Allah’ın adıyla Hakkın güçlü olmadığı bir dünya düzeninde hak güçlünün olur. Bunu biraz açalım. Hakkın elinde sopa yoksa yaptırım gücü yoksa o hak hak olmaktan çıkar. Güçsüz hakkın yerine, eli sopalı-güçlü olan- haksız da olsa haklı olur. Eli sopalı olmayan hak, adalet, insaniyet ve vicdan, eli sopalı olan haksızlığa, zulme, tahammülsüzlüğe ve vicdansızlığa mahkûm ve esir olur. Güçsüz olan bu adalet de olsa olsa zavallı olur. Elsiz, kolsuz, ayaksız insan ne kadar güçlüyse ve kanatsız bir kuş ne kadar uçabiliyorsa güçsüz adalet de o kadar yerini bulur. Evet, böyle bir dünya düzeninde insanlar nezdinde güçlü olan, dili, medyası olan, sırtı sağlam, derinlerle içli dışlı olan güçlüdür. Lakin boynuzsuz koçun hakkını bile boynuzlu koçta bırakmayacak mutlak adaletin sahibi olan Hakkın katında haklı olan daima güçlü olur.
Bunu anlamak, bilmek ve görmek için çok da uzaklara gitmeye gerek yok. Mesela Kürdistan’da eli sopalı olanlar yakıyor, yıkıyor, yol kesiyor, insan kaçırıyor, küçük çocukları öldürmeye teşebbüs ediyor, kaosa oynuyor, kepenkleri kapattırıyor, şantiyeleri basıp araçlarını yakıyor olsa da muhatap görülüyor, görüşülüyor, dinleniliyor ve dikkate alınıyor.
Fakat diğer yandan on yıldır eline silah almayan, hiçbir şiddet eylemine bulaşmayan, saldırıya uğramalarına rağmen sağduyuyu elden bırakmayan, itidalli davranan ve kaos bir yana toplumun dünya ve ahiret saadeti için çırpınan Hizbullah cemaati, Mustazaflar cemiyeti gibi camia ve sivil toplum kuruluşları dikkate alınmıyor. Tabi güçten, kuvvetten, eli sopalı olmaktan maksadım; çeteler gibi zulmetmek, molotoflamak, kırmızı görmüş boğalar gibi her tarafa saldırmak, yakmak, yıkmak ve yol kesmek değildir. Güç deyince psikolojik, siyasi, teknolojik, stratejik, aktif olmak üzere farklı güçler düşünülebileceği gibi en başta akla gelen temel anlamı olan kuvvet, silah, sopa da düşünülebilir.
Demek bu zamanda muhatap alınmak, görülmek, dinlenmek, dikkate alınmak en azından haksızlığa uğramamak için ya belalı olup yakıp yıkacaksın ya da caydırıcı bir gücün olacak. Belalı olmak, yakıp yıkmak, zorbalık yapmak da Müslümanın kârı olmadığı için kalıyor tek seçenek caydırıcı bir güce sahip olmak. Tabi tabi haklı olmak yetmez; onunla beraber caydırıcı bir gücün de olmalıdır. Hatta bu da yetmez, bu caydırıcı gücün, görülmeli, hissedilmeli, iyi bilinmelidir. Gücünü, ağırlığını bilmeyen ya da unutan zorbalar, haklı olmanı es geçip hakkını gasp etmeye çalıştığında gıcırdayan dişini görecek ki korksun da kendine gelsin.
Buraya kadar her şey tamam. Doğru veya yanlış güç ve şiddet belirleyicidir; ne kadar korku saldığın, ne kadar zayiat verdiğin belirleyicidir, birçok hususta. Fakat bazı şeyler vardır ki, dünyanın neresine giderseniz gidin aynı etkiyi yapar aynı tepkiyi çeker. Lazı da Türkü, Kürdü, Arabı ve İngilizi de aynı görür. Dünyanın her yerinde geçerli olan ahlak kurallarından bahsediyorum. Yalan söylemek, hırsızlık, haksızca adam öldürmek vs. kötüdür. Yardım etmek, affetmek, vs. iyidir. Bunlardan kötü olanları kötü bilmek, iyi olanları iyi bilmek için üstün yeteneklere, yüksek bir zekâya, derin bir bilgiye, köklü bir geçmişe, kendini gösteren bir tecrübeye gerek yok. Tüm dünya bunların kötü olanın kötülüğünü iyi olanın iyiliğini bilir. İşte iyiliğini ve kötülüğünü hepimizin bilebileceğimiz meselemize gelelim.
Doğru ve yanlışlarıyla Bdp de Hüda Par da Türkiye ve Kürdistan’ın gerçeklerindendir. Fakat ne hikmetse Hüda Par açıldığından beri teşkilatları ve üyeleri saldırıya uğruyor. Daha önce de farklı İslami Sivil Toplum Kuruluşlarına onlarca saldırı yapıldı ve hala yapılıyor. Bu saldırıları Bdp üstlenmezse de saldırılar Bdpliler veya diğer bir adıyla Bdp’nin kontrol edemediği çocuklar tarafından yapıldığını bilmek için arif olmaya gerek yoktur, ayan beyan ortadır. Pkk/Bdp gruhunun bu saldırıları kınamaması, bu saldırıları önleme girişiminde bulunmaması bu tezimizi tüm açıklığıyla destekler mahiyettedir. Hatta Dicle Üniversitesindeki olaylarda Bdpliler saldırganları birebir sahiplendiler.
Öte yandan kendilerine yönelik yapılan onlarca saldırıya rağmen Hüda Par ve İslami Sivil Kuruluşları itidalli davranmışlar, sağduyulu olmuşlar, sağduyuya davet etmişler. Barışın, huzurun, hoşgörünün ve beraber yaşamanın gerekliliğine dikkat çekmişler. Bu da bir yana Hüda Par, Bdplilere taziye ve bayram ziyaretlerinde bulunmuş. O ziyaretlerden sonra da Bdp yine saldırmış. Şimdi soruyorum.
Hangisi erdem? Kim Barıştan Yana?
Bdplilerin diğer partilerin teşkilatlarına ve üyelerine saldırmak, korku hegemonyası kurmaya çalışmak, çete faaliyetlerine prim vermek, kaosa çanak tutmak mı erdem? Yoksa Hüda par’lıların saldırılara uğramalarına rağmen itidalli davranıp barış, huzur, selamet için haklarından feragat etmeleri, acıyı yutkunmaları, toplumsal barış için diğer partileri ziyaret etmeleri mi erdem?
Rabbim akıl izan sahiplerine sabır, bunlardan yoksun olanlara akıl izan ve insaf versin. Allah’a emanetsiniz.