Batı’nın “Soğuk Savaş”tan sonra İslam’ı hedefe koyduğunu defaatle yazdık, yazıyoruz.
Yöntem olarak da dine karşı din
Diğer bir ifade ile İslam’a karşı İslam.
Buna “Ilımlı İslam ya da Amerikancı İslam” projesi diyenler de var.
Şimdilerde ise en azından Türkiye özelinde, “Siyasal İslam’a” karşı “Ilımlı ya da Kültürel İslam” kavramlarının cilalandığını ve ustaca servis edildiğini görüyoruz.
17 Aralık’tan bu yana iki kesim arasında gün yüzüne çıkan kavgayı bu iki argüman üzerinden okuyan insan sayısı hiç de az değil.
Ortadoğu denilen İslam coğrafyasında oyun kurucu olarak bilinen uluslararası güçlerinse bu kavgadan son derece memnun oldukları görülüyor.
Bu durum, Abdulkadir Turan Hoca’nın yerinde tespiti ile “Anarşik Demokrasi” konseptine uygun bir vaziyet arz ediyor.
Batı, Ortadoğu’da diktatörlüklerden sonra bu bölgeler için “kontrollü gerilim” stratejisine uygun “Anarşik Demokrasi” planını uygulamakta.
Toplumun sinir uçlarını tahrik etmek suretiyle kaos ve kutuplaşmayı netice verecek bir zemin oluşturma gayretinde.
Diğer bir ifade ile dış müdahaleye açık ve uygun bir ortam oluşturma arzusunda.
Irak, Suriye ve Mısır dahil, hedefindeki birçok yerde bu stratejiyi başarıyla uygulayan “Büyük Şeytan” ve avenesi, Türkiye’yi de bu konuda bir laboratuvar olarak kullanmak istemektedir.
Bu konuda da yılların çalışması sonucu keşfettiği, “Küresel güçlerle iyi geçinen, başarıya odaklanmış” gruplarla iş tutmaktadır.
Başarı odaklı bu zihinsel gruplar, kaynağını modernizmden alan “seküler Anglo-Sakson pragmatizmi”, hareket stratejisi olarak belirliyorlar.
Bu da hedefe giden yolda her şeyi meşru gören gayr-ı İslami ve gayr-ı ahlaki bir ideoloji olan Makyavelizmi netice veriyor maalesef.
Modern çağlarda ve yakın zamanda, “Opus Dei ve Moon Tarikatı” gibi gayr-ı İslami örgütlenmelerde örneklerine rastladığımız oluşumların bir benzerinin İslam referanslı yapılarda da görülmesi, son derece üzüntü verici doğrusu.
Bu tarz örgütlenmelerin en belirgin özelliği, örgüt içi sorgulama ve muhakeme kabiliyetinden yoksun, efsunlanmış bireyler-biraderler yetiştirmesi.
Bu bireyler arasındaki kardeşlik bilinci, “kendilerine kardeş olma” anlayışı üzerine kurulu bir çeşit lobi yapılanmasını andırır türden.
Küresel güçlerin vahşetlerine ses çıkarmayan ve “ümmet birlikteliği” şuuru neredeyse sıfır bir zihin yapısı.
Gücün mutlaklaştırılması ve gücün ele geçirilmesi ile her şeyi halledebileceklerini düşünecek derecede ifrata varan anlayışlar.
Böyle bir yapıda kaçınılmaz olarak “ihlas” yerini “hırs ve ihtiras”a bırakıyor.
Hırs ise mü’minde sebeb-i hasarettir.
Rabbena la tuziğ qulubena ba’de iz hedeytena...