Bir halkı temsil ettiğini iddia eden bir oluşum, o halka karşı düşmanlık besler mi? Her fırsatta o mazlum halkın savunmasız insanlarını tehdit eder mi? Gençlerini kötü alışkanlıklardan ve sapkın beşeri ideolojilerden korumak için çalışmalar yapan İslami derneklere bombalı-molotoflu saldırılar gerçekleştirir mi?
Allah’tan korkan imanlı ve topluma faideli üretken bir neslin yetişmesi için hizmet veren ve Kuran talebeleri yetiştiren Kuran Kurslarına uzun namlulu silahlar ile kalleşçe ve korkakça ve de ahmakça saldırır mı? Hakkın çizgisinden sapmadan ve şaşmadan, birlik ve beraberlik içerisinde yürüyen onurlu erlerin yollarına engeller çıkarır mı?
Yıllardır devletin içine körüklenmiş paralel derin yapıların zulmüne maruz kalan aziz halkın selameti ve zulümlerden kurtulması için uğraş veren masum ve mazlum kişi ve kesimlere saldırılarda bulunur mu? Velev ki siyasi platformda rakip olsalar bile, bahse konu mazlum halkın diğer siyasi partilerinin il/ilçe binalarına, seçim lokallerine, üyelerine; üyelerinin ev, işyeri ve arabalarına ellerine geçen her fırsatta bomba ve molotof atar mı?
Öyle tahmin ediyorum ki, “taraflı” ve “ön yargılı” kişiler harici aklıselim her insanın cevabı “HAYIR” olur. Ve o insan şu tespitlerde bulunur;
“Hem bir halkı temsil ettiğini iddia edeceksin, hem de öz be öz o halktan olan insanlara ve partilerine namertçe saldırılar gerçekleştireceksin. Hem halkın demokratik özgürlükleri adı altında mücadele ettiğini söyleyecek ve bununla ilgili çalışmalar yapacaksın, hem de o halkın özgürlüklerini kısıtlamak için birçok insanın aklına gelmeyen oyun ve desiselere başvurup özgürlükleri kısıtlayacak ve o halk için çaba sarf eden ilim yuvalarına demokratik! saldırılar gerçekleştireceksin. Hem halkın huzur ve mutluluğa ulaşması ve dünya saadetini yakalaması için uğraş verdiğini açıklayacaksın, hem de halkın dünya ve ahirette huzur ve mutluluğu yakalamalarına engel olmak için yüce İslam dininden uzaklaştırıp başka din ve ideolojilere yaklaşmalarını isteyeceksin.”
Allah aşkına! Bu olabilecek bir durum mu? Kesinlikle hayır! Bir halkı temsil ettiklerini iddia eden yapılar, o halka karşı düşmanlık beslememeli, o halka karşı ufak bir cürüm dahi işlememelidirler. Halkın beşeri ideolojilere alet olmaması için siyasi platformda mücadele eden kurumlara karşı tahammülsüz olmamalı ve derin şer güçlerin güdümündeki çapulcu çetelerin İslami oluşumlara yönelik gerçekleştirdikleri bombalı-molotoflu demokratik! saldırılara sessiz kalmamalıdırlar; muhakkak en üst perdeden demokratik! tepki göstermelidirler.
Ama maalesef, geldiğimiz noktada malum örgüt (PKK/YDG-H) ve demokratik! platformlarda mücadele veren siyasi cenahın (BDP) yaptıkları, izledikleri politikalarla mazlum Kürt halkına verdikleri zararlar ve yine uyguladıkları yöntemlerle savunmasız halka karşı yaptıkları saldırılar apaçık ortadadır. Tabi ki, çetelerin artık neredeyse rutin olarak referansını yüce İslam dininden alan siyasi oluşumlara /HÜDA PAR) yönelik gerçekleştirdikleri faşist saldırılar da malumumuzdur.
Halkın dünya ve ahiret mutluluğu için faaliyetler yürüten ve siyaset yapan kurumlara karşı bombalı-molotoflu demokratik! saldırı desen her zaman yaptıkları iştir. Ki Aralık 2012’den sonra yaptıkları saldırılar buna örnektir. Lice olayından sonra İslami oluşumlara yönelik üç dört gece ardarda düzenledikleri menfur bombalı-molotoflu saldırılar da, bu tespitimizin belgesi niteliğindedir.
Bilinmelidir ki, malum örgüt ve siyaset sahnesinde boy gösteren siyasi cenah bu düşünce ve samimiyetsizliğiyle hedeflediği amacına hiçbir zaman ulaşamayacaktır. Bundan sonra yapacakları her iş ve söyleyecekleri her söz, şiddet ve kaostan büyük zararlar gören mazlum halkın (Kürt Halkı) yanında bir anlam ve önem taşımayacaktır. Ve elbette ki bir gün malum cenah, mazlum halka yaşattıklarından dolayı “halk tarafından” yargılanacak ve muhakkak hesaba çekilecektir.
Çünkü halk özellikle yakın tarihimizde İslam referanslı siyasi oluşumlara yönelik yapılan bombalı-molotoflu menfur saldırıları, savunmasız insanlara yaşatılanları, örtülü bayanlara yapılanları, mustazaflara karşı işlenen cürümleri, yakılan ev, işyeri ve araçları, Kuran talebelerine uzun namlulu silahlarla yapılan saldırıları, imam hatip yurtlarındaki masum ve mazlum öğrencileri diri diri yakmak isteyenleri, Kürtlerin İslam’ı seçmelerinden dolayı geri kaldığını açıklayanları ve Kürtlerin asıl dininin Zerdüştlük olduğunu iddia edenleri hiçbir zaman unutmadı, unutmayacak da…
Bahse konu cürümleri işleyen örgüt ve siyasi cenah bilmelidir ki, aziz halk bunların hepsini yanına bir bir kaydetmiş durumdadır. Yeri ve zamanı geldiğinde, elbette ki soracaktır işlenen cürümlerin hesabını... Bundan hiç kimsenin ama hiç kimsenin zerre şüphesi olmasın.
(Muhammed Şerif/Hürseda Haber)