Jeoloji Mühendisleri Odası (JMO) Adana Şube Başkanı Dr. Mehmet Tatar, 17 Ağustos 1999 Marmara Depremi’nin 16’ncı yılında ülkenin gerçeği olan deprem konusunda; bireyden kamu kurumuna, özel sektörden sivil toplum örgütlerine kadar çok paydaşlı bir yapıda oluşturulması gereken çalışmaların bugüne kadar ortaklaştırılamadığını söyledi.
Tatar; 17 Ağustos 1999 tarihinde Kocaeli ve 12 Kasım tarihinde de Düzce’de binlerce kişinin yaşamını yitirmesine, on binlerce kişinin de yaralanmasına yol açan depremlerin, yaşanan en acı felaketlerden biri olarak, tarihteki yerini aldığını söyledi. Tatar, “Geride yalnızca yıkım ve acı bırakan önemli olaylar, genellikle anımsanmak istenmez. Ancak, 17 Ağustos, afetlere karşı güvenli bir yaşam için sönen umutları yeniden canlandırmak, yurttaşlarımıza güven duygusunu yeniden kazandırmak ve depremle yaşamayı öğrenebilmemiz için, bize sorumluluklarımızı sürekli anımsatan bir tarih olmuştur” dedi.
“Büyük bir deprem olma ihtimali her zaman var”
Türkiye’nin tektonik, jeomorfolojik yapısı ve sahip olduğu iklim özellikleri nedeni ile büyük can ve mal kayıplarına yol açan doğal afetlerle sık sık karşılaşılmakta olduğunu anlatan Tatar, “Bu doğal afetlerle, karşılaşmaya bundan sonra da devam edilecektir” diye konuştu.
“Konutlarımızın yüzde 44’ü birinci derece deprem bölgesinde”
Tatar sözlerini şöyle sürdürdü: “Mevcut deprem bölgeleri haritamıza göre; topraklarımızın yüzde 66'sı birinci ve ikinci derece deprem bölgesinde bulunmaktadır. Konutlarımızın yüzde 44’ü birinci derece, yüzde 25’i ikinci derece deprem bölgesinde yer alırken, nüfusumuzun yaklaşık 34 milyonu yani yüzde 43’ü birinci derece, yaklaşık 22 milyonu yani yüzde 30’u ikinci derece deprem bölgesinde yaşamaktadır. Yapılarımızın ve ülke nüfusunun büyük bir çoğunluğunun bulunduğu birinci ve ikinci derece deprem bölgelerinde büyük bir deprem olma olasılığı her zaman vardır ve yüksektir. Sadece depremler yüzünden,1900’lerden bu yana yaklaşık 100 bin vatandaşımız hayatını kaybetmiş, 500 bine yakın yapımız hasar görmüştür. Farklı büyüklüklerde yılda ortalama 25 bin depremin meydana geldiği ülkemizde, geçen 16 yıl içerisinde 2002 Afyon depremi, 2003 Bingöl depremi, 2010 Elazığ depremleri, 2011 Simav ve Van depremleri, 2014 Çanakkale depremleri, ülkemiz deprem aktivitesinin önemini bizlere sürekli hatırlatmaktadır”
“Afet zararlarının azaltılması için herkes kendine düşeni yapmalıdır”
Tatar, “Çağdaş ülkelerde böyle bir gerçekle karşı karşıya kalan toplumun her kesiminin afet zararlarının azaltılması konusunda kendine düşen görevleri yapması gerekirken, ülkemizin gerçeği olan deprem konusunda; bireyden kamu kurumuna, özel sektörden sivil toplum örgütlerine kadar çok paydaşlı bir yapıda oluşturulması gereken çalışmalar bu güne kadar maalesef ortaklaştırılamamıştır.” diye belirtti.
Tatar, deprem öncesi yapılması gerekenleri ise şöyle sıraladı: “Ülke ve bölge düzeyinde yerleşim politikalarının fiziki planlamasının hazırlanması, kent ölçeğinde rantsal anlayıştan uzak arazi kullanım planları yapılması, afet etkilerine dayanıklı yapım sistemlerinin teşviki ve stratejisinin geliştirilmesi, uygun mühendislik tekniklerinin sağlanması, Ar-Ge desteklerinin sağlanması, hedeflenen strateji ve planların hayata geçirilmesi ve ilgili tüm kanun ile yönetmeliklerinin afet risklerini azaltma odaklı olarak yeniden düzenlenmesi ve gereği gibi uygulanmasının denetimi bizi istenen sonuca ulaştıracaktır”
Tatar, “Mesleğimiz açısından ‘biz demiştik’ kavramını etik bulmuyor, sorumluların gereken tedbirleri almasını talep ediyor ve bunun takipçisi olacağımızı bir kez daha ifade ediyoruz” diyerek sözlerini tamamladı. (İLKHA)