Sıradan bir insana sorulduğunda; 13 Ağustos 2021'de yaşadığını; şu yerde, falan işle meşgul olduğunu söyler. Gerçekteyse; her kes de aynı zamanda ve dediği yerde de yaşamıyor. 2021'de dahi orta çağda hatta M.Ö. 2000'li yıllarda yaşayan milyonlar vardır.
Her zaman ve zeminde hatta her şahısta; kendi dışında şeyler de vardır hem de kendisine rağmen. Yunus'un dediği gibi:
'Bir BEN var bende, BENDEN İÇERÛ!"
Zaman ve zeminimize hatta "bana" rağmen, bende yaşayan şey nedir; "benden içeri' bende yaşayan "ben" kimdir?
İnsan olarak üç zamanda yaşıyoruz; geçmiş, gelecek ve an.
Kapitalist emperyalizmin esaretinde yaşayan dünya halklarının özellikle de Muhamed ümmetinin kendi içinde tanımlayamadığı bir gurbeti yaşadığı; yaşadığı bu gurbeti tanımlayamadığı da bir vakıa.
Birincisi, ruh halimizi tanımlamamız gerekir.
Neler hissediyorsun diye sorulduğunda; genel çoğunluk, depresyon haline yakın bir tanım yapacaktır. Bunu, lise düzeyinde yaptığım anketten de biliyorum.
Varlık içinde yokluk çekenleri de bu listeye eklemem lazım. Bu mutlu azınlıkta şükür yok, kanaat yok; yaşadığı zamanın lüksünün de ötelerinde bir ihtiyaç ve devran düşlemekte. Yani bunlar da kendine rağmen bir başkası olarak yaşıyor. Bu azınlığınki de ayrı bir depresyon türü.
İkincisi, hayata karşı endişeli miyiz?
Genelde insanların çoğunluğu, özelde de yine İslam dünyası, hayatının çoğu sahnesini endişelerle geçirmekte. Hükümetlerde beka endişesi; bunun için "gerilim, kriz, kaos hatta ülkeyi savaşa sürmenin kar/zarar hesaplarının verdiği endişeler; sağlık, ticaret, inanç ve değerler alanında yaşanan endişeler..;" insan neslinin hissettiği, bizzat yaşadığı an ve zamanda yaşamasına engel oluyor.
Endişeleriyle yaşayan her kes aslında gerçek hayatı değil, atîdeki yani gelecekteki bir sanal alemde yaşamaktadır. Hem hayatı, atî ve sanal denen iki kavrama bina eden bir insan bulunduğu zamanı yaşayamayacağı için toplumsal yaşama hatta kendi yaşamına da bir fayda veremez.
Endişelerimizin; karşı tarafların, ehl-i dünyanın yaşama uyguladığı projelerden kaynaklandığını da bilmek gerekir.
Şeytan, vesvese projelerini hayata pompalar. "Ben yollarının üstüne oturacağım.." diyen La'in'in bir de dostları vardır. Yetmemiş bir de paralel yapıları vardır ki; aslında ayetin deyimiyle cümlesinin "şüphesiz hilesi zayıftır."
Endişe putunu kırmanın anahtarı; iman, ihlas ve kanaat gibi kalelerden geçer. Şeytani tuzakların başına inecek Zülfikar ve Firavni Saraylardaki albenisi olan cazip sihir ve sihirbazların sanal hilelerini bozacak Asa-yı Musa da bu değerlerin kalesinden temin edilebilir.
İşte tedarik edilen bu manevi mühimmatlarla gelecek endişesinden kurtulup an'da, yaşadığımız zamanın içinde olma şansını yakalarız; hayali alemden çıkıp; gerçek somut dünyamızın insanı olabiliriz.
Üçüncüsü; an denen şimdiki dünyamızda yaşayabiliyor muyuz?
Yukarıdaki izahlardan sonra, andan yani yaşanılan zamandan haberdar olmak ve onu yaşamanın zor olmadığına inanabiliriz. Bunun için de tek şeye ihtiyacımız var o da, "huzurlu" olabilmektir.
Huzurun kaynağı da kanaattir. Kanaat; zorba ve statükoların dayattığı yaşama razı olmak değil, gerekli mücadeleyi gösterdikten sonra, eldeki imkanlarla yaşayabilmesini başarmaktır.
Yê ku dest dikin, dê u bav nakin! İman ve yüreğine güvenmek lazımdır.
Buna; Şeytan ve dostlarının dayattığı kadere isyan; Taktir-i Hüda'ya razı olmak da diyebiliriz wesselam.