Zaman, insan için çok önemli bir nimettir. Zaman, insanın hayatı, eylemleri ve önemli yaşam levhalarının akışına bağlı olduğu ilahi bir lütuftur. Bazı olaylar, gerçekleştiği zamanla kıymet kazanır ve artık her sene aynı tarih o olay için bir sene-i devriye olur.
Tarihe ya olumlu ya olumsuz, ya iyi ya kötü, ya zaferle ya yenilgiyle mal olmuş olay ve yaşanmışlıklar ya büyük bir övgüyle ya da büyük bir hayıfla anılır/hatırlanır.
İnsani çabaların veya toplumsal gayretin sonucu övgüye değer kazanımlar bir kibre ve şımarıklığa yol açmamalıdır.
Zaferler asıl mecrasından saptırılıp menfaatler tozuyla kirletilmemelidir.
Yenilgiler için bir sürü bahane üretilip suçlu oluşturulup ders ve ibret alma boyutu ihmal edilmemelidir.
Bu ülke, son bir asırdır halkın omuzlarında yükselmiş zaferleri ve ihlaslı mücadelesiyle kazanılmış cepheleri maalesef hedefinden saptırma becerisi(!) sergileyebilmiştir.
Atatürkçü indirgeme ve laik saptırmaya rağmen Kurtuluş Savaşı veya asıl adıyla Milli Cihad'ın nasıl kazanıldığını bilmeyenimiz yoktur. İngiliz, İtalyan, Fransa, Rusya ve Yunan şer ittifakına karşı deyim yerindeyse halk dişini tırnağına takarak mücadele etti. Yokluk, açlık ve çaresizlik içinde dillere destan bir zaferdi Milli Cihad. İman, mihrap, minber, ezan, tekbir, cihad ve şehadet gibi hak kodları bu zaferin ana kodlarıydı. Sonrası ne mi oldu?
Zaferin asıl sahibi halkın 'örtüsü, takkesi, tekkesi, sakalı, Camiisi ve Kur’anı’na' karşı bir laik düşmanlık, Batılı kin üretildi. İslam devrimi diyebileceğimiz bir kazanım ulusalcı jakobenizmin darağaçlarına çekildi.
15 Temmuz, Müslüman halkın iman kodunda elde edilmiş bir zaferidir. Bu yakın zaferin temel taşları 'Tekbir, sala, dua ve adanmışlık' üzerinde yükseldi. ABD başta olmak üzere birçok emperyalist devletin dahli olan bu hain girişimin bertaraf edilmesinde ana saik halktı. Halkı, bu hayâsız akına ve alçakça dalgaya karşı set ve dalgakıran yapan da ALLAH'a şehadetle ulaşma arzusuydu.
Sıcaklığından henüz hiçbir şey kaybetmemiş 15 Temmuz İslam zaferini 'demokrasi ve ulus' gibi güdük kavramlara kurban etmemek lazımdır.
Açık bir darbe ile bu halka ve huzuruna kastedemeyenlerin 'İstanbul Sözleşmesi, Toplumsal Cinsiyet Eşitliği ve LGBTİ' gibi meşum projelerle meşrulaşmasının önüne geçmek gerekir.
Her seçim öncesi ortaya bir 'BEKA' söylemini atıp halkı ikna eden yöneticiler ve iktidar partisi sonrasında halkı 'ihmal, zam, torpil, mülakat ve ulusal menfaatler' gibi olumsuz çıkışlarla iki arada bir derede bırakmamalıdır.
'Dindar gençlik' çıkışı yapıp uygulama boyutuyla netice 'dini-dar ve kindar gençlik' olmamalıdır.
Halkın samimi duygular, azim ve ölümüne direnişle kazandığı devrimi bir avuç kıytırık dünyalığa kurban edenler bilsin ki;
"Allah, mühlet verir; ama ihmal etmez!"