Selahaddin-i Eyyubi Enstitüsü'nün bu yıl üçüncüsünü düzenlediği Uluslararası Selahaddin-i Eyyubi Sempozyumu geçtiğimiz gün önemli mesajlarla son buldu.
Sempozyum vesilesiyle ümmetin farklı coğrafyasından âlimler, siyasetçiler ve direniş önderleri görüş ve fikirlerini paylaştı, Selahaddin'in İslam ümmetini birleştirmesindeki rolünü ele aldı.
Sempozyuma; HAMAS lideri Halid Meşal de katılarak bir konuşma yaptı.
İLKHA Arapça Servisi'nin çevirisini yaptığı Meşal'in sempozyumdaki konuşmasının tamamı şöyle:
Hamd, âlemlerin Rabbine, salat ve selam, Peygamberlerin ve gönderilmişlerin sonuncusu Muhammed'in (Sallallahu Aleyhi Vesellem), âline ve bütün sahabelerinin üzerine olsun.
Kudüs'ü fetheden, Mescid-i Aksa'yı özgürleştiren, Hıttin'de galip gelen ve Haçlıları, Şam bölgesi ve kalbi Filistin'den bir daha dönmemek üzere kovan Selahaddin-i Eyyubi'nin hayatını hatırlatan bu güzel sempozyuma katılan kardeşlerimi Allah'ın selamıyla selamlıyorum.
Allah, bu sempozyumu düzenleyen, HÜDA PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu'ndan, Muhammed Eşin Hoca'dan, aynı şekilde kardeşim Suat'tan ve bu sempozyumun konusunu şekillendiren Selahaddin-i Eyyubi Enstitüsü'nden razı olsun.
"Selahaddin'in tecrübelerini sürdüreceğiz"
Sempozyumun üçüncü döneminin Kudüs ve Mübarek Mescid-i Aksa'nın tehdit edildiği, ağır şartların ve tehlikelerin söz konusu olduğu bir zamana denk gelmesi onu daha da değerli kılıyor. Özellikle Filistin direnişinin askeri kanadıyla ve Kassam Tugaylarının liderliğinde, Kudüs ve Mescid-i Aksa davası, erkek ve kadın murabıtlar, Kudüs mahalleleri-Babu'l Amud, Şeyh Cerrah- halkımız, vatanımız ve mukaddesatımız için kazanılan Kudüs'ün Kılıcı Savaşı'ndan sonra yapılması önemlidir. Allah'ın izniyle Selahaddin'in başarılı tecrübelerini ve biyografisini göz önünde bulundurup, planlarını sürdüreceğiz. İnşallah bu, planları uygulamada ve özgürlük, kurtuluş ve vatana dönüş projelerimizi hızlandırmamıza yardım edecektir.
"Kudüs'ü ilk defa girdiğimiz ve özgürleştirdiğimiz gibi özgürleştireceğiz"
Bu sempozyumda ve herkesin bildiği gibi 1187 yılında yapılan fethin yıldönümünde ve Kudüs'ün arındırılmasından sonra Kudüs, 89 yıldır işgal altında bulunuyor. Allah'ın izniyle Mescid-i Aksa'yı özgürleştirmemiz uzun sürmeyecektir. Başımızı cihat ve direnişle kaldırarak Kudüs'ü ilk defa girdiğimiz ve özgürleştirdiğimiz gibi özgürleştireceğiz.
Şimdi sadece hatıraları konuşmak ders çıkarmak, ibret almak değildir. "And olsun onların kıssalarında akıl sahipleri için ibretler vardır." (Yusuf Suresi 11'inci ayet)
Selahaddin Sempozyumundan alacağımız dersler nelerdir? Kudüs ve Mescid-i Aksa'yı özgürleştirirken Selahaddin'in tecrübesinden ne gibi dersler çıkarabiliriz? Selahaddin Eyyubi tecrübesi, vakıada ilham alınacak bir toptancı pazarı gibidir.
"Mescid-i Aksa'yı özgürleştirme yolu cihad ve direniştir"
Birinci ders; cihad ve direniş, vatanı ve mukaddesatı özgürleştirmenin ve geri almanın gerçek yoludur. Özellikle de eğer bu vatan Filistin ve mukaddesatın incisi Mescid-i Aksa ise özgürleştirme yolu cihad ve direniştir. Selahaddin Mescid-i Aksa'yı temennilerle değil, bu şekilde gerçekleştirdi. Yine Hazreti Ömer de Mescid-i Aksa'yı fethedip, anahtarını temennilerle almadı. Orada cihad eden fetih ordusuyla aldılar.
Cihad ve direnişin gereklilikleri vardır. Bunlar:
İlk ders, güç toplamaktır. Selahaddin, öncelikle farklı şehirlerden ve kıtalardan Müslümanların güçlerini toplayıp, seferber etmede başarılı oldu. Büyük bir kuvvet oluncaya kadar durmadan elçilerini onlara gönderdi. Sonra da bütün imkanları, özellikle de para, silah ve başında bulunduğu devletin tasarruflarını bunun için seferber etti. Ümmet, Kudüs'ü geri almak istiyor. Bunun için de parasını, imkanlarını ve silahlarını bu savaşa ayırması gerekir.
"Ordular, güç ve silahların yanı sıra büyük bir maneviyata da ihtiyaç duyarlar"
Ayrıca Selahaddin, orduyu savaşa hazır hale getirdi. Ordular, güç ve silahların yanı sıra büyük bir maneviyata ve inanç desteğine de ihtiyaç duyarlar. Ardından orduların silahlarıyla, teçhizatıyla ve imkanlarıyla beraber cesaretlendirilme ve harekete geçirilmesi gerekiyor. Müslümanların cesaretlendirilmesi, savaşçıları manevi, dini ve inanç enerjilerini toplayarak hazırlamak çıkarılacak ilk ibrettir. Bugün Allah'ın izniyle Filistin topraklarında bulunan mücahitler bu yolda yürüyorlar. Ancak ümmetimizin de bizimle beraber olup, zafere ve kurtuluşa ortak olmasına ihtiyaç duyuyoruz.
İkinci ders; ümmetin büyük savaş için birleşmesidir. Ümmette büyük hayırlar vardır. Ancak ümmeti harekete geçirmek, bir araya getirmek için büyük bir davaya ihtiyaç vardır. Ümmeti tehdit eden projeler yapan siyonist oluşuma karşı duran, Kudüs ve Mescid-i Aksa davası kadar, ümmeti harekete geçiren, seferber eden ve birleştirebilen daha büyük bir dava yoktur. Selahaddin, hassas bir dönemde bunu başardı. Onun döneminde ümmet parçalanmış, küçük devletler haline gelmişti. Ümmetin coğrafyası hükümdarlar arasında dağıtılmıştı. Selahaddin geldiğinde ümmeti birleştirdi. O zamanın ümmetin iki kanadı olan Mısır, Şam ve halifeliğin bulunduğu Irak'ın derinliklerini bir araya getirdi.
"Parçalanmış ümmet, zafer kazanamaz"
Evet, ümmeti birleştirmenin ve bir araya getirmenin yolu işte buydu. Parçalanmış ümmet, zafer kazanamaz. Ümmet ancak birleşerek zafer kazanabilir ve düşmanı korkutabilir. Parçalanma, ihtilaf ve ayrılma bizi zayıflatır. İnsanların ve düşmanlarımızın bizi ezmesine neden olur. Bu büyük çaba ve sabır ister. Selahaddin bu şekilde yaptı. Ayrıca Selahaddin, siyasi coğrafya için gerekli terimlerin farkındaydı.
Bugün kim siyonistlere karşı mücadele yürütüyorsa siyasi coğrafyanın gerekliliklerini ve güç dengelerinin yanı sıra kuvvetinizi artıran ve düşmanınızı daraltan yolları bilmeniz gerekiyor. Ayrıca normalleşme veya başka ilişkiler ya da başka basitliklere izin verilmemesi gerekiyor.
Üçüncü ders; manevi, fikri ve örgütsel ihya ve kalkınmadır. Cihad etme, savaşa hazır olanlar ve manevi yönden enerjisi yüksek olan çevrenin meyvesidir. Diri olan ümmet; fikri, dini, siyasi ve teşkilatı sağlam, ihya olan ümmettir. Ardından silahlanıp galip gelebilirsiniz. Bunun için âlemlerin rabbi Tevbe süresinde şöyle buyurmuştur: "Allah, kendi yolunda çarpışırken öldüren ve öldürülen müminlerin canlarını ve mallarını, karşılığında cennet vermek üzere satın almıştır." Ardından şöyle devam eder: "O tövbekârlar, ibadet edenler, hamdedenler, dünyada yolcu gibi yaşayanlar, rükûa varanlar, secde edenler, iyiliği teşvik edip kötülükten alıkoyanlar, Allah’ın sınırlarını gözetenler; müjdele o müminleri"
Medreseler mücahitler yetiştirdiler
Başlarında Selahaddin olmak üzere fetih liderleri, Kudüs ve Mescid-i Aksa'yı geri almak için bu şekilde çalıştılar. Fetihleri uzun yıllar boyunca yapılan ihya çalışmalarının neticesidir. İhya çalışmaları Bağdat'ta başlayarak, dini ilimlerin canlandırılmasında İmam Gazali, daha sonra Nizam-ül Mülk'ün Nizamiye medresesinin üstendiği rollerle yayılmıştır. Manevi, ilmi ve teşkilat eğitimi veren bu medreseler mücahitler yetiştirdiler. Ardından âlimler yetiştiler. Kadı Fadıl ve Selahaddin'in meclisinde duran ve ondan önceki liderlerin yanında duran âlimler bu medreseler de yetiştiler. Bu medreseler, ilmi, ruhi, fikri bu diriliş ümmeti kendine getirdi ve böylece düşmanlara karşı durabilecek, topraklarını ve mukaddesatlarını geri alacak duruma geldiler. Selahaddin'de bu ihya medreselerinde yetişmiştir. Sonra onları destekledi. Ona vefalı oldu. Oradan çıkan alimleri de yanına aldı. İşte bu zafer ve özgürleştirme yoludur.
"Selahaddin, kendinden öncekilerin yaptıklarının üzerini tamamlayan bir komutandı"
Dördüncü ders; tarihsel rollerin birikimi ve toplanmasıdır. Selahaddin, kendinden öncekilerin, İmadeddin Zengi ve oğlu Şehid Nureddin Mahmud döneminden beri yapılan çalışmaları yok saymamıştır. Selahaddin, kendinden öncekilerin yaptıklarının üzerini tamamlayan bir komutandı. Onların çabalarını toplar ve onlara yoğunlaşırdı. Herkes kendinden öncekilerden istifade eder. Kendinden önceki tecrübeleri alır, onları değerlendirir. Ekleyeceklerini ekler, çıkarması gerekeni çıkarır böylece sıfırdan başlamamış olur.
Bugün Filistin'de geldiğimiz aşama tüm güzellikleriyle, bizden öncekilerin meyvesidir. Buna en güzel kanıt sembolik olsa bile, Filistin'deki muzaffer tugayımızdır. İzzettin Kassam bir asır önceki dönemin uzantısıdır. İzzettin Kassam'ın geçen yüzyılın yirmili yıllarında yaptığı çağrısından, 1935'te Cenin yakınlarındaki Ya'bed dağlarında şehid olduğu tarihe kadar zamanın devamı olarak tarih tekerrür ediyor ve tecrübeleri biriktiriyoruz. Biz merhametli / duygusal bir ümmetiz. Her birimiz kendinden öncekilerin hakkını saklı tutarız, onlara saygı duyar, dua eder ve yaptığımız çalışmaları onların tecrübelerinin üzerine bina ederiz. Böylece Allah, ümmetimizin yaptığını bereketlendirir.
Beşinci ders; komutanın rolüdür. Komutan ve liderlerin rolü büyük bir roldür. Lidersiz savaş olmaz, lidersiz projeler yapılamaz. Ümmet, bugün lider ve komutanlara ihtiyaç duyuyor. Selahaddin, -Allah ona rahmet etsin- büyük bir vizyona sahipti. Aynen bizim bugün, Kudüs ve Mescid-i Aksa'yı özgürleştirip, siyonistleri mağlup etmeyi düşündüğümüz ve hedeflediğimiz gibi, Kudüs ve Mescid-i Aksa'nın alınması ve Haçlıları mağlup etmek için büyük bir hedef belirledi. Komutan, zor durumlarda karar verebilendir. Kardeşlerine örnek olan komutanlar samimi olanlardır. Ümmeti teşvik edebilen, harekete geçirebilen ve safların en önünde bulabilendir. Komutanlar, Halid bin Velid, Sad bin Ebi Vakas ve Ebu Ubeyde'nin daha önce yaptığı gibi tüm yönleriyle ve karmaşığıyla savaşı yönetebilenlerdir.
"Selahaddin savaşı zekice yönetiyordu"
Mücadele kolay değildir. Allah'a dua etmek, ona iman etmek ve onun zafere ulaştıracağına inanmak esastır. Ancak nasıl yönetilir, nasıl seferber olunur, nasıl planlanır, nasıl manevra yapılır, istihbarat ve bilgiye nasıl sahip olunur detaylara ihtiyaç duyuluyor. Selahaddin bu konuda dâhiydi. Düşmanlarına nüfuz ediyor ve onlardan bilgi topluyordu. O Avrupa'daki dönüşümlerin ve Avrupa kralları arasındaki çatışmanın farkındaydı. Düşmanın cephesini dağıtmak için çalışıyordu. Selahaddin savaşı zekice yönetiyordu. Ne zaman ilerleyeceğini, ne zaman geri çekileceğini, ne zaman saldıracağını, ne zaman savunacağını, ne zaman uzlaşacağını, ne zaman anlaşmalar yapacağını ve siyaseti büyük hedefleri doğrultusunda nasıl kullanacağını çok iyi biliyordu. İlkelerimizden, sabitelerimizden ve haklarımızdan tavizler vermeden büyük hedeflerimizi gerçekleştirebiliriz.
Cihad ve direnişin büyük bir hedefi vardır. Siyasi hedefi özgürleştirmek ve topraklara dönüşü sağlamaktır. Selahaddin'in, dehasını nasıl kullandığı işin püf noktasıdır. Tarihçilerin dediğine göre etrafındakilerin kalbini kazanma konusunda yetenekli olduğunu açıklarlar. Çevresindeki devlet adamlarını yanına çekmeyi başarıyordu. Çevresindekilere korkuyla hükmetmiyordu. Onları sevgiyle yönetiyor. Tevazuuyla onları kazanıyor ve onlara haklarını veriyordu. Tarihçiler Allah'ın onu başarılı kılması onun dehası, insanlara yakın olmaktaki sadeliğinde olduğunu ve böylece Allah'ın ona karşılığını iyilikle verdiğini söylemişlerdir.
Ayrıca onun etrafında güçlü adamlar vardı. Etrafında güçlü adamların olmadığı lider yoktur. Tarihçilerin dediğine göre, İbni Şedad, İsfehani ve Kadı Fadıl onun yanındaydı. Selahaddin'in kendisinin dediği gibi, o Kudüs'ü kılıcıyla değil, Kadı Fadıl'ın kalemiyle fethetti. İşte bu Selahaddin'in sadakatini gösteren, aynı şekilde derin düşüncesini ve tevazusunu tabir eden bir açıklamadır.
Altıncı ve son ders; Selahaddin'in kişiliğindeki değerler boyutu ve yüce ahlakıdır. Bu, savaşın ortasında dahi olsa Müslümanın davranışlarıyla, kişiliğiyle, ahlakıyla ve medeniyet tasavvuruyla ilgili bir derstir. Bu, Resulullah'ın (Sallallahu Aleyhi Vesellem), Ebu Bekir'in, Ömer'in, Müslüman orduların ve fetihçi komutanların vasiyetidir. Biz, ahlaklı ve değerleri olan bir ümmetiz. Düşmanlarla savaşımız bizi ilkelerimizden, değerlerimizden ve insanlıktan çıkarmaz. Zayıflarla, ağaçlarla, taşlarla ve hatta yaralı düşmanlarla bile muamelemizde aşırıya gitmeyiz.
"Selahaddin'in kuvveti; yönetimdeki sabrı ve dehasıydı"
Selahaddin işte böyle davranıyordu. Uzak ve yakın, dostlarından önce düşmanları tarafından kabul edildiği iki büyük özellikle ortaya çıktı. Selahaddin'in kuvveti; yönetimdeki sabrı ve dehasıydı. Yine Haçlıların Kudüs, Mescid-i Aksa ve eski şehirleri aldıklarında, 70 bin şehidin kanını döktükleri halde düşmanlarına bile merhametiydi. Fethedenler ile yıkanlar arasında çok fark vardır. Bunun için bizler de değerlerimize, ilkelerimize, ahlakımıza ve insanlığımıza bağlı kalırız ve onlarla kazanırız.
Selahaddin'in vasiyeti
Konuşmamı Selahaddin'in şahsiyetine delalet eden vasiyetiyle bitiriyorum. 1192 yılında ölüm döşeğine yatığında, kendisine yakın olan oğlu Zahir'e şunları vasiyet etti. Ona takvayı emretti, çünkü takva her hayrın başıdır. Onu kan dökmesine karşı uyardı, çünkü kan asla uyumaz. Ona tebaa ve devlet büyüklerine iyi davranıp, kalplerini korumasını emretti, çünkü onların rızası olmadıkça bağışlanmaz. Sonra ona dedi ki, benim bu derece güçlü ve yüksek makama ulaşmam, hep güzel tavırlarım sebebiyledir. Hepimizin fâni olduğunu düşünerek, kimse hakkında ebedi kin tutma. Herkesin hukukuna riayet et. Daha sonra vasiyetini, "insanlar ile aranda olandan sakın. Çünkü onların rızası olmadıkça Allah yanında bağışlanmazsın. Ancak seninle Allah aranda ne varsa Allah yapacağınız tevbeyle bağışlar. Çünkü o cömerttir" sözüyle bitirdi.
Bunlar Selahaddin Eyyubi'nin hayatından çıkardığımız ibretler ve derslerdir. Onunla kendimizi uyarıyoruz. Onunla kalplerimizi ve akıllarımızı suluyoruz. Yeryüzündeki davranışlarımızı, planlarımızı ve tedbirlerimizi onlardan istifade ederek yapıyoruz. Allah'ın izniyle Allah'ın seleflerimize verdiği zafer gibi bugünün nesline de verecektir. Bugünün nesli onların rehberliğinde zafer ve kurtuluşa erecektir. İnşallah hepimiz onların bu yürüyüşüne ortak olacağız.
Allah'ın bereketi, selamı, rahmeti üzerinize olsun.