Hayat, muhtevası bakımından zengin bir kavramdır. Her insanın hayata bakışı, hayata dair söylemi farklıdır, farklılık arz eder. Kimi, hayatı kulluk bilincinin oluşması gereken yer, kimi geleceğe yatırım için bir mekân kimi ise hayatı zamanla eşdeğer görüp hızla akan suya benzetmiştir. Yani hayat, yaşanılan psikolojiye göre olumlu ya da olumsuz anlamlar içermektedir. Tıpkı mevsimler gibi, insanı farklı şekilde etkiler.
Bu etkiyi bireysel veya toplumsal olarak düşünebiliriz.
Kişi, ailesinde mutluysa eşi onun için hayat kaynağıdır. Muhabbetler, ‘'hayatım'' eksenli olur. Kişi, birinin vesilesiyle namaza başlamışsa,'' İyi ki seni tanımışım, seni tanımakla hayatım değişti.'' diyebilir. Ya da bir kanalı, radyoyu bir yazarı dinleyip düşüncelerinin değiştiğini bununla da hayatının farklılaştığını söyleyebilir. Olumsuz durumlarda ise ‘'Sensiz hayatın bir anlamı yok. Bu nasıl bir hayattır? Bizimki de hayat mıdır?'' gibi düşüncelere sahip olabilir.
Hayatla ilgili ortak bir algı var mıdır?
Konuyu ilahi kaynak ve pratikleri yaşayan insan tecrübesi bağlamında ele aldığımızda, hayatla ilgili doğrular, yalanlar üzerinden gerçeklik kazanıyor. Tecrübe sahiplerinin ortak görüşü, ‘' Hayat yalandır. Bizleri aldattı, sakın sizleri aldatmasın. Gençlik de, güzellik de, mal da, makam da yalandır; aldatıcı şeylerdir.'' deyip yanlışlar üzerinden doğru hedeflere işaret edilir.
İşaret edilen Kur'an; bizleri Hadid sûresinde şöyle uyarır, '' Bilin ki, dünya hayatı ancak bir oyundur, bir eğlencedir, bir süstür, aranızda bir övünmedir, mallar ve evlat hususunda bir çokluk yarışından ibarettir. Bir yağmurun misali gibidir ki, (bitirdiği) bitkisi, ekincilerin hoşuna gider; sonra kurur da onu sararmış görürsün; sonra da kuru bir çöp olur. Âhirette ise (kâfirler için) şiddetli bir azab ve (müminler için) Allah'tan bir mağfiret ve bir rıdvan (O'nun rızası) vardır. Dünya hayatı ise, aldatıcı bir menfaatten başka bir şey değildir!
Yunus sûresinde ise; Dünya hayatı tıpkı gökten indirdiğimiz yağmura benzer. O yağmurla insan ve hayvanların yiyerek beslendikleri bitkiler bol bol yetişir; yeryüzü renk renk, çeşit çeşit mahsullerle süslenir. Yerin sahipleri bütün bunlara malik olduklarını sandıkları bir sırada, geceleyin veya gündüzün birden emrimiz geliverir de, orayı hiçbir şey bitirmemişe çeviririz. İşte biz ayetlerimizi, düşünen insanlar için böylece apaçık beyan ederiz.
Düşünen insanlar, hayatı ahiretin tarlası olarak görmeli; hayatı, amel işleme mekânı olarak gördüklerinde hayatta var olan insandan, hayvandan, bitkiden alacağı sevaplarla ebedi hayatını süsleyebilir. Bu konuda yüce Mevlâmız Haşr sûresinde, ‘'Onlardan önce (Medine'yi hem yurt hem de iman (İslam evi) edinen kimseler, kendilerine hicret edip gelenleri severler. Onlara verilen şeylerden dolayı gönüllerinde bir ihtiyaç ( bir sıkıntı) duymazlar. Kendilerinin ihtiyacı olsa bile, (onları) öz canlarına tercih ederler. Kim (mala karşı) nefsinin hırs ve cimriliğinden korunursa, işte onlar, kurtuluş ve saadete erenlerin ta kendileridir.
Rabbim bizleri, bu hayatın muhtevasını anlayıp ebedi hayata yatırım yapanlardan eylesin.
Selam ve dua ile…