Söz konusu Filistin olduğunda Türkiye başta olmak üzere dünyanın farklı coğrafyalarında bulunan vicdan ehli kişi ve kesimler seslerini yükseltiyor, işgal rejiminin yapmış olduğu zulümleri protesto ediyorlar.
Siyonistlerin son saldırılarında bunu net bir biçimde gördük. İşgal güçlerinin saldırılarına karşı direniş cephesinin aziz mücahitleri destanlar yazarken diğer taraftan meydanlar destek, lanet ve mücahitlere moral için bir an bile boş kalmadı.
İnsanlar yaşanan zulümlere karşı sorumluluklarını yerine getirdiler, mazlumun yanında olduklarını gösterip zalimi lanetlediler.
Bu sefer durum öncekilerden farklıydı, zira Filistin’de de çok ciddi protestolar vardı. İşgal edilmiş Filistin topraklarının çoğunda halklar işgalcilerin zulümlerinin kabul edilemez olduğunu ifade ederek meydanlarda işgalcileri lanetliyorlardı.
Aynı zamanda, Ürdün sınırına kadar gelen Müslümanlar Filistin’e geçmek üzere işgal rejiminin askerleriyle çatışmayı dahi göze alarak şartları çok zorluyorlardı.
Halkların meydanlara çıkması, ülke idarecilerini de zulme karşı tavır almaya zorladı. Ancak maalesef ülke idarecileri halklar gibi çok samimi davran(a)madı.
Halkların ülke liderlerinden beklediği somut adımlardı ancak liderler ve uluslararası kuruluşlar işgalcilere karşı somut adımlar atamadı.
Kuruluş gerekçesi Kudüs davası olan İslam İşbirliği Teşkilatı beklenen kararları alamadığı gibi ne Birleşmiş Milletler ne de insan hakları ve demokrasi söz konusu olduğunda mangalda kül bırakmayan batılı ülkeler, yaşanan orantısız savaşta haklıdan yana tavır almadılar.
Aksine bazı ülke liderleri, işgalcilerin zalimce saldırılarının, çoluk çocuk demeden yaptığı katliamların meşru daire içerisinde olduğunu ifade ederek gerçek yüzlerini ve zalimliklerini bir kez daha ortaya koydular.
Ülke liderleri ve uluslararası kuruluşlar net bir tavır ortaya koyamazsa da duyarlı dünya halklarının Filistin hassasiyetinin önemli olduğunu vurgulamak gerek.
Halkların ortaya koyduğu bu duruş ve tavrın devamlı olması, işgal rejiminin önümüzdeki süreçte elini kolunu bağlayacaktır.
Bu açıdan elde edilen zaferden sonra dünya halklarının Filistin meselesini gündemden düşürmemesi ve bundan sonrası için atılması gereken adımları ivedilikle atması icap etmektedir.
İşgal rejimi ve destekçileri şuanda zor durumdadır. Yaşanılan mağlubiyetin acısını yüreklerinin derinliklerinde hissetmektedirler.
Onlar emellerine erişmek için yeni ve daha sinsi planlar ortaya koyacaklardır. Küfür cephesi, tarih boyunca zaten bunu sürekli yapmıştır.
Güçlü olduğu dönemlerde zulmetmiş, saldırmış, katliamlar gerçekleştirmiş, zayıf ve çaresiz olduğu zamanlarda ise barıştan, diyalogdan ve ateşkesten söz etmiştir.
İşgal rejiminin de bugün yaptığı budur. Kudüs’ün Kılıcı savaşında işgalci siyonistlerin çabuk pes etmesi ve tek taraflı ateşkes ilan etmesi, zayıf ve çaresiz olduklarının göstergesidir.
Bunu kabul etmeseler de, hakikat gün gibi ortadadır. İşgal rejimi hiçbir zaman bu kadar yoğun roket ve füze saldırılarına maruz kalmamıştı.
Direniş cephesi, işgal edilmiş Filistin topraklarının tümünü vurabileceğini göstererek düşmana gözdağı verdi, büyük bir korku yaşattı.
Direniş cephesinin hazırlamış olduğu roketlerden ve henüz açıklamadıkları sürprizlerden habersizdi işgal rejimi. O yüzden ne yapacaklarını şaşırdılar ve alelacele tek taraflı ateşkes ilan ettiler.
Elde edilmiş başarıya rağmen, direniş hareketleri açısından henüz istenilen hedefe ulaşılmamıştır. Kudüs’ün Kılıcı savaşındaki zafer, daha büyük zaferlerin ve kalıcı sükûnetin sağlanmasına kapı aralaması gerekmektedir.
İşgal edilmiş topraklar, gerçek sahipleri olan Filistinlilere verilmedikçe asıl hedef gerçekleşmemiş olacaktır. Asıl hedef, işte budur; bir bütün olarak işgalin sona ermesidir.
Bunun için şuan ki gelişmeler çok önemlidir. Ehli vicdan halkların hassasiyeti devam ettiği müddetçe, işgalciler bir daha saldırmaya ve katliamlar yapmaya inşallah cüret edemeyeceklerdir.
O yüzden, direnişi her açıdan kuvvetlendirecek, toplumda bir şuurun oluşmasına vesile olacak her türlü iş ve işlemlerin, yardım ve kampanyaların aralıksız devam etmesi gerekmektedir.