Geçtiğimiz Pazar günü Diyarbakır için söylenecek ilk söz de budur son söz de budur;
Hâzâ min fadli Rabbina-Bu Rabbimizin bizlere bir lütfudur, bir fazl-ı keremidir, bir ihsanıdır.
Rabbimiz istedi böyle olmasını ve oldu.
Bir milyondan fazla insanın kalbine Rasûlünün sevdasından bir ateş parçası koyuveren O’dur, onları bu sevda ile yerinde duramaz hale getiren ve meydanlara bir sel gibi akıtan O’dur.
Her yıl bir öncesine göre katlaya katlaya bugünlere getiren O’dur.
İstasyon meydanına inmezden günler öncesi bu sevdayı yüreklere salıveren Rabbimizdir.
Türkiye genelinde ve özellikle Diyarbakır’da milyonlarca insana milyarlarca salâtü selam getirten O’dur, milyarlarca tevhid okutan odur, dillerinden zikri eksiltmeyen O’dur, yüz binlerce hatim yaptıran O’dur.
Hiç kimse bu işi kendisinin yaptığını zannetmesin, hiç kimse kerameti kendisinde görmesin.
Elbette Rabbimiz bunun için bir takım samimi ve ihlâslı çalışmaları vesile kılmıştır, elbette bunun için birilerini sebep kılmıştır.
Fakat biz yine diyoruz ki, toplumların kalbi doğrudan doğruya Allah Teala’nın elindedir, istediği gibi evirir çevirir.
Bunun gerçekten böyle olduğunu birazcık imanı ve insafı olan herkes rahatlıkla görür ve anlar.
“Kulum bana bir adım gelirse ben kuluma on adım gelirim, kulum bana yürüyerek gelirse ben ona koşarak varırım…” kutsi hadisin anlamını hiç bu kadar net anlamamıştım.
Bu muhteşem Diyarbakır manzarasının arka planında samimiyet ve ihlâstan başka bir şey görmüyorum.
Bakmayın siz bir milyona fit olduğumuza. Geçen yıl için bir milyon demişti tarafsız medya. Bu sene geçen yıldan çok çok fazla olduğunu dost düşman herkes itiraf etmektedir. Böyle bir kalabalığı Diyarbakır değil, Türkiye bile hiçbir zaman görmemiştir.
Miting alanına dâhil olmadığı halde civardaki bütün parklar tıklım tıklım dolmuş, iğne atacak yer yoktu. Platformdan baktığınızda kalabalığın hiçbir taraftan ucu, sonu yoktu.
Gördüğüm bu muhteşem manzara karşısında aklıma ilk gelen şey ne oldu biliyor musunuz? Aman Allahım! Bundan sonra ne olacak, gelecek yıl ne olacak? Rabbim bütün bunlarla neyi murad ediyor, bizleri nerelere doğru götürüyor acaba dedim. Öyle değil mi, siz hiç düşünmüyor musunuz bunları?
Allah (cc) öyle insanları getirmişti ki bu İstasyon Meydanına, birbirlerini yakından tanıyanlardan bir dinleseydiniz. Ömür boyu İslam’a cephe almış kişilerin çoluğunu çocuğunu kamyona doldurup Peygamber Sevdasına katıldıklarını göz yaşlarıyla anlatıyorlardı.
Bu muhteşem kalabalığın arasında az da olsu, saçları başları açık, kolları açık, kot pantolonlu kızların ellerinde tevhid bayrağı, alınlarında kelimei tevhid, durmadan tekbir getirişlerini bir görmeliydiniz.
Evet Rabbimiz bütün bu insanları Peygamberinin sevdası etrafında toplayıvermişti. Fakat şurası bilinmelidir ki, bu insanların Peygamber Sevdasından başka ikinci bir ortak özellikleri daha vardı.
Bunların hepsi aynı zamanda mazlumdu, hepsi de mağdur ve mustazaftı, hepsi de bedel ödemişlerdi, hepsi de ezilenlerden, horlananlardandı.
Aslında bu durum sadece bugün değil, tarih boyunca hep böyle olmuştu, peygamberlerin etrafında toplanan kişilerin ortak özellikleriydi bu. Tarih bugün bir daha yeniden yazılıyor.
Ulusal medyanın büyük bir kesiminin bu muhteşem manzara karşısında kör ve sağır kesilmesinde de çok büyük hikmetler görüyorum, böyle olmasını Rabbimiz istemiştir diyorum.
Diyarbakır’ı niçin haber yapmadıklarını onlar kendi tabanlarına kendileri anlatsınlar. Çünkü tabanları bizzat katılmışlar ve buna şahid olmuşlardır.
Eğer Diyarbakır ekran ekran, sayfa sayfa evirilip çevrilip yayınlanmış olsaydı, belki kardeşlerimizin ihlâsına ve samimiyetine zarar gelecekti.
Evet, bir daha ve içtenlikle söylüyorum:
Bekle ey Türkiye, Diyarbakır geliyor, Peygamber Sevdalıları geliyor
Bekle ey batı, bekle ey dünya, Hazreti Muhammed Aleyhisselam bir daha geliyor.
Doğruhaber Gazetesi