Genelde İslam dünyası, özelde Türkiye üzerinden değişen ittifakları anlamaya çalışıyoruz.
Suriye konusunda Amerika ve Avrupa ülkeleri ile girilen işbirliği, İran ile gerilen ilişkileri iyice bozdu. Türkiye, Suriye konusunda hem askeri hem de siyasi anlamda farklı yerlerde duruyor olmasına rağmen Rusya ile iyi ilişkilere sahipti ki, Rusya hem İran hem de Esad rejimi ile müttefikti. PKK ile yürütülen çözüm süreci döneminde çok rahatsız etmese de Rusya'nın PKK-PYD ile olan ilişkileri dikkat çekiyordu.
Rusya'nın özellikle Türkmen Dağı bölgesine yaptığı hava saldırıları Türkiye içinde tepkiyle karşılandı. Sesini fazla yükseltmemesine rağmen hükümetin de bundan rahatsız olduğu söylenebilir. Tam o sıralarda bir Rus savaş uçağı düşürüldü. TC resmi açıklamasına göre Rus uçağının sınırı geçtiği, uyarıldığı ve ardından vurulduğu şeklindeydi.
Uçak krizi ile birlikte Türkiye'nin Rusya ile ilişkileri bozuldu. İlginç olan ve sanki biraz da göz ardı edilen şey, uçak krizinde Amerika'nın hemen açıklama yapıp Türkiye'yi haklı bulması idi.
Rusya bu gelişmeden dolayı her alanda Türkiye'ye tepkisini ortaya koydu.
Ticaret neredeyse bitti, turizm de bitme noktasına geldi.
Bir süre sonra Türkiye'nin geri adım atmasıyla ilişkiler yeniden düzeldi, hatta “Astana Süreci” ile Suriye'de çözüm için aynı masaya oturuldu. Bunda Amerikan destekli başarısız 15 Temmuz darbe girişiminin de payı vardı elbette.
Türkiye, Rusya'ya yaklaştığı ölçüde Amerika'dan uzaklaştı.
Bu durum Suriye iç savaşına da yansıdı.
Şu anda Suriye alanı da 2 yıl öncesine göre çok farklı bir durumdadır.
DEAŞ büyük oranda geriletildi, diğer muhalif unsurlar alanda ciddi kayıplarla karşılaştılar.
Suudi ve diğer körfez ülkelerinin desteklediği gruplar büyük oranda Amerika'nın şemsiyesi altındaki DSG adı verilen oluşuma katıldılar ki, bu oluşumda en önemli güç PKK-PYD'dir. Halihazırda DSG, Suriye'de çok geniş bir alanı elinde tutmaktadır.
İran ise Hizbullah ve Afgan-Pakistan kökenli milisleri alana sürerek Esad'a olan desteğini sürdürmektedir. Alanda İran, Esad ve Rusya ittifakı net olarak görünmektedir; ama bu arada Esad'ın ve Rusya'nın Amerikan destekli PKK'ye verdikleri destek devam etmektedir. Nitekim en son Muğla'ya eylem için gelen PKK'li grubun Esad'ın kontrolü altındaki Lazkiye'den yola çıkması, Lazkiye'de Rusya'ya ait üslerin bulunuyor olması, Türkiye'yi, Amerikan destekli PKK'nin Esad ve Rusya tarafından da kendisine karşı kullanıldığı gerçeği ile yüz yüze bırakmıştır.
Irak Kürdistan bölgesindeki referandum da ittifakların ciddi biçimde sarsılmasını beraberinde getirdi.
Daha önce Haşdi Şabi için “terörist” diyen hükümet yanlısı basında bu örgüt için güzellemelere rastlamak bile mümkün oldu. Hatta hükümete en yakın basın organları bundan birkaç ay önce Erdoğan'ı tehdit eden, örgüt elemanını bile haber yaptı.
Çok belli etmese de Barzani ve çevresinin Türkiye'nin tutumu karşısında bir şok yaşadığı kesin. Bölgede Türkiye'nin en önemli müttefiki iken bir anda “Tarihi düşman” olarak yansıtılması, tecrit ve ambargolarla, askeri tehditlerle karşı karşıya kalması onu keskin bir çıkmaza sürüklemiş görünüyor. Bu durumda daha önce kontrollü bir ilişki içinde olduğu Amerika'ya yanaşması son çare olarak başvuracağı seçenekler arasındadır. Aksi takdirde Barzani biliyor ki, her türlü geri adım bölgede kendisini siyaset yapamayacak hale getirecektir.
Barzani'nin Amerika'ya yaklaşması, Amerika'nın PKK üzerinden yürüttüğü faaliyetlerinin de yeni bir aşamaya geçmesi anlamına gelebilir. Mesut Barzani'nin bir şekilde tasfiye edilip yerine Neçirvan'ın getirilmesi ise tüm dengeleri değiştirebilir. Bu durumda Türkiye daha yoğun bir kuşatma ile karşı karşıya kalabilir.
İşin aslı şudur ki, ittifakların bu kadar hızlı değiştiği bir ortamda herkeste bir güvensizlik vardır ve herkes teyakkuzda bulunmaktadır.