Almanya eski başbakanlarından Helmut Kohl öldü.
Ondan söz edenler hemen iki Almanya'nın birleştirilmesi konusundaki çabalarından ve bu işteki büyük başarısından söz ediyorlar.
Almanya için olduğu kadar Avrupa için de önemli bir adamdı.
1982'de başbakan oldu.
Avrupa Birliği‘nin kurulmasına ilişkin 1992 Maastricht Sözleşmesi'nde, yapısal reformların içerik ve sınırları konusunda çok çaba harcadı. Avrupa para birliği gibi hayal olarak görülen konularda bile adımlar atılmasında en önemli kişi olarak kabul edilir.
Angela Merkel, "Helmut Kohl, biz Almanlar için bir şanstı." diye konuştu. Merkel doğru söylüyor, çünkü Almanya'nın şu anda bulunduğu etkili siyasi konumda onun büyük payı var.
16 yıl başbakanlık yaptı.
Avrupa Birliği fikrine bağlı olanlar ondan sürekli övgüyle söz ediyorlar.
Her fani gibi öldü ve hesabını vermeye gitti.
Helmut Kohl hakkında söylenenlere bakınca İslam dünyasındaki liderleri düşündüm.
Biz Müslümanlarda “Ölülerinizi hayr ile anın” buyruğu genellikle dikkate alınır. Tabii bu daha çok sıradan ölüler için geçerlidir, siyasi kişilikler için değil.
Peki, bizde son yılların hangi lideri iyilikle anılıyor?
Zihni parçalanmışlıklar, gelecek algılarımızda öyle tahribatlara neden oldu ki, ölmüşlerimiz hakkında değerlendirme yaparken ya iyilikleri ya da kötülükleri hiç görmüyoruz.
Hadi kötülükleri görmemenin insani ve İslami bir tarafı da vardır diyelim, peki iyilik ölçülerimizdeki savrulmayı nereye oturtacağız?
Ya da soruyu şöyle değiştirelim.
İslam dünyasındaki liderler “Hayırla anılmak” için hangi çaba içerisine giriyorlar?
Siyonist terör şebekesi, işgal ettiği İslam topraklarında duvarlar örerken, bu duvarlara karşı çıkanlar seslerini ne kadar yükseltebiliyor? Yeni duvarlar inşa etmek için İslam düşmanları ile ittifaklara girenleri kim, neden hayırla ansın?
Şu anda çatırdama emareleri görünse de Helmut Kohl, Avrupa'nın birleştirilmesi için çaba harcamış, bu ideal için siyasi kariyerini ortaya koymuştu. İslam dünyasında neden kimse içtenlikle Müslümanlar arasında sınırların kaldırılmasından, ortak savunma paktlarından, ortak ticaretten söz etmiyor/edemiyor? Neden tüm çıkar hesapları “ulusal” sınırlar dahilinde yapılıyor.
Her gün geçici dünya hayatının geçiciliğine bir kez daha şahit oluyor, bitmemiş işlerimizle sıranın bize gelmesini bekliyoruz. Bitirmek istediğimiz işlerimizin de ahiretimizi mamur etmek için değil belki berbat etmek için olduğunu görmüyor/göremiyoruz.
Helmut Kohl'un şahitleri bu dünyada onun idealine bağlı olan liberaller, sosyalistler ve demokratlardı. Onun dünyevi çabası, dünyevi övgülerle karşılık buluyor, onun için anma törenleri yapılıyor.
Peki ya bizim şahitlerimiz…
“Sur'a üfürüldü; böylece Allah'ın diledikleri dışında, göklerde ve yerde olanlar çarpılıp-yıkılıverdi. Sonra bir daha ona üfürüldü, artık onlar ayağa kalkmış durumda gözetliyorlar.
Yer, Rabbinin nuruyla parıldadı; (orta yere) kitap kondu; peygamberler ve şahidler getirildi ve aralarında hak ile hüküm verildi, onlar haksızlığa uğratılmazlar.
Her bir nefse yaptığının tam karşılığı verildi. O, onların işlediklerini daha iyi bilendir.” (Zumer /68-70)
“Her şeyi bilen”in gözetiminde mukadder sona doğru giderken “orta yere konacak kitap”tan, getirilecek olan “Peygamberler ve şahidler”den ürpermemiz gerekmiyor mu?
Ardımızdan bizi “hayırla yadedecek” mazlumlara, bize hayır duada bulunacak kardeşlerimize hiç mi ihtiyacımız yok?
“… Yine de düşünmeyecek misiniz?” (Enam/50)