Bu konuda yazmak istemiyordum ancak, sabah AK Parti İl Başkanlığı binası karşısında asılı gördüğüm “Dershaneme Dokunma” afişi fikrimi değiştirdi. Son bir kaç haftadır dershaneler üzerinden bir kavga var. Öncelikle belirtelim ki biz bu kavganın herhangi bir tarafında değiliz. Tarafların birisine daha yakın veya birinden daha uzak da değiliz. Dershanelerin kapatılması, dönüştürülmesi veya olduğu gibi bırakılması önemli bir gelişmedir. Ancak her ne yapılırsa yapılsın, bu bir “vatan kurtarma” meselesi değildir. Bununla beraber biz de “adil şahitlik yapmak” açısından bir durum analizi yapalım.
Gülen çevresinin daima iktidar tarafında durduğu aşikârdır. Hedef, iktidarın nimetlerinden faydalanarak “hizmete” rahat bir ortam oluşturmaktır. Bu özelliği, Türkiye’de fark ettiğimiz gibi küresel ölçekte de muktedirlere yakın durması ile görebiliyoruz. ABD ile sürtüşmesiz tavrı, gayr-i müslimlerle diyalogu ve israil lehine açıklamaları dillere destandır. Yakın geçmişe kadar AK Parti hükümeti ile de aynı destansı ilişki içerisindeydiler. Ancak, devran döndü ve “zaman kardeşlik zamanı” parolasına zıt bir dönem başladı. Siz isterseniz buna “Keser döner, sap döner…” de diyebilirsiniz.
Gülen, durumu “Gayr-i meşru bir muhabbetin neticesi, merhametsiz azab çekmektir” diye açıklasa da, medyada “Hükümetten arayı bozacak düzeyde ne istediler ki?” sorusu yer aldı. Sürecin Mavi Marmara ile başladığı, Oslo ve Hakan Fidan krizleriyle alenileştiği belirtiliyor. Ancak her şeye rağmen gülü seven dikenine katlandı. Ta ki “kızıl elma: dershanelere” kadar… İşte o anda “barış için gerekirse baldıran zehrine” razı olana karşı, “kızılcık şerbetini içecekler” kızılca kıyametleri koparmaya başladılar. Darbecileri ehven görmekten Firavun benzetmelerine kadar hakaretin bini bir para oldu. Okyanus derinliğindeki engin “hoşgörü” anlayışı okyanus ötesi darbelerle tar-u mar edildi. “Hüsn-ü zannın kolu kanadı kırıldı.”
Ekranlar kanaat önderleriyle doldu. Kimi sadece birkaç öğrenciye burs vererek kanaat önderliği kapmış kişiler, engin eğitim bilgileriyle dershaneleri öve öve bitiremiyorlar. Mikrofon uzatılan fakir(!) öğrenciler, dershaneler kapatılırsa uğrayacakları mağduriyetleri anlatıyor; aileler, ezberledikleri dershanecilere minnet duyguları ile dolu metinleri aktarıyorlar. Dershane temsilcileriyle yapılan toplantılar şova döndü. Önce toplantıya katılıyorlar, ondan sonra da salonu boşaltıyorlar. Birer eylemci üniversite öğrencisi gibi ellerine yumurta almadıkları kalmıştı. Dershaneler kapanırsa eğitim biter, çocuklar sokağa düşer, terör azar, çiçekler açmaz, kuşlar uçmaz… Vs.
Zaman’dan Mehtap’a, Bugün’den Samanyolu’na her koldan bir seferberlik var. Taraf ise köstebekleriyle devrede… Görülmemiş bir hışım, karşı konulması zor bir taarruz ile Herkül burcundan Dünya’ya kadar meydan, Malazgirt oldu. Gülen medyası bu savaş hali ile çalkalanırken diğer medyanın konuya ilgisizliği, ilgi duysa bile “yeşil medya”nın ağırlıkla hükümet tarafını tutması, kartel medyasının ise olaya “horoz dövüşü” izleyicisi gibi yaklaşması ayrı ayrı ibretlik durumlardır.
Yıllarca kendilerinden başka herkese zulmedildiği halde hükümete “Türkiye çok değişti, çoook” takdirlerini gönderen Gülen çevresi, bugün sesini duyuramamanın, -artı- sesine ses katılmamasının ıstırabını yaşıyor. Zat-ı Şahanelerin hafızasına birden “haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır” hadisi geldi. Belli ki daha önce hiç tokat yememişler. Kartel medyası silahşorları ise “hadi aslanım!” edasıyla ağzını açmış, Erdoğan’a vurulacak darbeleri bekliyor. Fethullah Hoca’yı dinlerken mest oluyor, her kelimenin gelebileceği farklı anlamları düşünüyorlar. Gülen’in sohbetleri hiç bu kadar izlenip yorumlanmamıştı herhalde.
“Altım kuru, karnım tok” özgüveniyle herkese tepeden bakan “Cemaat” elindeki yağlı ekmeğin gitme tehlikesine karşı “her yer dershane, her yer direniş” diye meydanlara çıkar mı bilemiyorum. “Benim dershanem, benim kararım” pankartıyla yürüyen ağabeylere “Mübarek polislerin” nasıl davranacaklarını merak ediyorum doğrusu. Gerçi Arınç’tan geri adım sayılabilecek açıklamalar geldi. Süreç zamana yayılacak. Ama sorularından anlaşıldığı kadarıyla dershane çevresi muhabirlerinin öfkesi pek dinmedi. Hoş, Erdoğan’ın Arınç’ı ne kadar taktığı da ayrı bir mesele…