Bazı yargıları neden masaya yatırmıyoruz?
Neden bizden birilerini tanımladıklarında bizim gruptan ya da mezhepten değil diye tanımlamanın yanlışlığı üzerinde durmuyor, bundan siyasi bir rant elde etme isteğine kapılıyoruz?
Fanatizme, taassuba teslim olduğumuzdan dolayı olabilir mi?
Neden Müslümanlar üzerinden “İslam” suçlanır da Hıristiyanlar üzerinden “Hıristiyanlık”, Yahudiler üzerinden “Yahudilik”, Budistler üzerinden “Budizm” suçlanmaz?
Arakan’da yaşanan vahşetin tanımını yapabilecek kimse var mıdır?
İşkencelerle katledilenler, tecavüz edilen kadınlar, diri diri yakılan mazlumlar…
Yapanlar Budistler…
Hayır, birkaç sıradan Budistin yaptığını söylemek istemiyorum, çünkü vahşetin öncülüğünü Budist rahipler yapıyor.
İnsanlık dışı vahşet ortada; ama Budizmin hoşgörüsü, hümanizmi konuşuluyor sadece.
İsrail’de Yahudi hahamların vahşete öncülük ettiğini dünyada bilmeyen mi var?
Kahane’yi ve çalışmalarını herkes biliyor.
Hamas liderlerinden Mahmud el-Mahbub Dubai’de suikaste kurban gitmişti. Katillerden biri Alman Yahudisi Haham Michael Bodenheimer idi. Kimsenin Katil Haham üzerinden Yahudiliğe saldırdığını duydunuz mu?
Kur’an yakan, alçaklıkta sınır tanımayan Hıristiyan papazlara ne demeli?
Siyonistlerle işbirliğine girenler, tüm Müslümanların öldürülmesi gerektiğini söyleyenler…
Ruanda’da 1994 yılında 800 bin insanın ölümüyle sonuçlanan iç savaşta birbirlerini katledenler Hıristiyanlardı.
Şu anda Güney Sudan’da karşılıklı katliam yapanlar da Hıristiyan gruplardır.
Darfur üzerinden Ömer el Beşir’e yüklenenler neden katliamcı Hıristiyanlar için ayağa kalkmıyorlar?
Yargıları yeniden masaya yatıralım.
Emperyalist zalimler bazen çıkar hesapları için bazen de dini nedenlerle katliamlara zemin hazırlıyorlar.
Bosna’yı hatırlayın.
Srebrenitsa kentindeki Müslümanların ellerindeki silahlar Birleşmiş Milletler tarafından toplanmıştı.
Güya Birleşmiş Milletlerin koruması altındaydılar.
Ratko Mladiç komutasındaki Sırp çeteciler Srebrenitsa’ya geldiler.
Hollandalı askerler bir gece yarısı Bosna’daki BM Barış Gücü komutanı Fransız generalden aldıkları emir doğrultusunda kenti boşalttılar. Savaş sırasında şehrin güvenliğinden sorumlu olan Hollandalı Komutan Thom Karremans kendisine sığınan 25 bin mülteciyi ve şehri Sırplara teslim etti.
Birleşmiş Milletlerin gözetimi altında 10 binden fazla insan katledildi.
Birleşmiş Milletler örgütü “Birleşmiş katiller” şebekesine dönüşmüştü.
Ortodoks Papazların kutsadığı Sırp katiller için kimse “Hıristiyan katiller”, işlenen vahşet için de “Hıristiyan vahşeti” demedi.
Uyduruk birkaç yargılama ile kapattılar meseleyi.
Onlar tanımlıyor, onlar yargılıyordu.
Bizden birileri de onların ağzına bakıyor sürekli.
Oysa zalimin ahlakı değişmedi hiçbir zaman ve değişmez de.
İşte şimdilerde yeni tezgah Orta Afrika Cumhuriyetinde kurulmuş durumda.
Serhat Orakçı’dan kısa alıntılar alıyorum:
“5 silahlı hareket başkent Bangiu’ya kadar gelerek Mart 2013’de yönetimi devirdi. Bu silahlı hareketler 2012 yılı içinde Seleka ismi altında bir koalisyon oluşturmuştu. Büyük çoğunluğu Müslümanlardan oluşan Seleka hareketi François Bozize’den yönetimi devralarak bir geçiş hükümeti kurdu. Devlet Başkanlığı görevine Seleka komutanlarından Michel Dijotodia getirildi ve ülkenin 18 ay içinde seçime götürülmesi istendi. Dijotodia ülkedeki ilk Müslüman devlet başkanı sıfatına sahip. Anlaşma gereği Djotodia ve Seleka üyeleri seçimlerde aday olmayacaktı. (…)
Kısa süre içinde taraftarlarını toparlayan Bozize, hükümete karşı atağa geçerek şiddet olaylarını başlattı. Balaka ismi verilen Bozize’ye sadık çeteler özellikle Müslüman köylerini, camileri ve Seleka üyelerinin evlerini basarak infazlara başladı. Balaka denen bu çeteler her türlü insanlık dışı uygulamaya imza atarak kısa sürede binlerce insanı katletti. (…)
Ülkede tırmanan şiddet olaylarını bahane eden Fransa, BM güvenlik konseyinden karar çıkartarak ülkedeki asker sayısını arttırmaya başladı. Fransa 1.600 civarında askerini ülkeye kanalize ederek sivilleri koruma görevini üstlendi. Fransa birliklerine Afrika Birliği askerleri de eşlik etti. Ancak Fransa’nın askeri varlığı şiddeti azaltmaktan çok daha da fazla tırmandırdı. Çünkü Fransa’nın varlığından güç alan Balaka çetesi Müslümanlara yönelik saldırılarını daha da arttırarak kan dökmeye devam etti.
Şiddeti dindirmek için silahsızlandırma siyaseti uygulamaya koyan Fransa, Seleka üyelerini silahsızlandırma adı altında Müslüman mahallelerine girerek silah ve kesici aletleri toplamaya, üst-baş aramalarına başladı. Bu tek taraflı silahsızlandırma girişimi Müslümanları güçsüzleştirirken karşıdaki Balaka çetesini daha da cesaretlendirdi. Fransa’nın tarafsızlığını yitirdiğini düşünen Müslüman topluluklar tepkilerini göstermeye başladılar. Son olarak Fransa’ya uyarı veren Müslüman’lar durum değişmez ise Fransa’ya karşı mücadele vereceklerini açıkça ilan ettiler.”
Srebrenitsa’yı ve Fransız generalin katliamdaki rolünü hatırlayın.
Orta Afrika Cumhuriyetinde binlerce Müslüman vahşice katledilirken, camiler yıkılırken kimse Hıristiyan teröründen söz etmiyor, öyle değil mi?