ABD’de seçim propagandalarını belirleyen iki kesim vardır: Yahudiler ve Ermeniler. Başkan adayları bu lobilerin kendilerine aktaracağı seçim bağışları ve medya desteği uğruna onlara sıcak mesajlar verir. Sonucunda en fazla yağcılık yapan en fazla parlatılır ve zavallı Amerika halkı da kendi istedikleri kişiyi başkan seçtikleri hezeyanı ile demokrasi şöleni yaşar.
Seçim sonrasında da malum yağcılık devam etmek zorundadır. Örneğin birkaç ayda bir İsrail’in güvenliğinin önceliği dile getirilir. Özellikle nisan ayında Ermeniler hakkındaki mesaj yüzünden Türkiye ile kriz yaşama tehlikesi göze alınır. Aksi takdirde “Bay Başkan” suikasta maruz kalabilir veya yasak ilişki ile medyaya düşer. Yasak ilişki deyince aklımıza ülkemizdeki kaset savaşları geliyor. Bu soğuk savaşın etkisi ile CHP şoför, MHP kadro değiştirmişti; Ak parti ise İstanbul’un muhtemel depremi gibi tehlike altında…
Her neyse tekrar seçime dönelim. ABD’de seçim argümanlarını Yahudiler ve Ermeniler yönlendiriyor, dedik. Türkiye’de ise piyasaya çıkan her aktör veya aktör adayının artık şirin gözükmek zorunda kaldığı bir halk var. Dindar ve kendisi namazsız olsa bile başındakini namazlı görmek isteyen halk. Cumhurbaşkanı seçim sürecinde olduğumuz bu günlerde bunu net bir şekilde görüyoruz. Ak Parti adayı zaten yıllardır bu kulvarda yürüyor. CHP ve MHP de bu amaçla dine saygılı bir aday çıkardı.
Öyle sanıyorum ki bugün Atatürk olsa; o dahi tıpkı ilk yıllarındaki gibi İslami söylemler kullanmak zorunda kalacak. Vahiy ve Peygamber ile ilgili sözlerini ancak Ergenekonvari buluşmalarda sarf edebilecek ve muhtemelen bu sözleri sebebiyle kendisine dava bile açılabilecek. Burada asıl enteresan olan CHP tabanının durumudur. Allah diyen kalmasın diye çalışıp didinmiş bir CHP’nin adayı, seçim vizyonunu açıklamaya dua ile başlıyor. Cuma namazlarına katılıyor. Oysa bir ara İnönü’nün dini siyasete alet etmemek için Cuma namazlarını evde kıldığı söyleniyordu. Nasıl oluyorsa artık… Kanaatimce CHP’liler sinirlerinden tırnaklarını bitirseler yeridir. Zaten sandığa gitmeyecekleri anlaşıldı ki tıpış tıpış gitmeleri yönünde uyarıldılar.
Halkın inancını kabullenip ona göre renklenmeyi bir türlü hazmedemeyenler, bir süre CHP içinden çıkacak alternatif adayı bekledi, ancak olmadı. Şimdi hepsi olmasa da çoğu HDP adayına umut bağlamış. Yayınlarında Demirtaş güzellemeleri yapıyor, televizyon programlarında ağırladıkları Demirtaş’ı hayranlıkla izliyorlar. “Gandhi Kemal” propaganda dönemini andırır şekilde “yeni bir umut” pazarlaması yapıyorlar.
Demirtaş da Kürtleri çantada keklik görmenin rahatlığı içinde bir yandan gezicilere selam duruyor, diğer yandan “din dersi kaldırılmalıdır” diyerek Alevilere mesaj veriyor. Esprilerle öyle sempatiklik yapıyor ki sanırsınız görücüye gitmiş damat adayı. Hümanizmin mistik havasında gözler yaşartıyor. Ancak partisinin bölgedeki fiillerine bakınca aynı mistik havadaki Budist rahiplerin Arakan’da yaptıklarını hatırlıyoruz. Erdoğan’ı eleştirirken “Ötekileştiren, kendisine oy vermeyenleri düşman gibi gören” suçlamaları yapıyor ancak bizzat kendisini ve çevresinin zihniyetini tarif ettiğinin farkında değil. Karşısında ağzı açık kalan aydın(!) zevat da bunu düşünemedi ki elleri patlayacak kadar salonu alkışlara boğdular.
Kürtleri, özellikle de Demirtaş’ın temsil ettiği kesimi dizi ve haberlerinde olabildiğine şeytanlaştıran bir medya grubunun da duygulandıran düzeyde desteği var. Malum medya grubu acaba dizilerinde şablonlaştırdığı puşili, pos bıyıklı Kürtler ile takım elbiseli, damat tıraşlı Demirtaş’ı farklı mı görüyor?
Dünya alabildiğine küreselleşirken insan olabildiğine bireyselleşiyor. Bu durumda da her bir insanın ayrı bir hesabı oluyor. Zaten sıkıntı ayrı hesaplarda değil; hesapların ikide bir değişmesinde ve insanların arlanmadan surat değiştirmesinde… Ak Parti medyası Ergenekon ve Balyozculara masumiyet elbisesi dikerken, inkârcı zihniyetleriyle PKK’nin doğuşunu sağlayan kesimler HDP adayına adeta âşık oluyor. Dün “CHP” denince şeytan demiş gibi olan Gülen medyası bugün Çarkçı Kemal’in Erdoğan’a her hakaretini tekraren yayınlıyor. Yoldaşları ile “Kahrolsun Amerikan Emperyalizmi” diye bağıran PKK türevleri Diyarbakır’da ABD ile beraber iftar programı düzenlemeye kalkıyor.
Bu halkın hafızası bukalemunun renk değiştirme hızında biraz daha uzun süre kayıt yapabildiğinde her şey çok farklı olacak. Yetimlerin büyüyüp mallarını haince yiyen amcalarına hesap sorduğu gibi; bir gün bu halk da gözlerini açacak ve bütün sahtekârların hesaplarını bozacak.