Basına ve sosyal medyaya yansıyan bazı görüntüler bizlere gelecek adına umut aşılar niteliktedir. Batman ve İdil'de “Hayat Namazla Güzeldir” ana temalı etkinlikler düzenlenip, çocukların namaz ve cami ile tanışmalarının merasimleri yapıldı.
Düşünüyorum da bu ülkeye hizmet ediyorum diye, temellerine dinamit koyan sözde vatanseverlerin bizlere verdiği zararın çetelesi herhalde tutulamaz.
Neden mi?
1990'lı yıllarda yine bunlara benzer camii çalışmaları yapılmaktaydı. Çocuklar her yerleşim yerine göre uygun bir zamanda camiye geliyorlardı. Gönüllü eğitmenler de o saatte hazır bulunup, çocuklara Kur'an-ı Kerim dersinin yanında siyer ve diğer İslami ilimler ile ilgili dersler veriyorlardı.
Tabi o zaman bu durumdan memnun olmayanlar vardı. Bunları sıralayacak olursak:
Memnuniyetsizlerin ilkleri şehirlerde ortaya çıktılar. Özellikle Diyarbakır'da şehrin hırsızları cami çalışmalarından çok rahatsız oldular. Çünkü namaz saatleri dışında sakin yerler olan, özellikle mahalle arasındaki camiler, hırsızların ana karargâhı durumundaydılar. Buradan teşkilatlanıp, şehre dağılıyorlar, sonra gün içerisinde çaldıklarını gelip burada paylaşıyorlardı. Bu güruh Kur'an öğreticilerini engellemek istedilerse de, pabucun o kadar ucuz olmadığını kısa zamanda anlayıp, camileri terk ettiler.
İkinci memnuniyetsiz grup; bizatihi cami imamı ve yaşlılardan oluşan cemaatiydi. Daha önce camilerde çocuk seslerine alışık olmadıkları her hallerinden belli olan bu gibilerine, Resulullah (sav)'in uygulamaları hatırlatıldı. Peygamber'in torunlarının namazda sırtına çıktıkları söylendi. Ancak sorun sadece bu kadarla bitmiyordu. Dışardan imamlara baskı yapılıyordu ve camide ders verme işine son vermesi isteniyordu. Buna da güzellikle mukabelede bulunulup, derslere devam edildi
Üçüncü memnuniyetsiz kesim PKK idi. Bilindiği üzere PKK tüm programını Kürd gençlerinin saflarına katılması üzerine bina ediyordu. Diyarbakır sokakları onlar için bir maden niteliğindeydi. Suça itilmiş, aile sevgisinden mahrum, bir nevi sokağın malı olan birçok çocuk onlar için potansiyel PKK'lıydı. PKK diğer iki grup gibi basit bir yapı değildi ve örgütsel olarak bu işe engel olmak istiyordu. Ancak bedel ödeyerek PKK'ye cevap verilebilirdi. Nitekim öyle oldu. Nice Kur'an öğreticileri cami yolunda şehid oldu. Hatta Susa gibi yerlerde toplu şehadetler yaşandı. Ama neticede ders vermekten vazgeçilmedi.
Dördüncü memnuniyetsiz kesim bizatihi 28 Şubat zihniyetli laik devlet yöneticileriydi. Bunlara karşı alınacak tedbir hemen hemen yok gibiydi. Çünkü bazen ders alan çocukları dahi gözaltına aldıkları oluyordu. Bu camilerden gözaltına alınan Kur'an'ın gönüllü öğreticilerinin çoğu kumpaslarla müebbet hapse mahkûm edildiler ve halen Türkiye'nin değişik yerlerinde cezaevlerinde bulunuyorlar. Tabi bu kumpaslarda o zamanlar el üstünde tutulan FETÖ mensuplarının payı çok büyüktü.
Peki, şimdi ne oldu? Camilerden gözaltına alınıp küçücük yaşlarda nezaret ile tanıştırılan o çocuklar sokağa terkedildi. Kur'an okuyup, siyer ve fıkıh öğreneceklerine sokakta her türlü melanetle karşı karşıya kaldılar. 28 Şubatçılar, aileleri ziyaret edip, çocukların camilere gönderilmemesi ve sözde yanlış dini bilgilere karşı tedbirli olunması hususunda uyardılar.
Bu şekilde dini bilgilerden mahrum kalan nesil, PKK için tekrar uygun maden olma vasfı kazandı. PKK hendek olaylarında, sokaklardan topladığı ve hali hazırda yetişkinleşen o çocuklardan çok faydalandı. Kısacası 28 Şubatçılar, kendi elleriyle laikleştiremedikleri gençleri, PKK/BDP/HDP eliyle laikleştirme sürecine tabi tuttu.
Ancak bu gün o çocuklar Batman ve İdil'in sokaklarını “Hayat Namazla Güzeldir” sloganıyla inletmektedirler.
Allah aşkına söyleyin. Hayat öyle mi yoksa böyle mi güzeldir?