Her ölüm acıdır

Yusuf ARİFOĞLU

Ölüm, insanoğlunun en canlı gerçeğidir. Ölüm, insana en yakın olan bir gerçeklik olmasına rağmen insanın kendine en uzak gördüğü bir gerçekliktir de.

Mümin, ölüm sonrası hayata inandığı ve ebed olan ahiret hayatı onu sevenleriyle buluşturduğu için ölümle tanışıktır, ölüme yabancı değildir. Her nefsin ölümle karşılaşacağı ve nihayetinde Allah'a hesap vermek üzere Allah'a kavuşacağı nasslarla sabittir.

İnsanla bu kadar iç içe olan ölüm, yine de zahiri ve akıl bakışıyla acıdır. Dünyaya meftun insanı kapıldığı ‘his, heves, nefes, mal' gibi cazibelerden kopardığı için ölüm çoğunlukla sevilmez, ölüme soğuk bakılır. Nefis ölümü kendi dışında herkese yakıştırsa da bir türlü kendine yakıştırmaz. Bu bakışla ölüm, acıdır ve acıtır.

Acı olan ve acıtan ölümün kendisi olmamalıdır. Ölen kişinin hali ve ölümün şekli olmalıdır. Güzel sayılan ve arzulanan ölüm şekilleri de vardır. Doğru bir amel, güzel bir iş ve hayırlı bir netice esnasında veya şehadet gibi ölümsüzlüğe erdiren bir ölümle ölmeyi hangimiz istemeyiz ki?

İnsanoğlu ilk nefesinden son nefesine kadar bir imtihan gerçeğiyle, bir sınanma durumuyla yüz yüzedir. İrade ve tercih sahibi olan insanın hayatının her anında veya herhangi bir anında hak veya batılı, adalet ya da zulmü, doğruyu veya yanlışı seçebilmesi mümkündür. Bazen dost, sırdaş, ahlaklı ve doğru bildiğimiz belki de başı üzerine yemin edebileceğimiz kişiler de yanlış yapabilir; bazen de düşman, öteki, ahlaksız ya da yanlış bildiğimiz kişiler de doğru davranabilir.

Mutlak manada doğru ve yanlışsız insan olmadığı gibi yanlış ve doğrusuz insan da yoktur. Allah'ın vahiyle hatırlatmasına ve yönlendirmesine bağlı masumiyet vasfını kesp etmiş peygamberler sözümüzün dışındadır.

 Ölüm, bir ecele bağlıdır. İnsanın vaktini bilmediği ama vakti gelince anlık gecikme olmaksızın insanın kaderine yazılmış bir İlahi fermandır. Bu ecel, çeşitli şekillerde vuku bulur. Bazen adı ‘hastalık, kaza, boğulma, yanma' bazen de adı ‘vurulma, kalp krizi'dir.

İnsanın kendi canına kıyması olarak bildiğimiz intihar da bir ölüm şeklidir; ama bu şekil ölüm tamamen insanın kendi dahli ve kesbiyle İlahi iradeye bir itiraz şekli olarak geliştiğinden yanlıştır. İslam, şu veya bu sebepten dolayı intiharı ne aklen, ne dinen hiçbir şekilde meşru karşılamaz, caiz görmez.

90'lı yıllarda fail-i meçhul bir şekilde kaybolan ve sonraki süreçte eski bir emniyet yetkilisinin itirafıyla FETÖ tarafından şehid edildiğini öğrendiğimiz Cevzet Soysal'ın oğlu Mücahid Soysal iki gün önce henüz bilmediğimiz bir nedenden dolayı canına kıydı.

Türkiye Müslümanları Mücahid'i ve ailesini babasıyla tanıdı. İslami endişelerine ve imanlarına yakinen tanıklık etti. Aile ve hususen Mücahid, birçok fail-i meçhule emsal olabilmek ve birçok mağduriyetin giderilmesine vesile olabilmek amacıyla bir arayış içinde gitti. Medyayı bilgilendirdi, basın açıklaması yaptı, televizyon ekranlarına çıktı, ilgili yetkililerle görüştü, hukuki bir süreç yürüttü. Gelinen sonuç itibariyle bir arpa boyu yol alınmamış. Katil olarak ismi verilenler elini kolunu sallayarak dolaşmaya devam ediyorlar. Böyle bir acı, böyle bir ihmal ve vurdumduymazlık muhtemelen Mücahid'i iç dünyasında çok yormuş olacak ki bu vahim ve yürek yakan karara sürükledi.   

Yürek acısı o kadar büyük ki, kalem yazamıyor, dil lal oluyor. Hangi kelimeler ifade edebilir Cevzet Soysal'ın şehadetini? Hangi kelimeler ifade edebilir evladı Mücahid'in vahim vefatını? Tek teselli şu olsa gerek, sebep olanların mahkeme-î kübrada alacağı cezadır.

Rahim Rabbimiz Mücahid'i affetsin ve ailesine sabır ihsan eylesin!

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.