Zina, kadın ve erkeğin, aralarında meşru bir nikah bağı olmaksızın cinsel ilişkide bulunmasıdır. Allah ve Resulü (sav) zinayı haram kılmış ve büyük günahlardan saymıştır. “Zinaya da yaklaşmayınız. Çünkü o bir hayasızlıktır ve kötü bir yoldur.” (İsra: 32)
İslam’ın ihtimamla korunmasını istediği yapılardan biri aile yapısı ve neseb bağıdır. Zina, aile yapısını parçaladığı gibi, neseb bağlarını da koparır. Zinanın yaygınlaştığı toplumlara dikkat edilirse aile yapısı yozlaşmış, ya veled-i zinalarla nesebsizlik veya doğacak çocuk farklı yöntemlerle engellenerek nesilsizlik tehlikesi baş göstermiştir. İnsanlar, hayvani şehvetlerini evlilik dışı ilişkilerle tatmin yoluna gittiğinden aile kurma gereksinimi duymazlar. Zira onlar kadınla bir araya gelişlerini şehvetin tatmini gibi basit bir sebebe bağlarlar. Halbuki Allah Teala, kadınla erkeğin izdivacını neslin devamı ve büyütülüp terbiye edilmesi gibi kutsal bir vazifeye mebni kılmış, şehveti ise bu vazifenin ifa edilmesinin peşin bir ücreti yapmıştır. Şehvet amaç değil, vazifenin icrasına araçtır.
İslam, zinaya götüren yolları kapatmak için, diğer organların su-i amelini de zina diye adlandırıp haram kılmıştır. Diğer organların zinası manevi, cinsel organların zinası ise hakikidir. Zina aniden gerçekleşmez; ya bir bakışın, ya bir fısıldayışın, ya da bir dokunuşun neticesidir ki, zinaya düşürdüğünden bunlar da haram kılınmıştır. “Gözlerin zinası bakmak, kulakların zinası dinlemek, dilin zinası konuşmak, ellerin zinası tutmak, ayakların zinası yürümektir.” (Buhari, Müslim, Ebu Davut)
“Kulak, göz ve gönül; bunların hepsi yaptıklarından sorumludur.” (İsra: 32)
Zinaya ve fuhşiyata düşmemek için İslam’ın nehiylerine uymak lazım. Gayr-ı ihtiyari ilk görüşün dışındaki bakışların haramlığından, kadınlarla bir araya gelişin halvetinden, şehveti tahrike getiren konuşma ve dokunuşlardan… Allah’a sığınılırsa şu zamanın büyük fitnesinden kurtulmak mümkün olur.
“Mü’min erkelere söyle; gözlerini (haramdan) sakınsınlar ve ırzlarını korusunlar… Mü’min kadınlara da söyle gözlerini (haramdan) sakınsınlar ve ırzlarını korusunlar.” (Nur: 30-31)
Allah (cc), insanda yarattığı her türlü zevk ve şehvetin helal dairesi içinde yaşama olanağını da yaratmıştır. Helal dairesi keyfe kafidir, harama girmeye lüzum yoktur. Haram ve günahlar, cehennem kapılarından birer kapıdır. Kim Allah korkusu ile haram ve günahlardan uzak durursa, cehennem kapılarını kendisi için kapatmış ve cennet kapılarını kendisine açmış olur. Çünkü harama düşmemek için mahrum olunan fani zevklerin karşılığı ebedi olanlarına ulaşmaktır. Cennet, bir yönüyle Mü’mine, Allah rızasını gözeterek terk ettiği şehvetlerinin bir mükafatıdır. Zevklerin, tutkuların, sevilen şeylerin ilahi rızaya feda edilişinin karşılığıdır. “Sevdiğiniz şeylerden (Allah İçin) harcamadığınız müddetçe iyiliğe (cennete) kavuşamazsınız.” (Al-i İmran: 92) Mahsur kaldıkları mağaradan kurtulmak amacıyla, Allah rızası için işledikleri amelleri vesile ederek dua eden üç arkadaştan birinin zinaya muktedir olmuşken, Allah korkusunun hatırlatılmasıyla, zinadan vazgeçmesinin kurtuluşlarına vesile olması da, Allah rızasını gözeterek haramlardan uzak durmanın necat kapısı olduğunu göstermektedir. Ve yine rivayetlerde geçmektedir ki, bir genç, rızasını gözeterek Allah’a ibadet edip günahlardan uzak durduğunda, Allah Teala, meleklerine karşı bu gençle övünerek şöyle der: “Bu genç benim rızam için şehvetlerini terk etti, şahid olun ben de onu cennetime koyacağım.” Şehvetlerin kuvvetliliğine, şartların kötülüğe çekişine, ortamın teşvikine rağmen gözünü, fercini fuhşiyattan koruyana ne mutlu! Rahmete , cennete ve rızaya ne kadar da yakınlaşmıştır.
Zina ve etrafındaki fuhşiyat, kötülüklerin ve suçların artmasına da sebep olur. Ahir zamanın insi şeytanları, internet, televizyon, gazete vs araçlarla ve toplum içindeki çıplaklıkla, şehvetleri mütemadiyen tahrik edip, ahlaksızlığı revaca çıkarıyorlar. Şehvetleri tahrik edilen gençler – inancın ve Allah korkusunun da sistemce köreltildiği bir toplumda- meşru yolları kullanmayınca, haddi aşıp zinaya ve tecavüze başvurmaktadırlar. Ahlaksızlığın ve fuhşiyatın kucağına itilen gençler, en büyük acıları da kendi ailelerine, toplumlarına yaşatıyorlar. Emsallerinin toplumu kuşattığı bir örnek: Geçen günlerde, gazetelere yansıyan bir haberde, genç bir kızın sevgilisiyle beraber olup kendi anne-baba ve ablasını öldürdüğü haberi vardı. Gençlerin en kıymetli varlıklarını acımadan öldürdüğü ve toplumun da bunu sıradan bir haber olarak okuduğu, kalpleri parçalayan bu hadiselerin müsebbibi kim? Bu ahlaksız ve cani gençliğin mimarları, haberi veren televizyon, gazete, internet ve baskıyla dini/dindarları toplumdan dışlayanlardır. Meyvesinin acı olduğunu bile bile ağaçları dikiyoruz, sonra da ağaçlar büyüyüp acı meyve verince, ağaçları taşlıyoruz. Bugünkü ahlaksız gençliği yetiştirenlerin, kendi kendilerini taşlama zamanı gelmedi mi?
İnternet v.b. işlevdeki araçlar üzerinden, bugün gençlerimizin ahlakı öldürülmekte ve rezil bir hayat peydahlanmaktadır. ‘İnternet Cafe’ler, gençlerin tanışıp haram ilişkiye girdikleri mekan konumuna gelmiş durumda. Pornografi filmler ile VCD’lerin piyasayı sardığı ve çocuk pornosunun sektörleştiği bu ortamda, anne-babalar olarak çocuklarımızın üzerine ne kadar titrememiz gerektiği sanırım anlaşılıyor. Sadece baskı yolunu kulllanarak çocukları kontrol etmek, eğitim açısından doğru bir yaklaşım değildir. Alternatif sunulmayan bir baskı, çocuğun bozulmasına sebebiyet verir. Çağımızın gerekliliği olan gelişmelerin ürünlerini, İslami bir çerçevede çocuklarımıza sunmamız gereklidir. İslam, bilgisayara, televizyona, filmlere düşman değil; bunların haram işlerde kullanılmasına karşıdır. Öyle ise çocuklarımıza bu olanakları sağlayıp, bu araçlar üzerinden İslami eğitim vermeliyiz.
Zinanın yaygınlaştığı toplumlarda, boşanmalar artmakta ve aile yuvaları dağılmaktadır. Bebeler ve çocuklar en çok muhtaç oldukları sevgi ve şefkat kucaklarını kaybedip, garip ve hasta psikolojiye sahip bir yaşama sürüklenmektedir. Fuhşun dağıttığı ailelerin, boynu bükük ve sahipsiz bıraktığı çocukların haddi hesabı yok. Sadece bu vebal dahi fuhşiyatı yayanların, cehennemde yanmalarına yeter.
Zina ve ona götüren sebepler, insanlardaki haya mefhumunu öldürür. Hayanın öldüğü insanlar, fuhşiyatı alenen işlenen çirkefliğe dönüştürürler. Günümüz toplumları, fuhşiyatın aleni işlenen hayasızlığını yaşarken, bir müslümanın da bu toplumda, imanını koruma endişe ve gayretini fazla taşıması gerekir. Helakların yaşandığı böyle toplumlar içinde bulunmanın tek kurtuluş kapısı; iman, fuhşiyattan uzak durmak, iyiliği emr ve kötülüğü nehyetmek, masiyete buğzetmektir. Fuhşiyata hoşgörü ile yaklaşma veya duyarsızlığı, gazaba uğrayanlarla aynı helaketi yaşattırır. Rivayetlerde, kötülükle mücadele etmeyen, fuhşiyata buğzetmeyen ibadet ehlinin, kötülerle beraber helak olduğu haberleri vardır.
Kainat, kendi kıyametini koparmadan, insanlık kendi kıyametini kopartmaktadır. Değerlerin öldüğü, şehvetlerin tatmini peşinde koşan, günahların fazilet; fazilet ve erdemin ise ayıplandığı bir inanç ile yetişen nesil, insanlığa yar değil, bardır.(yük) İnsanlık kendi temelleri altına dinamit koymakta, bir gün umum başlarına patlayacaktır.
Zina ve fuhşiyatın yaygınlaştığı toplumlarda ölümcül hastalıklar da bedenden bedene kol gezmekte. AIDS ve frengi gibi öldürücü hastalıkların dünya üzerindeki hızlı yayılışı, meşru zeminin dışındaki ilişkilerin veled-i zinasıdır. Evet! Mücrimler, gayr-ı meşru ilişkilerlerinden doğacak çocukların doğumlarını, kürtajla veya başka yollarla ortadan kaldırırken, AIDS ve frengi gibi daha büyük ve tehlikeli bir veled-i zinayı doğurup, insanlığın kaderine musallat ettiler.
Zina ve ilişkili fuhşiyat konusu, çağımızın en yaygın işlenen büyük günahı olduğundan, genişçe ele almak istedik. Allah izin verirse, önümüzdeki sayıda da bu konuya devam edeceğiz.
Allah’ın razı olduğu bir kul olma duası ile…