Siyonistler, Gazze’de işlenen vahşete zorunlu bir mola vermek zorunda kaldılar. Bütün işlenen katliam ve cürümlere, tüm yıkımlara rağmen Gazze’nin direnişi kırılamadı. Bu savaşta veya savaşın ilk raundunda, siyonistler, askeri açıdan ağır bir hezimete uğradılar.
Aslında siyonistlerin maksadı tüm Gazze’yi işgal etmek, Filistinlileri kamplara toplamak ve soykırım yapmaktır. Ama yazılan senaryolar üzerine yapılan değerlendirmeler, böyle bir işgalin, siyonistler için tarihi bir bedel ödeme anlamına geleceğini göstermektedir. Bunun farkında olan siyonistler, bu meşum planı uygulamaya girişmekten çekiniyorlar.
Bir israil televizyonunda yayınlanan haberde, Filistin direnişini yok etmek için Gazze Şeridi’ni işgal etmenin yüzlerce işgal askerinin ölmesi, birçok askerin kaçırılması, binlerce Filistinlinin ölmesi ve ayrıca savaşın en az beş yıl sürmesi anlamına geleceği ifade edildi.
Senaryonun gerçekleşmesinin çok zor olduğunu ifade eden bir ordu yetkilisi, binlerce savaş aracının, füzenin, patlayıcıların ve 20 bin savaşçının temizlenmesinin en az beş yıl süreceğini, Gazze Şeridi’nde gerçek anlamda bir istihbarat ağı kurmanın yıllar alacağını söyledi.
Güvenlik kabinesi toplantısında sunum yapan ordu yetkilisinin “Bu senaryonun gerçekleşmesi halinde Güney Lübnan’ı özler hale geleceğiz” dediği ifade edildi.
Kısacası; hem yapılan geçici ateşkes, hem de siyonistlerin Gazze’yi topyekûn işgalinin engellenmesi, direnişin gücü ve mücadelesiyle olmuştur. Şu an Filistin halkını ve davasını ayakta tutan tek unsur direniştir, direnişin ortaya koyduğu kahramanlıktır.
Siyonistler karşısında İslam Ümmeti’nin onurunu tutup ayağa kaldıran bu cepheyi güçlendirmek gerekir. Direnişi güçlendirmek ve yaygınlaştırmak; mevcut direniş potansiyelini korumakla beraber, bu potansiyeli her geçen gün artırmak için farklı çözüm yolları müzakere edilmelidir.
Kuşatma altında olan Gazze’ye yardım noktasında gerçekçi çözümler, direnişe uzun vadede kalıcı mevziler kazandıracaktır.
Bu hususta özellikle engel teşkil eden bölgesel aktörlerin engellerini kırmak ve işbirlikçi politikaları konusunda geri adım attırmaya çalışmak lazımdır.
Kapsamlı bir proje, Gazze’ye nefes aldıracağı gibi, aynı zamanda psikolojik ve siyasi bir üstünlüğü de beraberinde getirecektir. Gazze’ye çok zor şartlar altında canlı kalkan göndermeye çalışmak yerine, Gazze’ye lojistik destek ve her türlü insani yardım göndermeye odaklanmak, bunun yanı sıra bir alternatif olarak Batı Şeria seçeneğini devreye sokmak çok isabetli bir yaklaşım olur. Batı Şeria silahlandırılmalı ve Gazze ile eş zamanlı olarak burada da etkin bir cephe açılmalıdır. Artık Batı Şeria’ya da bu anlamda yeni bir misyon biçilmelidir.
İslam Ümmeti içerisinde aktör konumunda olan ve Filistin davasına sahip çıkma iddiasında olanlar, Batı Şeria’nın da etkin bir mücadele yürütmesi konusunda imkânlarını gizli ve açık bir biçimde seferber etmeli ve yerli aktörlerin tavırlarının müsbet yönde değişmesi için ağırlıklarını ortaya koymalıdırlar.
Yine direnişe destek olmak noktasında etkili olabilecek bir diğer çözüm ise, Lübnan Hizbullahı’nın israil’e karşı bir cephe açıp, askeri ve psikolojik açıdan bir kırılma doğurabilecek bir hamle yapmasıdır. Böyle bir askeri hamlenin direkt ve dolaylı olarak birçok önemli neticesinin olacağı kuşkusuzdur. Zor da olsa Mısır’daki Müslümanların sınır kapılarına saldırması ve buradan Gazze’ye insan gücü ve lojistik destek sağlama girişimi, bir bedel istese de bu şartlarda denenmeye değer bir seçenek olarak görünüyor.
Artık Gazze’ye desteğimizi, gelenekselleşmişin ötesine taşımak lazım. Yıllarca İslam Ümmeti’nin siyonizm ile olan savaşında topyekûn bedel ödemiş olan Filistin halkı ile bedel ödeme noktasında aynı zemini paylaşmaya alışalım. Filistin davasına sadece sloganlarla değil, bütün varlığımız, benliğimiz ve imkânlarımızla sahip çıkmak sorumluluk ve borçtur. Türbinlerden olanları izleyip tezahürat yapma alışkanlığını ve kolaycılığını artık bir kenara bırakıp sahaya inmemiz lazım. Tezahürat yapana seyirci değil, bizzat direnişten bir parça olmamız lazım.
Direniş, siyonistleri hezimete uğratmışken ve Filistin halkı bu kadar bedel ödemişken, İslam Ümmeti’nin bu kazanıma ve ödenen bu bedele sahip çıkması lazımdır. Eski şartlarda ve hiçbir şey olmamış gibi tarafların masaya oturmasını kabul etmemek gerekir. Bunca yıkım ve can kaybının karşılığı hiçbir şey olmamış gibi davranmak olmamalı. Ablukanın kalkması ve Filistinli Müslümanların talep ettiği diğer tüm şartların kabulü ve pratikte tatbiki hususunda tüm Müslümanlar bu sürecin takipçisi olmalıdırlar. Bedel ödeme noktasında ve zafer kazanma hususunda pek fazla bir şey yapmamış olan İslam Ümmeti’nin, hiç olmazsa kahraman bir halkın ödediği bedellere ve kazandığı zafere sahip çıkması gerekir.