Her ülkenin hayat damarı, mülkün temeli, insanlık âleminin dayanağı; savaşı, kargaşayı, terörü bitiren; Rabbimizin emri, Adalet… Kelimelerin onu tarifte aciz kaldığı, herkesin onun hayaliyle yatıp kalktığı, mazlumların umudu, zalimlerin korkusu, Adalet...
Her Cuma bütün cami minberlerinden Ümmete, Müslümanlara hatırlatılan son söz; “Muhakkak Allah adaletle hükmetmeyi emrediyor...” sözü oluyor.
Herkesin kendi hakkına kavuşmasını sağlamanın, Yüce Rabbimizin emri olduğu gerçeğini göz ardı etmeden adalet mekanizmasını çalıştırmanın gayreti içesinde kalarak huzur ve güveni sağlayabiliriz.
Adalet birilerinin kendi anlayış ve ideolojisiyle dağıttığı evamirle değil; Yüce Olan’ın, sınırlarını belirlediği ve bugün fıtratın kabul ettiği, icra edildiğinde insanlığın nefes almasını sağlayacak uygulamalar ile ‘hukuk’ diye tanımlanan sağlıklı sistemler eliyle tesis edilebilir. Herkes için adalet, herkes için hukuk da aslında bunun ifadesidir.
Adalet kişiye göre, ırka göre, partiye göre şekil değiştirmemelidir. Hak kiminse, onun olmalıdır. ‘Hak sahibi sultandır’ ifadesi sahiden yerini bulmalıdır. “Bizim” kaydıyla zincirlenmiş “Adalet”in bize bir faydası olmayacaktır. Ama kayıtsız-şartsız, saf, ari, salt “Adalet”in biz dahil herkese yararı olacaktır.
Halife Hz. Ali (ra) ile sıradan bir Yahudi’nin zırhla ilgili muhakemesini biliyorsunuz. Emir’ul Müminin’in Sıffin’e giderken merkebinden düşürdüğü(veya çalındığı) ve bir Yahudi’nin yolda yürürken gördüğü zırh ile ilgili, Halife Hz. Ali ve Yahudi, meşhur Kadı Şureyh’in huzuruna mahkemeye çıkarlar. Kadı Şureyh zırhın kendisine ait olduğuna dair Müminlerin Emiri’nden delil, şahit ister. Hz. Ali oğlu Hz. Hasan’ı ve hanesindeki Kanber’i şahit gösterince Kadı Şureyh, yakınları olması gerekçesiyle onların şahitliğini kabul etmez ve hakikatte Hz. Ali’ye ait olan zırhın Yahudi’ye ait olacağı kararını verir. Bu büyük adalet karşısında Yahudi, zırhın Hz. Ali’ye ait olduğunu itiraf ederek Müslüman olur. Yahudi Müslüman olunca da Hz. Ali, imanla şeref bulan o yeni Mümine zırhı hediye eder. İŞTE ADALET BU! İŞTE ADALETİN SAĞLADIĞI GÜZELLİK BU!
Düşünün bir halife, başkan, amir ve emir… Karşısında da başka dinden olan bir Yahudi… İkisi mahkeme önünde aynı sırada ve aynı kürsüde… Halife, Başkan, zırhın kendisine ait olduğunu bildiği halde zora başvurmaksızın mahkemeye gidiyor ve mahkemenin önünde mahkemenin verdiği kararla neredeyse zırhından, hakkından oluyordu.
Tüm bunları şu olay veya şu güncel konu için söylemiyorum; bütün güncel konular için söylüyorum. Kim olursa olsun ve kime karşı olursa olsun adaletten sapıldığı yerde huzur ve güven olmayacaktır. İnsan hakkı ve yaşam hakkını koruyup kollama, önceliklerimiz olmalıdır.
Günlerdir tartışılan, konuşulan bir cezaevi ölümü var. Gümüşhane Cezaevinde plastik sandalyede hayatını kaybeden Mustafa Kabakçıoğlu’nun ölümü yine cezaevlerini ve cezaevlerindeki hastaları, hakları, hukuku akıllara getirdi. Yüksek tansiyonu, diyabeti ve aşırı öksürüğü olan birini tek kişilik hücreye terk etmenin ölüme terk etmekle aynı olduğu düşünülmeliydi. Hasta bir mahkumun kir içinde, hijyenden uzak bir hücrede plastik sandalyedeki ölümüyle ilgili görüntüler gerçekten yürek burktu.
Her kim olursa olsun, kanun ve yönetmeliklerden doğan hakları gasp edilmemeli. İnsan Hakları ve Hukuk İşlerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcımız Mehmet Hüseyin Yılmaz Bey’in; “Suçu, ideolojisi, örgütü, siyasi düşüncesi her ne olursa olsun, cezaevindeki tüm tutuklu ve hükümlülerin sağlıkları, özellikle de canları devlete emanettir. Mahkûmların insani yaşam koşullarını sağlamak, sağlıklarını ve canlarını korumak devletin sorumluluğundadır.” şeklindeki mesajı Kabakçıoğlu’nun vefat şekline tepkisiyle beraber diğer tüm mahkûmlarla ilgili sorumluluğu da hatırlatıcıydı.
Günlerdir tartışılan bir diğer konu da; Anayasa Mahkemesi’nin Enis Berberoğlu ile ilgili verdiği ‘hak ihlali’ kararının İstanbul 14.Ağır Ceza Mahkemesi’nce kabul edilmeyişi konusudur.
AYM’nin geçmişte geneli ilgilendiren çok ideolojik ve hukuk dışı kararları olmuştur, ancak bireysel başvuru ile ilgili verilen bu kararın yerel mahkeme tarafından kabul edilmeyip büyük tartışmaya konu olması, siyasi iradeyi de tartışma konusu yapmıştır. Günlerdir yargıya müdahale konusu konuşuluyor. Yargının üst mahkemesinin bir şahıs ile ilgili vermiş olduğu karara, genelin tartışmasına dönüştürecek kadar asılmanın doğru olmadığı aşikâr.
Şuna yürekten inanmalıyız ki; her kim için olursa olsun hukukun, adaletin olduğu yerde insan vardır, insanlık vardır, güven vardır.
Selam ve dua ile.