Her şeyden bir şey bilmek mi; yoksa bir şeyi her şeyiyle bilmek mi?

Fatih AKMAN

Tarayıcınız audio etiketini desteklemiyor.

Gerçekten garip bir zamandayız herkes her şeyi biliyor. Ekranlardan edebiyat satanlar, analiz uçuşturanların haddi hesabı yok. Bu allamelerin(!) çağ, teknoloji itibariyle haklılık payı yok değil. Bilgiye, mekâna, zamana, insana ulaşmak kolaylaşmış nihayetinde. Bu da insanın her bilgiye ulaşmasına zemin hazırlıyor. Fakat bu hakikate rağmen her hususta allame kesilenlerin çok da inandırıcı durmadığı kesindir. Bununla birlikte geçmişte tasavvuftan, astronomiye, matematikten tıbba kadar geniş bir yelpazede söz sahibi olan âlimlerimiz, bilginlerimiz olmuştur. Bu gün de hakiki manada farklı farklı alanlarda söz sahibi olabilecek istisna insanlarımız da vardır, muhakkak. On yıllarını eğitime, bilgiye, araştırmaya, okumaya ve yazmaya veren, verebilecek olan güzide şahsiyetleri istisna tutarsak “her şeyi biraz bilmek mi, yoksa bir şeyi iyi bilmek mi?” evladır, ne dersiniz? Kanaatimce bu mevzu haddi zatından fazla mühimdir.

Zira Kelam-ı Kerim “ikra” emriyle yeni dönem başlatmış. Bu emr-i ilahi, milyarlarca insanın yine yeniden başlayan tevhid, teslimiyet ve hidayet serüvenine dahiliyetinin miftahı olmuştur. Bundan “okumak” ilahi bir emir ve gereklilik olarak telaki edilir. Durum bu olunca ne okumalıyız, ne kadar okumalıyız, neye merak sarmalıyız, sualleri ardı sıra arzı endam ederler.

Kelam-ı Kerim, bu suallere cevaben “yaratan Rabbinin adıyla oku…”(Alak/2) diye ferman buyurur. Yani, Allah’ın yarattığı insan ve kâinat kitaplarını oku. Bu emir gereği varlık namına okuduğumuz, tefekkür ettiğimiz her bir şeyin üzerindeki Yaratan’ın imzasını görürüz. Kâinatta somut-soyut, aklımıza gelen ve gelmeyen her bir şeyde istisnasız O’nun mührünü müşahede ederiz. Her bir şeyin kendi lisanıyla “Allah” dediğini idrak ederiz.

İnsanı ve kainatı tefekkür etme marifetiyle olan bu okuma ilk insan Hz. Adem -aleyhisselam-‘dan kıyamete kadar beynelmilel bir okuma şeklidir.

İkinci okumaysa aklımıza ilk gelen kitabi okuma, yani kalemle yazılanı okumadır. Asıl mevzumuz da budur. Bu okumanın asıl gayesi el-Kitabı okumadır; diğer tüm kitapları o tek kitabı anlama şuuruyla okumalıyız. Evet, okumada işin püf noktası bu şuurdur. Ölçü, mihenk budur. Tüm okunacak, okunması gereken kitaplara el kitabı anlama çerçevesinde ele alma bilincidir.

Öyleyse mevzumuza binaen bizim asıl bilmemiz, okumamız, bilgi dağarcığımızı genişleteceğimiz husus el-Kitap’tır. Okuma eyleminin merkezinde O olmalıdır, O’nu anlama olmalıdır. Bu minvalde yine el-Kitab’ı kalp ve zihin dünyamıza sunan çalışmalara odaklanmamız da ehemmiyet arz etmektedir.

Doğrusu “yarım doktor candan, yarım hoca dinden eder” sözünün muhatabı olmamak için Şehit El Benna’nın ihvanına olan “okuma ve yazmanızı sağlamlaştırın. Müslümanların gazete ve dergilerini çokça mütalaa edin. Küçük de olsa kendinize ait bir kütüphaneniz olsun. İhtisas sahibi iseniz branşınızda derinleşin” sözünü fiiliyata geçirmenin tam zamanıdır.

Sözün özü, Allahu a’lem, her bir şeyden bir şey bilmektense itikadi ve ameli hususları gereği kadarıyla bilmek, ayrıca bir alanda da uzmanlık sahibi olabilmek evla olandır.

Rabbimizin, bizi laf tüccarlarından, yalan yazanlardan, edebiyat satanlardan muhafaza etmesi ve okumanın merkezine el-Kitab’ı koyup, diğer kitaplarla, insan ve kâinat kitaplarıyla haşir neşir olanlardan eylemesi temennisiyle, vesselam.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.