Önümüzdeki Salı günü hicri takvimin 1440. Yılına gireceğiz.
Bir olay ve gelişmenin milat sayılabilmesi için o milletin ve dünya tarihinde büyük gelişme ve sonuçlara sebebiyet vermelidir.
Peygamber aleyhisselamın doğumu, vahyin inişi, Bedir zaferi, Hayber'in fethi, Mekke'nin fethi gibi büyük olaylar dururken Müslümanlar, takvimlerini neden Peygamber aleyhisselamın Mekke'den Medine'ye hicretini baz almışlardır?
Hicret'in milat olarak seçilmesinin elbette hikmetleri vardır.
Hicret, salt bir yerden bir yere göç etmek, mekân ve yer değiştirmek, yeni maddi imkân ve olanaklara kavuşmak değildir.
Allahu Teâlâ Kur'an-ı Kerim'in farklı ayetlerinde Amenu, haceru ve cahedu/ iman edenler, hicret edenler ve cihad edenler… diye buyurmaktadır. Hicreti, imandan hemen sonra ve cihattan önce zikretmiştir. Hicret edenlerin ve muhacirlere yardım eden Ensarları övmüş, dünyevi ve uhrevi büyük mükâfatlarla müjdelemiştir.
Sosyolojik açıdan bakıldığında yeryüzünde kurulan medeniyetlerin tümünü göç eden yanı hicret eden toplumlar kurmuşlardır.
Peygamberimiz aleyhisselam Mekke'de kalmış olsaydı, İslam daveti tıkanacak, duracak ve bitme noktasına gelmiş olacaktı. Ne devletleşme, ne dünyaya açılma ne de Mekke'nin fethi gerçekleşebilecekti.
Mekke'den ayrılma, bir kaçış, biri yenilgi, dininden ve inancından taviz verme değildi. Aksine bir güçlenme, büyüme, düşmana ölümcül darbe indirmek için bir manevraydı.
Şehirlerin en kutsalı olan Mekke'den fiziki olarak ayrılmış olsa da aklı ve fikri sürekli Mekke ile meşguldü. Bir gün Mekke'ye muzaffer olarak dönmenin hesabını yapıyordu.
Bugün İslam ümmetinin evlatları dünyanın dört bir tarafında muhacir konumundalar. Gerek kendi yaşadıkları ülkelerde gerekse farklı ülkelere hicret etmek zorunda kalmışlar.
Filistin, Arakan, Mısır, Çeçenistan, Çin, Suriye, Irak…
Milyonlarca Müslüman hayatını ve inancını muhafaza etmek için azgın deniz ve okyanusları, kıtaları ve her türlü tehlikeleri aşarak emin ve güvenli beldelere ulaşmaya çalışıyorlar. Müslümanların yüzde 35'i gerek kendi ülkelerinde gerekse ülkeleri dışında bir şekilde muhacir durumunda. Elbette ki bunların tümü hayatlarını ve inançlarını muhafaza etmek için hicret etmiş değildir. Ama çatışma bölgelerinden hayatlarını kurtarmak, zalim ve despotlara boyun eğmemek, inançlarını muhafaza etmek için hicret eden Müslümanların sayısı on milyonlarladır.
Siyonistlerin evlerinden, yurtlarından ettiği Filistinli sayısı 6 milyon 'dur.
Sadece Esed ve Baas'ın zulmünden kaçan Suriyelilerin sayısı 11 milyon ‘dur. (3 milyonu Türkiye'de, 2 milyonu Lübnan, Ürdün ve diğer ülkelerde toplam 5 milyon, Suriye içinde ise 6 milyon kişi.) Hinduların katliamından kaçan Myanmarlı Müslüman sayısı yüzbinlerdedir.
Ümmet olarak hicreti iyi anlamalı ve üzerinde tefekkür edilmelidir. Muhacirler, hicretin bir kaçış ve geri dönüşü olmayan bir yolculuk görmemeli, gittikleri yerlere davalarını taşımalı, bulundukları yerlerde Medineleri kurabilmenin yollarını aramalı, Mekke ile irtibatlarını koparmadan muzaffer bir şekilde geri dönmenin hazırlığını yapmalılar.
İşte o zaman Kudüs, Mescid-i Aksa ve ümmet coğrafyası özgürlüğüne kavuşacaktır.
Yeni Hicri yılbaşımız tüm ümmete hayır ve bereket getirmesi temennisiyle...