İnancımız ve bu inancın şekillendirdiği medeniyetimize göre hak ve doğruya ulaşmanın yolu ve yöntemi de doğru olmalıdır. Çürük ve yanlış malzemelerle kurulan bir ev sağlam olamayacağı gibi, yanlış vasıtalarla ulaşılan hedefler de kalıcı olamazlar. Müslümanın hem niyet ve maksadı, hem de bunları elde etmek için takip ettiği, kullandığı yöntem ve vasıtalarının sağlam ve doğru olması gerekir.
Rivayet edilir ki Hz. Ali(ra) döneminde ordu bir kaleyi kuşatmıştır, düştü düşecek; ama akşam namazı vakti girmiş. Hz. Ali demiş ki:
- “Yarınız saldırmaya devam etsin, yarınız da namazını kılsın; vakti kaçırmayın.”
Komuta kademesinden biri şöyle demiş:
- “Efendim! Düştü düşecek... Bekleyelim biraz daha; ondan sonra kılarız.” Hz Ali'nin verdiği cevap fevkaladedir:
- “Uğruna savaştığımız değerleri ihmal ederek zafer kazanmanın hiçbir anlamı yoktur.”
Bugün Müslümanlar olarak kaybettiğimiz, unuttuğumuz değerlerimizden biri de budur. Hedefe ulaşmak için her şey mubahtır felsefesi bizim inanç ve medeniyete ait değildir, olamaz da. Müslümanın her iş ve eyleminin ahlaki ve adil olması, Allah rızasını hedef alması gerekir. Aksi durumda her ibadet ve amelin ruhu olan ihlas kaçar ve işin içine dünyevi, ekonomik, siyasi maksatlar girer.
Hz. Üstad Bediüzzaman (ra) konuyla ilgili olarak şunları söyler:
"Meşhurdur ki, bir zaman İslâm kahramanlarından ve Cengiz’in ordusunu müteaddit defa mağlûp eden Celâleddin-i Harzemşah harbe giderken, vezirleri ona demişler:
"Sen muzaffer olacaksın. Cenâb-ı Hak seni galip edecek."
O demiş: "Ben Allah’ın emriyle, cihad yolunda hareket etmeye vazifedarım. Cenâb-ı Hakkın vazifesine karışmam. Muzaffer etmek veya mağlûp etmek Onun vazifesidir." İşte o zat bu sırr-ı teslimiyeti anlamasıyla, harika bir surette çok defa muzaffer olmuştur" (Lem’alar, s. 135).
Bu hakikati idrak eden devlet adamı ve komutanlardan biri de bilge kral Aliya’dır. Aliya zulme ve saldırganlığa karşı başlattığı cihadına çok az kişiyle girdi; savaş bittiğinde ise 120 bin kişilik bir ordusu vardı. Ordusunda hatırı sayılır miktarda Hıristiyan askerler mevcuttu.
Bir gün ordudaki bir Korgenerali, Hıristiyan bir albaya hakaret ediyor. Albay şikâyette bulunuyor. Şikâyet üzerine Aliya mahkeme kurulmasını istiyor.
Diyorlar ki,
- “Henüz savaş halindeyiz. Böyle bir olay askerler arasında sıkıntı çıkabilir.”
Aliya; “Eğer adaletten vazgeçeceksek, savaşı kaybedelim; biz ne uğrunda, ne için savaşıyoruz...” diye cevap veriyor.
Hedefe ulaşmak için her yol ve yöntem mubahtır felsefesi bizim değil, kapitalist zihniyetin felsefesidir. Onlara göre büyük balık küçük balığı yutar. Kapitalist zihniyete göre zayıfın ezilmesi doğrudur. Güçlü kim ise haklı olan da odur. Günümüzün dünya sistemi de bu felsefe üzerine kuruludur. Ve dünyamızda yaşanan hemen bütün sorunların arkasında bu çarpık zihniyet vardır.
Müslümanların maddi alanda da güçlü olmaları gerekir. Ancak güçlü olmak uğruna hak ve adaletten ayrılmak asla kabul edilecek bir şey değildir. Bunun aksini düşünmek İslam’ı anlamamaktır vesselam.