Ortadoğu’da tam bir Ali cambaz oyunu sergilenmektedir. İslam ümmeti, çatışmalarla çekişmelerle meşgul edilirken Siyonist İsrail’in habis emellerini adım adım gerçekleştirmesi için gerekli zemin oluşturulmaktadır.
ABD ve müttefiklerinin bölge ile ilgili politikalarında temel stratejileri her zaman İsrail’in güvenliğini hedeflemek olmuştur. Zaten ABD politikalarının, Yahudi lobileri ve Siyonist odaklarca belirlendiği de artık sır değildir.
İslam coğrafyasında dalgalanmalara neden olan, Arap baharı diye tabir edilen halk hareketleriyle başlayıp Suriye olayları ve en son Mısır’daki darbe ile farklı bir şekle bürünen olaylar tahlil edildiğinde bu durumu net olarak görmek mümkündür.
Tunus’la başlayıp Libya ve Mısır’la devam eden devrimlerle yıllardır batının taşeronluğunu yapan diktatörlerin alaşağı edilmesi dengeleri değiştirme potansiyeliyle İsrail’i endişelendirmişti. Ancak ABD ve batılı müttefiklerinin müdahalesi gecikmedi. Libya’ya NATO kuvvetleriyle fiili müdahale yapılarak durum kontrol altına alınırken Tunus’ta seçimlerden galip çıkan İslami El Nahda hareketinin iktidarını engellemek için siyasi suikast tertiplenip iç karışıklıklar çıkarıldı, hükümet düşürüldü. Sonuçta hem Tunus’ta hem de Libya’da Siyonist çete devleti için tehlike şimdilik bertaraf edilmiş oldu.
Siyonistleri asıl korkutan gelişme Mısır devrimi olmuştur. 30 yıl boyunca siyonistlere en büyük desteği ve hizmeti sunmuş olan Mübarek’in devrilmesiyle beraber İsrail’in temel politikaları ve çıkarları ciddi risk altına girmiştir. Hele hele 80 yıllık mücadele geleneği olan, Filistin için cephelerde İsrail ile savaşan ve Hamas’a kaynaklık eden İhvan-ı Müslimin’in yapılan seçimlerde iktidara gelmesi , Siyonistler açısından kabullenilecek bir durum değildi. Nihayetinde ABD ; kukla Arap rejimlerini ve Mısırdaki eski rejim kalıntılarını, laikleri harekete geçirerek bir kez daha İsrail’i garantiye almak için malum darbeyi tezgahlamıştır.
Hain Arap rejimleri marifetiyle ümmetin mali kaynakları İsrail için seferber edilmiştir.
Mısır meydanlarında namaz kılan Müslümanların kanı Siyonist dostları tarafından oluk oluk akıtılmıştır.
İtidalli çizgisiyle ümmetin vahdeti için bir fırsat olan İhvan hareketine savaş açan işbirlikçi rejimler, siyonist cephede olduklarını gizleme gereği bile duymamışlardır.
Siyonist İsrail ile mücadelede önemli konumu olan Suriye’de de oyun kurucular aynı politikayı uygulamışlardır: İsrail’in güvenliğini sağlamak için ne gerekiyorsa onu yapmak…
Öncelikle klasik “böl ve yönet” taktiği ile hem mezhepsel hem de ırki olarak ayrılıklar körüklenip büyük bir fitneye kapı aralanmıştır. Daha önce Irak’ta da denenen yöntemle Müslümanlar birbirlerine kırdırılmış, Kudüs için seferber olması gereken güç ve enerji maalesef kardeş kavgasında kullanılmıştır.
Suriye’de patlayan her bomba, akan her damla kan ümmeti zayıflatmış, Siyonist cepheyi güçlendirmiştir.
“Şii hilali” zırvasıyla mezhep çatışmalarını tezgahlayan Arap rejimleri, ABD ve İsrail’in gönüllü hizmetkarlığını yapmış, siyonist emellere hizmet etmişlerdir.
Baasçı Esad ile birlikte Suriye’deki Kürtlere zulmeden, sosyalist-laik PYD/PKK cephesi “biz şeriata karşı laikliğin savaşını veriyoruz” derken Siyonistlerle zihniyet ve hedef birliğini de ortaya koymuştur.
Suriye iç çatışmalarla yakılıp yıkılmış, İsrail’e karşı direnen cephe mevzi kaybetmiş; Siyonist- batı cephesi el ovuşturarak keyifle manzarayı izlemiştir.
Türkiye’ye gelince…
Gezi eylemlerinin; Gazze’yi ziyarete niyetlenen, İsrail’in politikalarını eleştiren Başbakan Erdoğan’a ve hükümete karşı uluslararası siyonist bağlantılı medya ve finans çevrelerinin bir tertibi olduğu ortaya çıkmıştır.
Son zamanlarda hükümeti iç ve dış politikada yalnızlaştırma ve itibarsızlaştırmayı amaçlayan hamlelerin de Türkiye’yi hizaya getirmek isteyen Yahudi lobileri tarafından yapıldığı da bir gerçektir. Bunun artarak devam edeceği tahmin edilmektedir.
Küresel ve bölgesel politikalara yön veren ABD ve müttefiklerinin, her durumda İsrail’in varlığını ve menfaatlerini önceledikleri anlaşılmıştır.
Gelinen noktada Filistin davası sahipsiz bırakılmış, Filistinli Müslümanlar siyonistlerin insafına terkedilmiştir. Gazze ambargosu daha da şiddetlenmiş, terör devletinin saldırıları daha cüretkar bir hal almıştır. Daha fazla işgal, daha çok terör…
Mescid-i Aksa’nın altındaki tüneller daha da uzamış, daha çok Filistinli toprağından sürülerek Yahudi yerleşimcilere yer açılmıştır.
Bunun vebali duyarsız ve seyirci kalan tüm Müslümanlaradır.
Allah’ın da bir hesabının olduğu unutulmamalıdır.