Hamd temiz ve güzel olanı helal, kötü ve zararlı olanı haram kılan Allah’a, selât ve selam hayatı Kur’an olan elçisine ve onu takip edenlerin üzerine olsun.
قال الله تعال في كتابه الكريم: يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ كُلُوا مِمَّا فِي الْاَرْضِ حَـلَالاً طَـيِّباًۘ وَلَا تَتَّبِعُوا خُطُوَاتِ الشَّيْطَانِۜ اِنَّهُ لَكُمْ عَدُوٌّ مُب۪ينُ
Allah’u Teâla ayeti kerimede şöyle buyuruyor: Ey insanlar! Yeryüzünde bulunan maddelerin helâl ve temiz olanlarından yiyin; şeytanın peşinden gitmeyin, çünkü o apaçık düşmanınızdır. (Bakara - 168)
Bu yazımda amacım ayetin tefsiri olmakla birlikte daha çok helal kavramının şer’i bir tahlilini yapmak ve helal yemenin önemini ele almaktır.
Sözlükte mastar olarak “mubah, câiz ve serbest olmak, ruhsat vermek, Harem’den veya ihramdan çıkmak” anlamlarına gelen helâl kelimesi isim olarak haramın karşıtıdır. Hall mastarı “bir meseleyi veya düğümü çözmek; eritmek” gibi anlamlara gelir. Şer’i ıstılahta ise “haram kılındığına dair delil bulunmayan şey” diye tarif edilmiştir.
Allah’u Teâla adaleti gereğince, yeryüzündeki tüm nimetlerden herkesin (Müslüman-Kâfir) faydalanmasını istemiştir. Bu nedenle genellikle dünya hayatına taalluk eden (itikadi ve taabbudi dışındaki) ayeti kerimelerde “Ey İnsanlar” diye hitap edilir. Ayeti kerimede bu şekilde hitap ediliyorsa verilen hüküm, insanoğlunun dünya hayatında daha iyi yaşaması için genel uyulması gereken bir kuraldır. Onun için Müslüman buna kendi imanı gereği, kâfir ise hayat düzeni ve yaşamın devamlılığı yasası gereği uyar.
Bu ayeti kerimede de dikkat edilirse, Allah’u Teâla “Ey insanlar” diye hitap etmiştir. Bu, ayette dünya hayatına taalluk eden bir hususta uyarıda bulunacağına alamettir. Ki Allah’u Teâla ayeti kerimede insan yaşamının devamlılığını sağlayan en temel noktası olan beslenmekten bahsetmektedir. Ayeti kerime de şöyle buyuruyor: “Yeryüzünde bulunan maddelerin helâl ve temiz olanlarından yiyin”. Burda üzerinde durulması gereken iki kavram “helal” ve “temiz- tayyib” kavramlarıdır.
Biz Müslümanlar Allah Teâlâ’nın bize kötü bir şeyi helal kılmayacağına inanıyoruz. “Buna rağmen ayeti kerimede neden “temiz” kavramı vurgulanmış ve helal demekle yetinilmemiştir?” Sorusuna şu şekilde cevap verilmiştir: “Evet, helal kavramının kullanılması yeterli olurdu, ancak uyarı tüm insanlığa olduğu için Allah’u Teâla kâfirleri de bu uyarıya muhatap kılmış ve bunun hayat düzeni olarak alınmasının gerekliliğini ifade etmiştir.”
Dinin en temel amacı (makāsıdü’ş-şerîa) zaruratı hamse olan; Can, din, mal, ırz ve neslin korunmasıdır. Kur’an-ı Kerim’de bu beş şeyin korunmasıyla ilgili ayetlerin geneli “Ey insanlar” diye başlamaktadır. Çünkü bunların muhafazasının olmadığı bir dünya düşünülemez. Hayat, bu beş şey korunmadığı müddetçe sürdürülemez.
Asıl değinmek istediğim konu ‘bir mümin olarak bu helal kavramına nasıl bakmamız gerektiğiyle’ ilgilidir. Müslüman, Allah’u Teâla’nın kuluna zararlı bir şey emretmeyeceğini, ona zarar verecek bir şeyin yapılmasına izin vermeyeceğini bilir. Bu nedenle İslam Hukukundaki helal, haram, mendub vs. gibi kavramlar tümüyle insan maslahatı gözetilerek verilen kavramlardır. Bununla ilgili İmam İbn Kayyim el-Cevzi şöyle der: “Nerde bir maslahat (fayda) görürseniz onu şeriat diye isimlendirin”.
Helal lokma veya helal yemek nedir?
Helal lokma veya yemek: Meşru dairede kazanılmış ve temiz olandır. Bizim için helal lokma da iki temel husus vardır.
Meşru dairede: İslam’ın öngörmüş olduğu yol; sahtekârlık, haksızlık barındırmayan.
Temiz: Necis ve insan vücuduna zararlı bir şey olmayan.
Bizi en çok ilgilendiren husus ise meşru dairede olmasıdır. Helal lokma bir Müslümanın en belirgin özelliğidir. En büyük ibadetidir.
Hadis-i şerifte şöyle buyrulur: “İbadet on kısımdır; dokuzu helâl rızık talep etmek, biri ise diğer amellerdir.” (Deylemî, Müsnedü’l-Firdevs)
Bundan ötürü Ashab (Allah onlardan razı olsun) bu konuda çok dikkatli olmuşlardır. Peygamberimizin en büyük yoldaşı Hazret-i Ebûbekir -radıyallâhu anh-’ın çok aç olduğu bir gün, evde kendisine yemesi için bir miktar süt ikram edilir. O da açlığının şiddetinden, o gıdanın nereden geldiğini sormadan bir lokma alıverir. Fakat o lokmanın câhiliye döneminde işlenen fal bakma gibi bir günâhın ücreti olmak üzere hizmetçisine verildiğini öğrenince, derhal parmağını boğazına götürüp (bütün eziyetine rağmen) yediklerinin hepsini çıkarır. O yiyeceği getiren hizmetçisine de: “Yazıklar olsun sana! Neredeyse beni helâk ediyordun!” der.
Kendisine: “Bir lokma için bu kadar eziyete değer miydi?” diyenlere de şu cevabı verir: “Canımın çıkacağını bilseydim, yine de o lokmayı çıkarırdım. Zira Rasûlullah (s.a.v): “Haramla beslenen vücudun müstahak olduğu yer, Cehennem’dir!” buyurdular.”
Helal lokma İslami terbiyenin ilk adımıdır.
İmam Ğazzali şöyle der: “Çocuğu İslâm fıtratı üzere yetiştirmek için ilk yapılacak şey; onun helâl lokma ile beslenmesidir.”
Helal lokma, duanın makbul oluşuşunu sırrıdır.
Hadisi şerifte şöyle buyrulur: “Duası nasıl kabul olsun ki, yediği haram içtiği haram ve giydiği haram.”
İnsanın kıyamet günü sorulacağı ilk şeylerden bir tanesi de ağzına attığı lokmadır.
Hadisi şerifte şöyle buyrulur: “Kul, kıyamet günü malını nerden kazandığı ve nereye infak ettiği sorulmadan adım atamaz.”
Dünya hayatı imtihan diyarıdır. Her şeyden iki tane vardır. Vardır ki imtihan olduğu bilinsin. Biri doğru yol diğeri yanlış. Rızıkta da öyledir. Helal rızık veya haram rızık. Mümin, imanla küfür arasında nasıl imanı, doğruyla yanlış arasında nasıl iyi seçtiyse, helal ve haram arasında da helali seçmelidir. Çünkü insanın dünyadaki varlığını sürdüren şey, yediğidir. Bundan dolayı mümin yediğine dikkat etmelidir.
Helal’dan bahsettik ama haram nedir derseniz?
Her şey zıddıyla bilinir. Helal temiz-tayyip ve meşru olansa, haram kirli-habis ve gayri meşru olandır.
Helal rızık bugünkü müminin en büyük imtihanıdır. En büyük imtihanı olmasıyla beraber, en değerli ibadet, makbul bir dua, cennet kapılarından bir kapıdır.
Ahmet Karaduman