Bilindiği üzere Doğu'da HDP'nin yönettiği belediyelerin birçoğuna hükümet kayyum atadı. Yıllardır Kandil'in güdümünde olduğu, orayla işbirliği içinde çalıştığı, Ankara'dan çok Kandil'le organik bağ kurduğu, parayı Ankara'dan aldığı Kandil'e harcadığı gerekçesiyle… Esasen bu iddialar tamamen yerinde iddialar. Ve belki de çok gecikmiş bir tespit. Ancak konjonktüre bağlı olarak işlem görmesi itiraza açık bir icra.
HDP, örgütün elini güçlendirecek ve belediyeler üzerinden ekonomik ve psikolojik bir güç devşirilecek siyasi bir figür(an) olarak örgütçe kurulmuştur. Dolayısıyla HDP'den Kandil ile bağını koparmasını beklemek eşyanın tabiatına aykırı bir beklenti olur. Zira Kandil varlık sebebi.
Seçimlerde yere ve zamana göre sözlü, fiili ve silahlı müdahaleler ile defalarca arzı endam ettiği herkesçe malum. Bu tutumu ile seçimlerde sonuç da alıyordu doğrusu. Bu despotik gücünü de dağdan alıyordu elbet.
Sonrasında kendisinden varlık sebebini inkar etmesi istendi. Bu mümkün değildi tabi. Kendisini okşayıp şımartanlarca şamar yedi tabi. Kendisini bölgenin yegane ve engellenemez gücü olarak lanse edenler bir çırpıda silikleştirdiler. Şimdilerde kendisinden Ankara merkezli bir parti hüviyeti isteniyor. Bir sürüngenden uçmasını istemek gibi bir şey…
Malum önümüz yerel seçim. Bu seçimde herkesin çok merak ettiği şey HDP'nin “ne olacağı”. Yani nasıl bir parti hüviyetine gireceği/görüneceği. Hem seçim akıbetinin hem de parti genetiği açısından kendisinin ne olacağı. Devlet, bu haliyle kırk defa seçimle gelse de güvenlik gerekçesiyle kayyum atayacağını açık açık ilan etti. Etme bulma dünyası işte. Bir dönem HDP de “bizi seçmezseniz savaş çıkar” diyerek seçmeni zorunlu bir seçime mecbur ediyordu. Şimdilerde devletin “kayyum” tavrı seçmeni HDP aleyhine bir seçime itebilir elbet. Devletin bu talebi karşısında Kandil de haklı olarak “varlık sebebin benim” deyip “çizgi” dayatıyor.
HDP'nin Kandil'e rağmen bir siyaset geliştirmesi eşyanın tabiatına aykırı ve doğrusu haksız bir beklenti. HDP'nin ideolojik ve şiddetten beslenen prangalarından kurtulup her kesimi kucaklayıcı, çözümü Ankara'da arayan yeni bir yapıya kavuşması mevcut kadrolarıyla mümkün değil elbet. Varlık sebebini de inkar etmiş olur. Sıfırdan ve farklı kişilerden kurulacak bir parti de HDP olmaz. HDP'nin bir dönem devletin müsamahası, batının desteği, Kandil'in dipçiği ile bölgede doldurduğu siyasi boşluğu sebebiyle, şiddetten uzak ama Kürd kimliğini ve siyasal haklarını da önceleyen bir siyasi oluşumun güçlenmesinin önüne geçti. Yani ciddi bir alternatif herkesçe cebren engellendi.
Şimdilerde kendi olamamış ve “yukarı tükürsen bıyık, aşağı tükürsen sakal” çaresizliğine mahkum olmuş HDP'den Kürd'lerin de siyasal haklarını önemseyen ancak şiddet ve silah ile bağı olmayan bir parti olması bekleniyor. Ancak ortada bu büyük boşluğu dolduracak böyle bir parti yok. Bölgede bu boşluğu uzun vadede dolduracak güçlü bir tabana sahip sadece HÜDA PAR var. Ancak HÜDA PAR da bu güne kadar Kandil-Ankara kıskacında sıkıştırıldıkça sıkıştırılmışlığın getirdiği tahribat ile gerçek gücünün karşılığını sandıktan alamamış bir parti.
AK Parti'nin de Kürd sorununu “dağdan” bayıra, çayıra indirecek bir stratejisi de gözükmüyor maalesef. Bu konjonktür uzun vadede ‘dağın' ekmeğine yağ sürüyor. Bu sürecin, sandıkta tam karşılığını bulamazsa bile HÜDA PAR'ı zihinlerde ve gönüllerde büyüteceği muhakkak.
Ancak yine de HÜDA PAR, Kürd duygusunu, bakışını cezp edecek, sorunları Ankara'dan çözmeyi hedefleyen şiddet ve silahın çözümsüzlüğünü ortaya koyan, Kürd'lerin kültürü ve tarihiyle barışık bir büyük siyasi hamleyi mutlaka yapmalıdır.
Aksi halde uzun vadede bölgesel sorunlar yine Batı'nın tahripkar çözüm önerilerine mahkum edilmiş olacak.
Yeri gelmişken; Diyarbakır'a mevcut kayyum Cumali Atilla'nın aday gösterilmesi bir bakıma Diyarbakır defterinin kendisine kapattırılması demektir. Zira kazanması imkansız gibi görünen Sayın Atilla'nın seçim kaybetmiş biri olarak artık kayyum olarak ta atanamayacağı muhakkak.