Suriye sahası için garantör olan ülkeler, harita üzerinde farklı hesaplar yapmaktadır. Ortak ajandaların yanı sıra, garantörlerin kendi özel ajandaları mevcuttur. Suriye için harita üzerinde yapılan hesaplar sahadaki hesaba uyar mı, bunu zaman gösterecek. Her garantör ülkenin kendisine has hesapları mevcuttur. İran, Türkiye ve Rusya ortak bir hedef etrafında birleşseler de detaylara inince hesaplar ayrışmaktadır. Hatta hesaplar iyice incelince, bu ittifakın aynı çerçevede devam edip etmeyeceği şüphelidir. Türkiye cephesinden, Afrin'i çevirmek, temel hedef olarak ortaya konulmaktadır. Türkiye'nin göz yumması ve irade ortaya koyması ile İdlip şehri; Türkiye, İran ve Rusya arasında üç hakimiyet bölgesine bölündü. "Çatışmasızlık bölgeleri tesisi" adı altında, Astana'da alınan bu karar, sahada fiiliyata geçirilmek istenmektedir.
Türkiye, muhaliflere, asıl hedefinin Afrin olduğunu söylemektedir. Muhalifler, nispeten de olsa Türkiye güvenmektedirler. Daha doğrusu güvenmeye kendilerini mecbur hissetmekteler. Tüm şartları zorlayarak Türkiye ile olası bir çatışmadan kaçınmak istemekteler. Türkiye ise, uluslararası nedenlerden ve sahadaki bazı zaruretlerden dolayı ÖSO'yu öncü kuvvet olarak buraya yerleştirmek ve saha hâkimiyetini bu unsurlar üzerinden sağlamak istemektedir. Saha kayıpları ve uluslararası hukuka göre şartlar değiştiğinde işgalci pozisyonuna düşmemek için daima ÖSO'yu yanında bulundurmaktadır. Fakat burada muhaliflerin itirazları devreye girmektedir. Özellikle Hamza Tugayı gibi Amerika ile ilişkilendirilen bazı grupların da İdlip'e sokulmak istenmesi, HTŞ'nin itirazı ile karşılık bulmaktadır. Muhalifler ise eğer hedef Afrin ise Afrin'in karşısındaki İdlip'teki mevzilerini Türkiye'ye bırakıp, hem yardımcı olma hem de bir çatışmadan kaçınma iradesine sahip olduklarını stratejik bir hamle ile ifade etmek istemektedirler. Zamanla tarafların gerçek niyetlerini beraber göreceğiz. Türkiye'nin İdlip'e girmesinin temel nedeni Afrin'i çevirme midir, yoksa üçe bölünen hâkimiyet alanında kendi hissesine düşen kısmında hakimiyetini perçinleme midir, bunu zaman gösterecek. Şu bir gerçek ki, hesaplar anlık değişmekte, bazen planlan dışında fiili bir durum/fırsat oluştuğunda hemen bu durum değerlendirilmektedir.
Türkiye'nin hesabı bu iken, Rusya'da kendi gücü ile giremediği ve kayıp vermesi olası bir yeri, en az kayıpla ele geçirmenin, muhalifleri ittifaklar üzerinden bertaraf etmenin ve daha büyük resme odaklanmanın, hamlelerin dönüp dolaşıp kendi planlarının yolunu açmasının hesabını yapmaktadır. Esed' e gelince; masrafsız ve kayıpsız, kaybettiği toprakları elde etme ümidi ile İran ve Rusya'nın sahadaki hesapları çerçevesinde hareket etmektedir. Garantör ülkelerden birisi olan İran, belki de en büyük fotoğrafa odaklanarak daha uzun vadenin hesaplarını yapmaktadır. Şu an askeri unsurlardan daha ziyade siyasetin getireceği neticeleri ummaktadır.
Tüm bunların dışında, bir de Amerika ve PYD unsurları var. Yukarıda bahsedilen ittifakın hesapları bu iken, ABD'nin de PYD'yi sopa olarak kullanıp kendi planlarını ve siyasetini sahaya hakim kılma çabası mevcuttur.
Bu tabloya baktığımız zaman, Suriyelilerin temel hak ve özgürlüklerini ön plana çıkaran bir yol haritası göremiyoruz. Tam tersine bütün denklemlerin, küresel ve bölgesel aktörlerin rol ve strateji kapma zemininde şekillendiğini görüyoruz.
Şu anda ortada olan tabloya baktığımız zaman, çatışmasızlık bölgesi ve istikrarı sağlama harekatı, aslında İslami kimlikli muhalifleri imha ve fermanını hayata geçirme sürecidir. Bunun hızını ise zaman ve şartlar belirleyecektir. İslami muhalif gruplar tasfiye edilecek ve seküler bir muhalefet oluşturulup Esed'e karşı alternatif olarak sunulacaktır. İran, Esed ve Rusya; böyle bir misyonun ÖSO'ya birkaç gömlek büyük geleceğini gayet iyi bilmektedir.
Türkiye'nin eli ile iş bu aşamaya geldikten sonra, Türkiye'nin bunun için de bir planının olup olmadığını hep beraber göreceğiz. Görünen o ki; Türkiye, böyle bir aşamaya geldikten sonra daha çok sıkışacak ve Türkiye, Suriye macerasında başa dönecektir.