makamları ve IMF gibi uluslararası kuruluşların verilerine göre:
“ Yaptırımların uygulanmasıyla enflasyon yüzde 52,1'e kadar çıktı. Asgari ücret, önceki süreçte 200 $’a eşit iken şimdi 134 $ seviyesine geriledi. İran para birimi bu süreçte dolar karşısında yüzde 73 değer kaybetti. İran Merkez Bankasının verilerine göre, İran ekonomisinde 2017'de ise yüzde 3,7 büyüme gerçekleştirdi. 2018'de ise ekonomi yüzde 3,9 küçüldü. (IMF) raporunda İran ekonomisindeki daralmanın bu yıl yüzde 9,5'e çıkacağını açıkladı.”
İran’ın enerji sektöründeki daralma ekonomisini daha fazla etkileyeceği göz önünde bulundurulduğunda verilerin neye işaret ettiğini anlamak için ekonomist olmaya gerek kalmıyor: “ İran'dan günlük yaklaşık 800 bin varil ham petrol ithal eden Çinli şirketler, bu yılın eylül ayında 250 bin varil petrol ithal etti. AB ülkeleri ile Japonya ve Güney Kore gibi ülkeler her ne kadar yaptırımlara karşı olsa da ABD'nin tehditleri sonucu petrol sevkiyatlarını tamamen durdurdu. İran, Nisan 2018'de günlük 2,8 milyon varil ham petrol ve kondensat ihracatı yaparken bu yıl eylül ayına gelindiğinde bu ihracat günlük 500 bin varilin altına indi. Buna göre, Tahran'ın petrol ihracatı yaptırımlardan sonra günlük 2,3 milyon varil kayıpla yüzde 82 düştü.”
Tüm bu rakamlara bakıldığında ABD’nin “Ekonomik yaptırımı” bir savaş malzemesi olarak kullandığı ve bunun sonucunda oluşan “AÇLIĞI- SEFALETİ- İÇ KARGAŞAYI- BEBEK ÖLÜMLERİNİ- SOSYAL BUHRANI…” hiç de önemsemediği tam aksine bunları tetiklemek için elinden geleni yaptığı görülüyor. Yeter ki istenilen siyasi hedef gerçekleşmiş olsun. Nitekim ABD'nin İran Özel Temsilcisi Brian Hook, petrol yaptırımları nedeniyle İran'ın bu sektördeki gelirinin azaldığını belirterek, "Sadece petrol yaptırımları İran rejimini yıllık 50 milyar dolar gelirden mahrum bırakacak. Baskılar devam edecek ve bu baskılar İran rejimi için sürdürülebilir değil." diyerek hedeflerine yaklaştıklarını vurguluyor.
İran’ın Ortadoğu’da yürüttüğü politikaların İslam Dünyası nezdinde kabul görmediği gerçeğiyle birlikte emperyalist ABD’nin İslam Coğrafyasında istediği gibi at koşturmasını memnuniyetle karşılamak Müslümanlar için “Zilleti kabullenmek” anlamına gelir.
Kısa vadede ABD politikaları bu bölgede(Irak ve Lübnan olaylarında olduğu gibi) meş’um meyvelerini verecek gibi görünüyor. Ekonomik çöküşle birlikte İran gençliğinde başlayan Batı hayranlığı ve Batı tarzı yaşam, yaklaşan olaylarda belirleyici etkenlerden olacaktır. İran’ın yakın gelecekte patlaması beklenen sosyal olaylara karşı hazırlık yapması provakatörleri durdurabilecek mi hep birlikte göreceğiz.
İran’ın başta Türkiye olmak üzere komşu ülkelerle (ayrıca Referandumdan dolayı tavır alınan Erbil yönetimi altındaki Kürdistan halkıyla) ilişkilerin yeniden gözden geçirilmesi, bölge politikalarında mezhep-meşrep- fırka- milliyetçilik… gibi arkaik duruşlardan uzak durması, sınır ticaretini her yoldan geliştirmesi, bu badireleri atlatabilmesinde yardımcı olacak, bölge halklarını da birbirine yaklaştıracaktır.
Aksi halde bugün İran, yarın başka ülkeye uygulanacak bu metod “Domino Etkisi” yaparak tüm bölgenin yeniden dizaynına yol açacaktır.