Gönül isterdi ki bugün gönül dostlarımla bir hasbihâl edeyim.
Gönül isterdi ki yayın hayatında günlüğe geçen Doğruhaber okuyucusuna güzel haberlerle bir girizgâh yapayım.
Gül bahçesinden güller dermekti muradımız. Dedim ya gönül isterdi ki dünya dağdağasıyla gündeminizi meşgul etmeyeyim.
Ancak ne ülkenin içinde bulunduğu durum okuyucuma güzelleme yazmama müsait, ne de ümmetin ahval ve şeraiti.
Bütün bunların üstünde bir de ABD'nin boynuna geçirdiği tasmaya meftun yılışık, sırnaşık toplumun ihanetine alışık olduğu sokak iti.
15 Temmuz'da ülkeye cehennemi yaşatmaya amade ABD fillerine ebabiller siccîl taşlarıyla mukavemet gösterdi.
Bilirim, ihanet bedelini “rahmet tokadı” diye yutturuyor meczup. Ancak “şamar oğlanı”na döndüğü aşikâr… Bunu gör(e)meyen zevata anlatılacak her söz fazladan konuşmak olacaktır.
15 Temmuz'da Akıncılar Hava Üssü'nde darbe planını yapan adi öküz, o gün Ankara Kazan'daki Akıncılar Hava Üssü'ndeydi. Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar ve kuvvet komutanlarının tutulduğu 4. Ana Jet Üs Komutanlığında hain planın en büyük ayağını gerçekleştiren öküz, ifadesinde “Amcam, o bölgede kıymetli arazi olduğunu, gelecekte iyi para getireceğini söylemişti. Ben de 14 Temmuz akşamı Sakarya'dan Ankara'ya geldim. Tarla bakarken yakalandım, darbe ile ilgim yok, bir gürültü duydum, merak ettim. Bunun için üsse geçtim.” demişti.
İfadesindeki amcasının Papa'dan el almış Kardinal olduğunu, kıymetli arazi olarak gördüğü yerin Akıncı Hava Üssü olduğu, kodları virüslenmiş tunç askerleri de değerlendirilecek taşınmaz mal olarak gördüğünü açıklamama gerek yok sanırım.
Öyle ya Pansilvanya'dakinin emri olmadan tuvalete gidemeyenin taşınmaz maldan farkı ne olabilir ki?
Adi Öküz'ün ifadesini emlak ve gayrimenkule bağlamasındaki komediyi hepiniz duydunuz.
Bundan da daha komiği Nurettin Oruç'un gözaltı ifadesinde “Biz oraya hayvan belgeseli çekmeye gitmiştik” demesiydi.
Hayvan derken neyi kastettiğini anlamakta zorlandınız değil mi?
Kırk yıldır orduya koyun, sığır yerleştiren, başlarına adi bir öküz geçiren, sokaklara tanklar ve uçaklar eşliğinde fil salan satılık müsvedde; elbette mekânı değerli bir gayrimenkul, yani taşınmaz MAL, belgeseli çekecek ekibin başına kemal; belgeseli çekilecek sığırların başına da adi bir öküz geçirecek ve Afrika kıtasında çekilen belgesellere taş çıkaracak bir belgesel vücuda getirtip ABD sinemasıyla yarışacaktı.
Bir düşünün, dünyada kendi türündeki canlılara karşı bunlardan daha vahşi yaratık (Mısır Baltacıları hariç) var mıdır?
Tüm hayvan belgesellerinde hayvanların doğal ortamdaki davranışları gözlenirken bu belgeselde koduna ihanet zerk edilmiş yaratıklar incelenecek ve yönetmen bu belgeseli ABD'deki “satılığın” önüne koyup “işte eseriniz” diyecekti; ama olmadı.
Kırk yıldır ihaneti ilmek ilmek dokuyan, İslam'ın izzetine her fikrin rezaletini tercih eden yapının çekeceği hayvan belgeseli ağababaları için önemlidir.
Yani bu belgeselin bu topraklarda çekilmesi ABD için önemli…
Tasmalı it başaramadıysa kanlanmaya başlayan yavşak bir bit bulana kadar sızıntıya devam.
Ta ki istenilen hayvan belgeseli çekilene kadar…