Kâinatın bir yaratıcısı vardır. O da Allah’tır. O her şeyi yoktan var etmiş, yeri göğü yaratmıştır. O hiçbir şey yok iken, yani kâinat yaratılmadan evvel de var idi. Bu nedenle “Ezel” dir. Yani ezeliyet sıfatına sahiptir.
Müminler iman etmiş, varlığın yegâne ve tek halıkına teslim olarak, Müslüman olmuşlardır. Yüce bir zatın kulu olmak, onları izzetli ve şerefli kılar. Bu nedenle Allah azimüşşan: “İzzet; Allah’ın, onun Resulünün ve Müminlerindir”[1] diyerek izzet ehlini
tanımlamıştır. Kıyamet günü Allah’a hesap veren bir grup, kutsi hadiste şöyle anlatılır:
Şüfeyyü'l-Esmâi, Hz. Ebu Hüreyre'den naklediyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Kıyamet günü ilk çağrılacaklar, Kur'ân-ı ezberleyen biri, Allah yolunda öldürülen biri ve bir de çok malı olan biridir. Allah Teâla Hazretleri Kur'ân okuyana: "Ben Resulüme inzal buyurduğum şeyi sana öğretmedim mi?" diye soracak. Adam: "Evet ya Rabbi!" diyecek. "Bildiklerinle ne amelde bulundun?" diye Rab Teâlâ tekrar soracak. Adam: "Ben onu gündüz ve gece boyunca okurdum" diyecek. Allâhu Teâlâ Hazretleri: "Yalan söylüyorsun!" diyecek. Melekler de ona: "Yalan söylüyorsun!" diye çıkışacaklar. Allahu Teâla Hazretleri ona: "Bilakis sen, "Falanca Kur'an okuyor" densin diye okudun ve bu da söylendi" der. Sonra, mal sahibi getirilir. Allah Teâlâ Hazretleri:
"Ben sana bolca mal vermedim mi? Hatta o kadar bol verdim ki, kimseye muhtaç olmadın?" der. Zengin adam, "Evet yâ Rabbi" der. "Sana verdiğimle ne amelde bulundun?" diye Rabb Teâlâ sorar. Adam: "Sıla-i rahimde bulunur ve tasadduk ederdim" der. Allâhu Teâla Hazretleri: "Bilakis sen: "Falanca cömerttir" desinler diye bunu yaptın ve bu da denildi" der. Sonra Allah yolunda öldürülen getirilir. Allah Teâlâ Hazretleri: "Niçin öldürüldün?" diye sorar. Adam: "Senin yolunda cihatla emrolundum. Ben de öldürülünceye kadar savaştım" der. Hak Teâlâ ona: "Yalan söylüyorsun!" der. Ona melekler de:"Yalan söylüyorsun!" diye çıkışırlar. Allah Teâla Hazretleri ona tekrar: "Bilakis sen: "Falanca cesurdur" desinler diye düşündün ve bu da söylendi" buyurur. Sonra (Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) Ebu Hüreyre'nin dizine vurup): "Ey Ebü Hureyre! Bu üç kimse, kıyamet günü, cehennemin, aleyhlerinde kabaracağı Allah'ın ilk üç mahlukudur!" dedi.[2]
"Dünya hayatını ve onun ziynetini isteyenlere, orada işlediklerinin karşılığını tastamam veririz. Onlar orada bir eksikliğe de uğratılmazlar. İşte âhirette onlara ateşten başka bir şey yoktur. İşledikleri şeyler orada boşa gitmiştir. Zâten yapmakta oldukları da bâtıldır"[3]
İnsan Allah için vardır. Yaşam Allah’a ibadet etmek için sürdürülmelidir. İnsanların dünya da var olmasının tek sebebi yaşamını Allah’ın istediği şekilde sürdürmesi ve onun yüce adını anmasıdır.
O halde her halükarda gayemiz Allah olmalıdır. Yaptığımız her şeyde Allah’ın rızasını gözetmeliyiz. Her fiilimiz, her faaliyetimiz, her amelimiz öncelikle ilahi rızaya yönelik olmalıdır. Allahın rızası olmayan her iş boştur, her amel beyhudedir batıldır. Vasıta olmadan gayeye ulaşmak mümkün değildir. Allah’a ulaşmanın vasıtası ise ibadet, yani salih ameldir.
Allahu Teala ayeti kerimede şöyle buyuruyor:
“Ben hakka yönelen birisi olarak yüzümü, gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Ben Allah’a ortak koşanlardan değilim.”[4]
Müslüman Allah’ın rızasını öyle saf, öyle berrak netleştirmelidir ki yaptığı
ibadetlerin hepsinde amaç ilahi rızayı kazanmak olmalıdır. Hayatının her an ve zamanında Allah’ın çizdiği sınırlar içinde hareket etmeli, düşünce, fikir ve yaşantısını onun rızası doğrultusunda sürdürmelidir. Ta ki, tüm yaşamı ve ölümü yani son nefesi dahi onun için olsun.
Müslüman’ın gayesi Allah’tır. Her işinde, her amelinde, Allah’ın rızasını gözetir, onun gösterdiği yolda ilerler. Zamanını Allah’ın rızasını kazanacak amellerle doldurur, Allah’ın hoşnut olmadığı fiillerden uzak durur. Her yaptığı işi, Allah’ın istediği şekilde, onun belirlediği kurallar doğrultusunda sırf onun rızasına nail olmak için yapar.
Onun rızası dışında başkasının rızasını gözetmek Allah’ın rızasından uzaklaşmaya neden olur. Bir işte Allah’ın rızası olsa bile kişi, başkasının rızasını gözeterek o işi yapıyorsa, onun Allah rızasından uzaklaşmasına yeter.
Toplum da aynen böyledir. Topluluk Allah’ın rızasını kazanmak, Allah’a ulaşmak için bir araya geliyor, yardımlaşıyor ve dayanışıyorsa o zaman o toplum Allah rızasını kazanan bir toplum olur. Onların bir araya gelmesinin birbirleri için fedakârlıklarda bulunmalarının tek nedeni, yalnız ve yalnız Allah’ın rızasını kazanmaktır. Onlar Allah’a daha kolay ulaşmak için topluluk halinde hareket ederler. Allah’ın rızasını elde edebilmek için topluluk oluştururlar. Onların tek gayeleri Allah’tır. Camide Allah için toplanır, mektepte Allah için okurlar. Her yaptıklarını sırf Allah rızası için yaparlar. Amaç ve gayeleri her zaman tektir. Hedef her zaman yektir. O da ancak ve ancak Allah’tır. Allah’a ulaşmaktır. Allahın hoşnutluğunu kazanmaktır. Allah’ın rızasına nail olmaktır. Evvelde de ahirde de Allah’a varmaktır.
Toplum ve cemaatler Allah’a ulaşmak için yardımlaştıklarında Allah’ın eli o toplumun üzerinde olur, o topluluk hayır ve bereket içerisine gark olur. Ne zaman ki toplum için Allah’ın yüce şanı kullanılmaya başlanır, işte o zaman Allah’ın rahmet eli toplumun üzerinden kalkar. Kişi gayesiyle baş başa kalır. Rahmet ve bereket perdesi üzerlerinden çekilir, Allahın kalplerini birbirlerine ısındırması ortadan kalkar. Kin, nefret, kıskançlık, buğz, haset, dünya menfaati, nefis mücadelesi, koltuk ve makam sevdası ilahi aşkın yerini alır. Gözler ve gönüller Allah’tan uzaklaştığında; itibar, güven, sevgi ve muhabbet ortadan kalkar. Fedakârlık, emniyet, güven yok olur. Yerini şüphe, önyargı, çekememezlik, koğuculuk, gıybet, dedikodu, söz getirip götürme alır. Bunun sonucunda izzet, vakar, şahsiyet ve kişilik gibi insanı insan yapan özellikler yok olur. Allah’tan başka hiç kimseye eğilmeyen başlar bu vesileyle önce amirine, sonra çıkarına, daha sonra da güç ve kudret odaklarına eğilir.
Kısacası Allah gayesini kaybeden kimse onun haricinde onlarca gaye bulur, ömrü boyunca o gayeler peşinde koşar. Oysa gayesi Allah olanın başka yollara, gayelere ihtiyacı yoktur. O, o kadar büyük ve yücedir ki, tüm yollar ve gayeler onun gayesi için seferber olur. Tüm yollar onun yolu için kapanır, yok olur. Görünen bir o yol kalır. O da ancak onun yoludur. En büyük, en yüce olan O’dur. Ondan hiçbir şey ve hiçbir amaç üstün olamaz. O hiçbir hedef ve gaye için kullanılamaz. Tüm hedef ve gayeler ancak ve ancak Onun için vardır. O tek ve yegâne hedeftir. Her şey ama her şey ona ulaşmak için yok olup feda edilmeye değerdir.
Rabbimiz, bizleri Onun rızasını gözeten, ona ulaşmak için yaşayan, onun rızası için toplanan kimselerden eyle… Âmin.
“Kim iyilikle gelirse onun getirdiğinin on katı vardır. Kim de kötülükle gelirse o sadece getirdiğinin dengiyle cezalandırılır. Onlar haksızlığa uğratılmazlar... De ki; şüphesiz benim namazım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm hepsi âlemlerin rabbi olan Allah içindir. Onun ortağı yoktur. Ben bunlarla emrolundum.”[5]
İnzar Dergisi
[1] Münafikun: 8
[2] Müslim, İmâret 152 (1905); Tirmizi, Zühd 48 (2383); Nesâi, Cihâd 22 (6, 23, 24)
[3] Hud: 15-16
[4] En’âm: 79
[5] En’am: 160-163